24 Mayıs 2023 04:26

Sosyal zeka ve hakka saygı

Kaynak yapan bir işçi

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

İşçilerin hak aramaları, yasal haklarına sahip çıkmaları işverene veya işveren vekillerinin otoritelerine karşı çıkmak anlamına gelmez. Herkes gibi işverenler de işveren vekilleri de yasalara uymak, işçilerin yasal haklarına saygı duymak zorundadır. İşçinin haklarını yasal yollardan araması, yasal yollardan alması ne ayıp ne günah ne de vefasızlıktır. İşçi köle değildir. İşçi hukuk sisteminin koruma altına aldığı kişilik haklarına sahip özgür birey, en az işveren kadar vatandaş sıfatına sahiptir.

İşçinin işverene iş gücünü satmak zorunda olması, işi işverenin emir ve talimatları altında yapmakla yükümlü olması, işverene sınırsız bir otorite vermez. İşçi iş sözleşmesinden doğan borcunu çalışarak yerine getirir, karşılığında ücreti hak eder. Ücret başta olmak üzere iş ilişkisi içerisinde işçiye işveren tarafından sağlanan hiçbir yarar işverenin lütfu değildir. İşçinin alın teri, işçinin sağlığını riske etme pahasına çalışmasının karşılığıdır.

Bu temel basit gerçekliğe karşın işler çalışma yaşamında öyle yürümemektedir. İşveren veya işveren vekilleri işçinin her hak aramasını bir başkaldırı olarak görmektedir. İşçi yasal yollardan bir hak aldığında bu durumu otoritesine karşı bir saldırı olarak gören işveren, otoritesini yeniden tesis etmek için hemen karşı saldırıya geçmek gereği duymaktadır.

En basitinden bir işçi yasal çalışma sürelerine uymayı istediğinde, örneğin günde fazla çalışma dahil 11 saatten fazla çalışmam dediğinde, ara dinlenmelerini, hafta tatilini istediğinde genellikle ya işten atılmakta ya da işyerinde onlarca ince yöntemle geliştirilmiş ayrımcılığa, yok saymaya, değersizleştirmeye uğramaktadır.

İşçiler anayasal sendikalaşma haklarını mı kullandılar, bu meşru durum işverence kendisine ihanet olarak görülür, işçileri sendikadan istifa ettirmek için baskılar, yetmezse işten atmalar başlar.

İşçi sendikası aracılığı ile toplu pazarlık masasına mı oturdu, masada anlaşamadılar yasal grev hakkını mı kullandı, bu grev sonunda işçinin sendikasıyla işveren uzlaşmış olsa da işveren açısından grev hakkını kullanmak mutlaka cezalandırılması gereken, mutlaka, bir biçimde işçinin hakkını kullandığına pişman edilmesi gereken bir tutum olarak algılanır.

Grev sonrası işbaşı yapan işçi, çalışma ortamının değiştirilmiş olduğu, çalışırken nefes almasını sağlayan organizasyonların kaldırıldığı, örneğin çalışırken kullandığı koltukların plastik, dar, bir insanın rahat oturamayacağı koltuklarla değişmiş olduğu, her yere kamera konularak her hareketinin izlendiği, iş yerinde teknik olarak “termal konfor” olarak adlandırılan ortamın yok edildiği, kaldırılan klimalarla sıcakta çalışmak zorunda kalacağı, iş yerinde sosyal ilişkilerin en alt sınıra çekildiği, işçilerle amirlerin zorunlu haller dışında konuşmadığı gibi selam bile vermekten kaçındığı bir iş ortamıyla karşı karşıya bırakılır. Verilmek istenen mesaj nettir. Tüm bu işveren davranışlarının tercümesi, “Sen nasıl bana rağmen yasal hakkım diye hak ararsın, ben de sana bu iş yerini cehennem çeviririm, tek otorite benim” diye mesaj vermek işçiyi hak aradığına bin pişman etmektir.

Oysa bu iş yerlerinde amir, şef, müdür, genel müdür pozisyonunda çalışanların tamamı eğitilmiş, üniversite bitirmiş, bu makamlara yöneticilik niteliklerini taşıdıkları için gelmiş zeki insanlardır. Zeka ise insan için çok önemli bir özelliktir. İnsan zekasıyla diğer canlı türlerinden ayrılmıştır. Doğada en zayıf en güçsüz fiziki özelliklere sahip bir canlı olmasına karşın var olmayı zekası sayesinde geliştirdiği yöntemlerle başarmış, doğanın en güçsüz canlısı doğanın en tehlikeli canlısına dönüşmüştür.

