21 Mayıs 2023

Kılıçdaroğlu yalnızlığı

Kemal Kılıçdaroğlu (Fotoğraf: AA)

DİĞER YAZILARI

Demokrasiyi savunan, etrafındakileri dinlemek, her kesimden sesi duymak zorunda.

Kulaklarını kapatamaz, at gözlüğü takamaz.

Cumhuriyetin kurucusu yüz yıllık bir partinin lideri olmak, yüzyılın tüm bagajını taşımak zorunda olmak demek. 

Toplumun gözündeki “devlet” kavramının tüm yükü demek bu. 

Mevcut iktidarın “hakikat ötesi” açıklamaları, tarihi bükücülüğü, 44 yıldır iktidarda olmayan bir partiyi dahi tüm geçmişin iktidarlarını taşımak zorunda bıraktırır.

Fikir hürriyetini savunana da herkes fikrini söyler.

AKP iktidarı 21 yıldır baskının vitesini düzenli olarak artırdı. Hukuksuzluk, adaletsizlik, liyakatsizlik kanıksanacak kadar yaygınlaştırıldı.

Terörist yaftası yapıştırmak sıradan bir ünlem haline geldi. İktidar yanlısı herkes hesap vermezlik ve cezasızlık konforuna sığındı.

Sürekli bir büyük resim iletişimleri var, bazı düşmanlar, iç ve dış odaklar, onlarrrr...

Sürekli karanlık ilişki ağları ifşa oluyor, kim kiminle ne işler tutmuş akıl almıyor, seçim güvenliği sağlamak bile devasa bir operasyon gerektiriyor, kadrolara sızılmış, kurallar, kanunlar çiğnenmiş.

Hukuksuzluk usulüne uydurulmuş, stratejilerine yasal kılıflar hazırlanmış, yalan serbest, kara propagandaya dahi bütçe gırla, tüm kaynaklar onların elinde.

Her taşın altında bir çakallık arayışı.

Kim nasıl akıl verebilir Erdoğan’a?

Dinlemez zaten.

Erdoğan’ı eleştiremezsiniz; hakaret der, cezayı yapıştırır.

Erdoğan’a fikir veremezsiniz, fikrinizi hakir görür, eleştiri sayar, eleştiri hakarete dahil ediliyor, hakaret zaten suç.

İdeolojik yapı her tür atışa serbest, ne demokrat iddiası taşımak zorunda, ne fikir hürriyeti sınavı var, ne politik doğruculuk kaygısı. Geçmiş yükü taşımayı geçin, dünden bile kendini sorumlu saymıyor.

İktidar kafasına göre dümdüz yürüyor seçimlere; kıra döke, langır lungur, medyası dört koldan bangır bangır.

Kılıçdaroğlu, demokrat iddiasının ardında durup tüm kesimlere ulaşmak zorunda, hitap etmek zorunda.

Herkesi dinlemek gerekince akıl vereni bol oluyor.

Her yeni akıl da genel dinleyicinin dengesine etki ediyor.

Parti içi dengeleri, ittifak içi dengeleri, diğer muhaliflerle dengeleri sağlamak zorunda. Bu da ip köprüden elinde 12 kişilik seramik yemek takımıyla karşıya geçmek kadar zor.

Yüz yıllık geçmiş var, parti içinde kemikleşmiş olgular, insanlar.

Bazısı haliyle kırılıp yanlış kaynamıştır bu uzun süreçte, bazı uzuvlarda işlev eksikliği normal.

İlk turun ardından resme bakınca, karşımızda derin bir Kılıçdaroğlu yalnızlığı aşikar.

Binlerce rağmene karşı bir mücadele var karşımızda, oldukça tanıdık kendi yaşamlarımıza bakınca.

Kendi yalnızlığımıza paralel.

Bu sistemin karşısında duran, tüm kimlikleri ile eşit ve özgür hissetmeyi arzulayan, kimliklerinden vazgeçmeyen, o kirli büyük resmin parçası olmayı reddeden, bu duruşun bedelini gün geçtikçe alanı daralarak ödeyen herkes kadar yalnız.

Yalanın allanıp pullandığı, magazinleştikçe yayıldığı ortamda, uydurulup jenerikleştirilmiş kavramlar karşısında ters kelepçeyle tutsak edilmiş hakikat kadar yalnız.

Beka kavramının kişisel ikballe eşlendiği bu dönemde, kendini feda anlayışı kadar yalnız.

Başarının sadece maddiyatla ölçüldüğü sistemde, üzerine uzun yıllar dirsek çürütülmüş bir akademik tez kadar yalnız.

“O satırları ben yazmadım” diyen şaire “Sen yazdın, araştır istersen” diyebilenlerin, hocaların hocası tıp doktoruna aşı teorisi dayatan ilkokul mezunlarının alkışlandığı sosyal medya dışında söz söyleyebilecek yeri kalmamış bizler kadar sıkışmış bir yalnızlık.

Bu rejimin dışında kalmak için direnen, gereğinde bedelini tutsaklıkla ödeyen, bir ömrü hak mücadelesine harcayıp bir cümlesiyle yine de tüm kredisi silinenler kadar yalnız.

Evrensel doğruları savunurken dağıtılan yargılar altında ezilmeye çalışılan, hiç kimseye yaranamayan, yine yaranmak için değil değerlerini savunmak için yaşayanlar kadar yalnız.

Kibrin karşısındaki tevazu kadar, üsttenciliğin karşısındaki empati kadar, dar boğaz karşısında suhulet kadar, nefret karşısında sempati kadar, tehdit karşısında uzlaşı kadar yalnız.

Schopenhauer, Yaşamın Bilgeliği kitabında der ki “İnsanın bu dünyada yalnızlık ya da bayağılıktan birisini seçmekten başka şansı yoktur.”

Bu yalnızlıktan zafer çıkar mı? 

Çıkar, çünkü bu yalnızlar, ötekiler koca bir kalabalık bu memlekette.

Ve ülke bu yalnız bırakılanların kritik anlarda yeşeren dayanışmasıyla ayakta kaldı bunca sene. 

Şimdi hâlâ ve sadece Kemal Kılıçdaroğlu seçilebilsin diye çalışanlara bakınca; koşulsuz desteği ile ülkenin sosyalistleri, Kürtler, Aleviler, kadınlar, LGBTİ+, kültür sanat dünyası; ötekilerin, yalnızların bir araya geldiği bir mücadele bu.

İdeolojisini zeminden kaydırma pahasına masaya pazarlık malzemesi diye koyanlarla, haklı çıkma tutkusunu bir halkın refahından öne koyanlarla, üç günlük popülerleşme uğruna tüm geleceği riske atanlarla, bildiğini ileride değeri artar diye hâlâ yan cebinde tutanlarla, elde etmek istediğine kavuşunca diğerlerine sırtını dönüp kulak üstüne yatanlarla değil, bunca yıldır yalnızlığa rağmen ayakta kalanların çabasıyla olacak.

Sivil toplum çalışıyor, iklimciler, ekoloji hareketi, feministler...

Kapı kapı geziyor parti kimliği bile olmayanlar, broşürler hazırlanıyor, evlerde çıktısı alınıyor, posta kutularına bırakılıyor.

Listeler hazırlanıyor, riskli sandıklar tespit ediliyor, nerelerde olağan akışa aykırı sapma olduğuna bakılıyor, sandık güvenliği için örgütleniliyor.

Siyasi muhalefete, parti örgütlerine güvenip bırakmıyor ötekiler, yalnızlar mücadele için bir araya geliyor.

Bu zafer gelecek, aksini telaffuza gerek yok.

Ben uyurken nasılsa gökyüzünü biri boyar demeden, denizi birilerinin dikmesini beklemeden, bu yalnızlık kendine tanıdık gelen herkesin seçim çalışmasına dahil olma, karamsar bulutları yırtma zamanı.

“Sandık görevlisi, müşahidi olmuştur zaten birileri illaki” demez bir yalnız, gider kendi olur. Olunuz.

Grup Ekin’in parçasında olduğu gibi; “Ötekilere bırakıyoruz güneşi karşılamayı”

Hâlâ adaylığı sorgulanan, hâlâ “ben demiştim”ler üzerine yağan bir lider için sarf edilen

şu siyasi intihar oldu, bu siyasi intihar olur sözleri uçuşurken havada, Karl Marx’ın İntihar üzerine sözlerini hatırlatalım:

“Ce­saret açısından ise, eğer gün ışığında savaş mey­danında ölüme meydan okumak cesurluk ola­rak değerlendiriliyorsa, hiçbir şey karanlık bir yalnızlık içerisinde, her tür heyecanın baskısı al­tında kendisini öldürmeye karar veren birinin de cesaret yoksunu olduğunu kanıtlayamaz.”

Yaşamımızın özetidir cesaret kavramı, onca baskı altında, gururu parayla takas imkanına rağmen, onurumuzu ölüme terk etmek varken, ölümüne savunduk hakikati.

Ve bunca milliyetçi oy tartışması üzerine, bir Japon milliyetçisinin satırlarını rest diye çekiyorum:

“Yalnızlık deniz gibi gürlüyor, ışıltılı lambalarla kaplı şehrin üzerine çullanıveriyor.”

Karanlığı, yalnız bırakılmışlar elbet elleriyle boğacaklar.

Evrensel'i Takip Et