Vira vira özlediklerimize
Fotoğraf: Unsplash
Bugünü öyle çok bekledim ki.
Öyle karışık duygular, inişler ve çıkışlarla bekledim ki.
Doğuma giden anneler anlar ancak bu hissi; endişeyle harmanlanmış bir coşku, yepyeni bir hayatın kapısını aralama heyecanı, bir yandan da susturulamayan kaygı.
Ne tesadüf bugün Anneler Günü.
Evdeki şiddeti protesto ederken kolluk şiddetine uğrayan, evladının akıbetini soran, failini arayan, tutuklanan, yargılanan, son lokmayı çocuğuna verip aç yatan, anne kimliği altında kişiliği ezilmeye çalışılan, kariyeri sonlandırılan, istihdamdan düşürülen, grev gözcülüğünde, sözcülüğünde çocuğuna hasret kalan, çocuğunun mahrum kaldığı her şey için tek tek acı çeken, üzerindeki baskıların hepsiyle birden baş etmekte olan annelerin de günü.
Dilerim bir kez de kutlu olsun günleri, bu kez bari.
Çok acılardan geçtik, acıları eledik, elettiler. Kendimize dönüp bakmadık hep daha büyük dertler vardı, onlara saygı duyarken, hesabını soramadıklarımız için öz saygımızdan eksildik…
Sürekli çelme taktılar, her seferinde ayağa kalktık diye bu iş kolay sandılar. Oysa zordu dik durmak.
Direnmek huy oldu, o arada neşemizi çaldılar, gözlerini umudumuza diktiler.
Her geçen gün dünden beterdi. İşte ilk kez bugünün de yarının da güzel olma ihtimali belirdi, çok uzun zaman sonra, yıllardan sonra.
Bu hissi çok özledimdi.
Adaletsizlik, hukuksuzluk, derin yoksulluk, rant düzeni, rüşvet, şantaj, mafya ilişkileri, ayrımcılık, tehdit, şiddet, istibdat bitsin diliyorum.
Yerine konacak şeyleri yıllardır yazıyoruz, her gün konuşuyoruz. Bugün özlediğimiz hisleri sayalım isterim. Bugün umutlu bir gün.
Sırtım, boynum ve çenem sürekli ağrıyor. Kime sorsam aynı dertten muzdarip.
Sıkıyormuşuz kendimizi, doktor öyle diyor.
Yüze vuran güneşle gülümseyerek, ağrısız bir sabaha uyanmayı özledim; günün ne getireceğini az çok tahmin edebildiğim, akışında rahat bir sabaha uyanmayı.
Birilerinin siyasi görüşünü bilmemeyi özledim, öylece dümdüz bir insan olarak diyalogda kalabilmeyi, konunun siyasete gelmediği verimli sohbetleri ya da ayaküstü güler yüzlü merhabaları.
Öfkemin köpürmediği bir gün geçirmeyi özledim, şu huzuru kimse bozamaz dedirten güzel anları. Mutluluğun tadını özledim, insanın içine yayılan, serinleten ferahlığını.
Güzel şeyleri fark edebilecek bakış açılarını özledim, güzel şeylerden bahsederken utanmayacağımız gündemi, vicdan azapsız gülebilmeyi.
Kalabalık piknikleri özledim, doyurucu sofraları. Paramızın yettiğini değil canımızın çektiğini yemeği.
Komşunun aç yatmadığından emin olabilmeyi özledim.
Yol kenarındaki gelincikleri, papatyaları görünce durup mola verecek, hatta bir yolcu otobüsünü bile sağa çektirebilecek, herkese yayılmış yaşam sevincini özledim.
Televizyonda neyi izleyeceğimi şaşırdığım yayın akışlarını özledim. Mutlu ve sıradan insanların gülümseten hikayelerini, iyi oyunculukla izlemeyi.
Etliye sütlüye karışmadığı için ekranda olabilenlere mahkum olmayı değil, tavrıyla tutumuyla, kişiliğiyle sanatçı kimliğini taşıyanları, ırmağının akışını durduracak güçte sanatçıları izlemeyi özledim.
Sanata ulaşabilmeyi özledim, binlerce insanla birlikte konserde, festivalde, tiyatro salonunda “Sırası mı şimdi?” yargısıyla suçluluk duymadan eğlenebilmeyi özledim.
Kederden, elemden, yeni gelişmeyi beklerken değil, ortam çok güzel diye ayrılamadığımdan sabahlamayı, martıların çılgınlarca çığrıştığı lacivertin maviye döndüğü anın tadını çıkarmayı özledim.
Günlük hayatla ilgili hiç tanımadığım insanlara hesap vermemeyi özledim. Giyerim, gezerim, yerim, içerim, öpüşürüm kime ne?
Maaşımı alıp onunla geçinip gidebilmeyi özledim. Para pul olmasın diye sürekli üç beş kuruşun hesabını yapmak zorunda olmamayı, yol üzeri manavdan, evin dibindeki bakkaldan ihtiyacımı alıvermeyi, para denkleştirmeye çalıştığım zamanın bana kaldığı günleri özledim.
Sürekli bir şeylerden vazgeçmek zorunda kalmamayı özledim.
Dedektörsüz, aramasız, barikatsız bir hayatı özledim. Sürekli kimlik göstermek zorunda kalmadığım, asayiş operasyonlarında suçlu gibi sağa çektirilmediğim, hiçbir ihlalim yokken yolda durdurulmadığım, sürekli suçlu hissetirilmediğim ve etrafım suçlularla dolu endişesine sevk edilmediğim bir hayat özledim. Bombaların, patlamaların, sıcak çatışmaların sadece filmlerde olmasını özledim.
Dayanışma çok güzel ama gerekmediği, ihtiyaç bile kalmadığı zamanları özledim. Kimse haksız yere yargılanmasın, başına bir dert gelene devlet sahip çıksın, hakkı yenenin hesabını savcılar, yargı, kolluk sorsun, herkes genelde iyilikte, hoşlukta, refahta olsun. Adliye kapısı, cezaevi yolu, emniyet önü nedir bilmediğimiz bir dünyanın hayalini özledim, zira eskiden de gerçekliği yoktu ama arzumuz buydu.
Bize düşen dayanışma, darda olanı dinlemek, şefkatimizi, sevgimizi esirgememek, yalnız hissettirmemek olmalıydı. Tırnaklarla kazıyıp enkaza girmek, beton bloklar kaldırmak, bir araya gelip çadır diktirmek, hayvan sevk ettirmek, konteyner pazarlığı, toptan iç çamaşırı alımı, lojistik destek hep yurttaşa kaldı. Güvenli yazılım, sandık nöbeti, sabır selamet telkini, seçim yasası, tüzük, kararname, sistemin matematiği, aday sıralaması, taktik, strateji, bu neydi böyle alt tarafı seçimdi, demokrasinin en temeli, bin yılın geleneği. Öyle gidip oyunu kullanıp pazar gününü yaşamaya devam ettiğin seçimleri özledim.
Elimdeki telefona bir gün bakmadığımda, bir şey kaçırmayacağımı bilmeyi özledim. Gündemden habersiz zır cahil gibi hissetmek yerine gözleri dinlenmiş huzurlu biri gibi hissedebilmeyi.
Basit şeylerin imkansız olmadığı, evin, arabanın, seyahatin, emekliliğin hayalden sayılmadığı, hayatın olağan akışının herkes için bir getirisi olduğu bir memlekette, gerçek hayaller kurmayı özledim.
Emekliliğimi gözümde canlandırabilmeyi özledim.
Küçük kazanımlar için büyük kavgalar vermekten çıkıp küçük çabalarla büyük kazanımlar elde etmeyi özledim.
Bütün kabineyi, yerel yöneticileri, kurum müdürlerini, Diyanetin başındakini ismen, cismen tanımamayı, tanımak zorunda kalmamayı, istifanın; talep edilmesi beklenmeden, gereklilik olarak işleyişte olduğu bir etiği özledim.
Zamanımı dilediğim gibi, dilediğim insanlarla geçirmeyi ve sevmediklerimin adını anmak zorunda kalmamayı özledim.
Yeni insan tanırken gerilmekten çıkıp yeniden heyecanlar duymayı. Boş zamanda yapılacak şeyleri düşünmeyi özledim. Boş zamanın olmasının hafifliğini.
Ay sonu bankada artmış para görmeyi ve onu kendim için harcayabilmeyi. Herkesin her ihtiyacının karşılandığını bilerek.
Sürekli üzülmemeyi özledim. Hiç üzülmeden geçen bir tam gün özledim.
Hiç öfkelenmeden, kederlenmeden, yüreğim sıkışmadan, dişlerim sıkılmadan, tırnaklarım avcuma batmadan bir gün geçirmeyi.
Bir tam gün en azından.
Sırtımı ısıtan güneşe kendimi bırakıp, gelincik tomurcuğundan, papatyalardan fallar bakıp, istemsizce ıslık çaldığımı geç fark edip, yüzümdeki gülüş sabit olduğundan gülümsediğimi fark edemeyip, kaç para olduğunu sorma ihtiyacı duymadan okkalı bir kahve söyleyip, gözlerim ufuk çizgisinde, zaman umurumda olmadan, içimde filizlenen dallarıyla baharı karşılamayı özledim.
Nefes almayı sürdürebilmek için sürekli kavga gerektiren değil, hayatı anlamlı kılmak için çabaladığımız ve hayattan yeniden keyif aldığımız günlere,
hemen yarın hepsi birden olmaz ama belki de bugün başlangıçtır.
Bir daha haykırırız: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!
Cehennemin kapıları kapansın da daha cennet edeceğiz buraları.
Güzel pazarlar, güzel duygular, güzel bir bahar hepimizin olsun.
Özlemlerimize yelken açıyoruz.
Vira vira!
- Merhaba yeni sene, mutluluk hangi seneye? 04 Ocak 2025 06:30
- Öngörü, strateji ve bir film üzerine 28 Aralık 2024 04:50
- Uyanık tutan sorular 21 Aralık 2024 05:15
- Kara kış 14 Aralık 2024 04:45
- Karar üzerine tartışma 07 Aralık 2024 06:25
- İçimdeki taziye çadırı 30 Kasım 2024 06:10
- Had aşımı 23 Kasım 2024 05:04
- Kitap-defter açık sınav 16 Kasım 2024 04:47
- Soru 09 Kasım 2024 04:19
- Bi'şey 02 Kasım 2024 04:47
- Bazı huylarımız iyi değil... 26 Ekim 2024 04:25
- El artırmak üzerine 19 Ekim 2024 04:24