İnsani diğer canlılardan ayıran bir diğer özelliği ise insanın sosyal bir varlık olmasıdır. İnsan ancak başka insanlarla birlikte varlığını sürdürebilen bir canlıdır. İnsanın insan olmadan varlığını sürdürebilmesi için iletişim zorunludur. İletişim dinlemeyi, dinlediğini anlamayı, anladığı üzerinde uzlaşarak anlaşmayı gerektirmektedir. Tüm bu süreç bir tek kelimeyle iletişim olarak adlandırılmıştır. Sağlıklı ve etkili iletişim kurmak da ayrı bir yetkinliktir.  Empati yapmayı, karşındakinin içinde bulunduğu ruh halini anlamayı, sözle anlatılanları doğru anlamayı, ön yargısız yaklaşmayı, eleştirel bir yaklaşım içinde olmayı, gerektiğinde özür dilemeyi bilmeyi gerektirir.

İnsanlığın binlerce yıl içerisinde geliştirdiği sağlıklı iletişim kurma yeteneğine sosyal zeka denilmiştir. Bir insan da sosyal zeka gelişmemişse ne kadar zeki olursa olsun sağlıklı iletişim kurması olanaklı değildir.

Bir insanın sosyal zeka düzeyi çok değişik ölçütlere göre belirlenebilir. Ancak sosyal zeka düzeyinin ölçülmesinde kullanılabilecek en önemli ölçüt, insanın başka insanların da hak sahibi olduklarını kabullenmesi, hak arayana, başkalarının haklarına saygı duymayı içselleştirmiş olmasıdır. Başkalarının haklarına saygı duymak sağlıklı iletişim yeteneğinin varlığı için daha açık anlatımla sosyal zekadan söz edebilmek için gerekli olan empatinin olmazsa olmaz koşuludur. Üstelik bu ilk adımdır, bu adımı tamamlayan ikinci adım ise, herkesin haklarını kullanırken dürüstlük kurallarına uygun davranması, haklarını kötüye kullanmaması ile gelir. Bu nedenle Türk Medeni Kanunu hakkın suistimalini kanun himaye etmez hükmünü getirmiştir.

İşverenler, işveren vekillerini işe alırken sadece mezun oldukları okullara, dil bilip bilmediklerine bakmazlar. Onlarca insanla işveren adına iletişim kuracak işveren vekillerinin sosyal zeka düzeylerini de dikkate alırlar. En azından insan kaynakları yönetimi, işletme bilimi böyle yapmaları gerektiğini söyler. İşverenler de işe alırken işveren vekillerinde sosyal zekanın gelişmişliğine dikkate ettikleri iddiasındadır.

Peki bu sosyal zekası gelişmiş işveren vekilleri, bu gelişmişliklerine karşın neden işçilerin haklarını aradıklarında, yasal yollara başvurduklarında empati yapmaz, işçilerin haklarına saygı duymazlar? Bu sorunun bizim bilebildiğimiz bir tek mantıklı yanıtı vardır. İşverenler sosyal zekası gelişmiş işveren vekillerinden bu sosyal zekalarını, müşteri ilişkilerinde, bürokrasiyle olan ilişkilerinde, işveren vekilleri ile olan ilişkilerinde kullanmaları, işçilere dönük yüzünde ise sert, otoriter, olmalarını, buyurgan bir dil kullanmalarını isterler. Onların sosyal zeka anlayışlarına göre işçiler empati yapılacak insanlar değil, onların emir ve talimatları altında çalışan üretimin zorunlu bir parçasıdır. Sosyal zeka işçileri işverenin verdiğine ikna olmaları, işverenin verdiği ile yetinmelerini sağlama aşamasında devreye girer, işçinin yasal haklarını istediği durmalarda ise ortadan kaybolur.

İşçileri yok saymak, sosyal ilişkilerden dışlamak, değersizleştirmek işçilerin kişilik haklarına dönük hukuka aykırı saldırı niteliğinde eylemlerdir. Mobbing yapılmasına karşı korunma hakkı sadece işveren vekilleri için değil işçiler için de geçerlidir.

İşçilerin hak araması, işverenlerin ve işveren vekillerinin hakkın kötüye kullanılmasının tipik örneği olan bu tutumlarına karşın hak aramada ısrarlı olmaları, er ya da geç işveren vekillerini hakka saygılı olmayı öğretecek, sosyal zeka düzeylerinin hakka saygılı olma aşamasına çıkmasına hizmet edecektir. Sosyal zeka konusunda üniversitelerin vermediği, veremediği eğitimi, işçiler verecek, işvereni hukukun üstünde tek otorite olarak görüp, sosyal zekasını yok sayan işveren vekillerini bu şekilde kendileriyle ters düşmekten, sosyal zekalarının kullanamamaktan da kurtaracaktır. İşveren istediği için işçiyle sağlıklı iletişim kurmaktan kaçınan işveren vekilleri de bir gün mahkemenin kadıya mülk olamayacağını, bu kubbede baki kalanın hoş sada olacağını, işçilerin kararlı mücadelesiyle kavrayacaktır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa