Terazinin kefesi
Fotoğraf: AA
Cannes Film Festivali’ni hakir gören dilden, konuşmasındaki kız kardeşlik ve mücadele vurgusu için Türkiye’yi şikayet kulpu takanlara bir dizi hakaret ile nefret dilinin en hası boca edilmiş gene, Oyuncu Merve Dizdar’ın üzerine. İlk kez sevgili Özcan Alper ödülünü benim adıma aldığını söylediğinde alkışladığı için sosyal medya gündemine gelmesiyle görmüş, anlam verememiştim. En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldığını öğrenince nedenini anladım ama bu nefret dilinden ve algı oyunculuğundan beslenen kitlenin belli ki uluslararası alanda bu yaptıkları manipülasyonların bir karşılığı olmadığından haberi yok. Ne de bu hakikat bükücülükle o ödül değer kaybediyor. Sözler ağırlığını yitirmiyor söyleyenin dilinde.
Aristo’yu bile mezarında ters döndürecek bir düz mantıkla benim Türk Silahlı Kuvvetlerine iftira attığım, bu durumda Özcan Alper’in ödül konuşmasında beni anarak suça ortak olduğu ve Merve Dizdar’ın da alkışlayarak iltisaklı hale geldiği yalanına sarılanlar şimdi de kadın mücadelesini güçlendiren sözcükleri Türkiye’yi şikayet diye köpürtüp ödül gerekçesi yapıvermişler. Bir kısmı maaşlı troller ordusuna dahil olsa da bu düz mantığın peşine takılan da az değil anlaşılan.
Yapılan her mücadele vurgusunu üzerine alan, kendilerine hakaret olarak okuyan, çeşitli harfleri ardı ardına sıralayarak bizlere örgüt atayan bir anlayışla yönetiliyoruz nicedir. Siz bu yazıyı okurken bu düşmanlaştırıcı yönetim modeline devam edip etmeyeceğimiz de belli olmuş olacak. Bir süredir ertelenen davalar karara bağlanacak.
Kayıplarının yasını onurla tutmak isteyen Cumartesi Anneleri/İnsanları bu hafta da gözaltına alındı ya gene, kelepçeleri de ihmal etmiyorlar. O kelepçelerle bizleri, insan hakları mücadelesi içinde olanları değersizleştirecekleri düşüncesinde olmaları kuvvetle muhtemel. Oysa o kelepçeleri biz alıp göğsümüze madalya yapanlarız ne zamandır. Sevgili Besna Tosun’un zafer işareti yapan kelepçeli elleri bizim onurumuzdur, bilmiyorlar.
Bu algı oyuncularına kapılanlar arasına bazen meslektaşlarımız da katılıyor ne yazık ki. İstanbul’da olup da katılabildiğim bir Cumartesi Anneleri eyleminde gözaltına alınmamı dert etmiş biri, hekimler için hiçbir şey yapmazken gözaltına alınmaktaymışım o sırada. Yaptıklarımızı, hekim mücadelesini, ardı ardına yaşadığımız depremlerle birlikte deprem bölgesine gidişimizi, meslektaşlarımızın çalışma koşullarından barınma sorunlarına kadar her konuyu gündeme taşımanın ötesinde çare olabilmek için kolları sıvadığımızı görmezden gelmiş. Olsun, memleketin “muhalif” geçinen kitle iletişim araçları da görmüyor zaten. Baktım da yalnız gözaltına alınmamı haber yapmışlar. Nereden haber alacak ki insanlar.
Algı oyunculuğu böyle işte, oysa “Hayat aslı gibidir/ Cesaret edene” diyor sevgili dostum Karin Karakaşlı “Kenar Süsü”ndeki ilk şiirinde. Kızıyor biraz da: “Mezarların koruyucusu çakal başlı ölüm tanrısı / Anubis’in tartısında duruyor bir koca ülke / Ölü ülke kalpsiz ülke / Oysa bizimki ağrıyor ha bire / Kalbimiz yani / Maat’ın doğruluk tüyüyle tartılacak bir hakikat yok / Ve kalp çok çaresiz terazi kefesinde...” Bir hiçliğin ortasında mıyız, yoksa onun deyişiyle dik tuttuğumuz omurgamızın onuruyla mücadelenin orta yerinde mi bu kararı verecek olan bizleriz. Kalbimiz ağrır evet, ama pek de hafif sayılmaz. Elbette o terazinin kefesi kalpten yana eğilir, yeter ki kararmasın.
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26