Seçim sonuçları ne gösterdi?

Fotoğraf: Fırat Çakır/AA
Türkiye’nin siyasi tarihi açısından en kritik seçim olduğu değerlendirmeleri yapılan 14 Mayıs seçimleri sonuçlandı. Seçim vaatleri ve savundukları politikalar açısından 1980 öncesinin Milliyetçi Cephe hükümetlerini bile geride bırakan Cumhur İttifakı, 322 milletvekili ile Mecliste çoğunluğu sağladı.
14 Mayıs seçimlerinde başta ekonomide yaşanan olumsuzluklar olmak üzere, ülkenin karşı karşıya olduğu ağır sorunların etkisiyle ortaya çıkması beklenen ‘dip dalga’ beklentisi karşılıksız kaldı. Seçmenler içinde bulundukları olumsuz koşulların yaratıcısı olan AKP’yi oy oranı ve milletvekili sayısı açısından geriletirken, Erdoğan’ı ilk kez yüzde 50’nin altına iterek cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bıraktı.
Geçtiğimiz 20 yıl içinde benzer örneklerini yaşadığımız gibi sandıktan, bir kez daha kamuoyunda oluşan beklentilerden oldukça farklı sonuçlar çıktı. Beş yıllık tek adam rejimi pratiği ve ağır ekonomik kriz koşullarının etkisinin seçimlere sınırlı ölçülerde yansıdığı anlaşılıyor. Deprem felaketi ve ağır ekonomik kriz koşullarına rağmen iktidar, devasa seçim ekonomisi uygulamaları ile krizin etkisinin seçmen tercihleri üzerindeki etkisini hafifleterek azaltabildi.
Milyonlar içinde bulundukları somut koşulları ve yaşadıkları sorunları (ekonomik sorunlar, gelecek korkusu vb.) dikkate alarak karar vermekle birlikte, “Eldeki bir kuş, daldaki iki kuştan iyidir” anlayışıyla hareket ederek, kendilerine sunulan seçenekler arasında bir kez daha iktidardan yana tercih yaptılar.
Günlük ve kısa vadeli çıkarlarıyla hareket eden milyonlarca insanın iktidarla geçtiğimiz yıllar içinde kurduğu ekonomik, toplumsal ve siyasal ilişkilerin sadece seçim dönemiyle sınırlı propaganda üzerinden değiştirmenin mümkün olmadığı bir kez daha görüldü.
2018 seçimleri ile karşılaştırıldığında Erdoğan yüzde 4, partisi yüzde 7 oy kaybettiği ve AKP’nin 75 ilde oylarının azaldığı üzerinden analizler yapılıyor. Ancak söz konusu oy kayıplarının muhalefete akmadığını, sadece ittifak içinde yer değiştirdiği, özellikle MHP ve Yeniden Refah Partisine yöneldiği görülüyor. Seçim sonuçlarına bakıldığında her ne kadar AKP ve Erdoğan’ın oylarında sayısal anlamda bir azalmadan bahsedilse bile bu durumu iktidarın siyasal anlamda geriletilmesi olarak değerlendirmek için henüz çok erken.
Meclis seçimlerinde Cumhur İttifakının 322 milletvekili ile çoğunluğu elde etmiş olması ve Erdoğan’ın ilk turu rakibinden 5 puan farkla önde tamamlaması ikinci tura giderken sayısal ve psikolojik üstünlük sağlamak açısından önemli bir avantaj gibi görülebilir. Ancak 2018’den bu yana resmi olarak uygulanan tek adam rejimine göre ‘yürütme yetkisi’ TBMM’den çok Cumhurbaşkanı’nın elinde. Dolayısıyla mevcut sistemde cumhurbaşkanlığının kazanılması, TBMM’de sayısal çoğunluk oluşturmanın ötesinde anlamlar taşıyor.
28 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ikinci tur öncesinde Erdoğan ve iktidar ortaklarının ‘Meclis çoğunluğu bizde’ vurgusu yaparak ‘Cumhurbaşkanlığını kaybedersek daha büyük bir kriz çıkar ve kaos oluşur’ diyerek ikinci tura hazırlanacağını tahmin etmek zor değil.
14 Mayıs seçimleri, karşıt çıkarlara sahip olan siyasal güçler arasındaki mücadelede hedefe ulaşmak için haklı olmanın, doğruları ve gerçekleri savunmanın her zaman yeterli olmadığını bir kez daha gösterdi. Haklı olduğuna inanan ve yıllardır halka gerçekleri anlatanların, mevcut siyasi kutuplaşmayı aşarak toplumda sınıf temelli bir ayrışma yaratıp siyasal anlamda güçlü bir alternatif oluşturmayı hedeflemedikçe mevcut siyasal tabloyu değiştirmek hiç kolay olmayacak.
Evrensel'i Takip Et