Mücadele ama nasıl bir mücadele?
Fotoğraf: Murat Kula/AA
28 Mayıs seçiminin kesin olmayan sonuçlarına göre R. Tayyip Erdoğan’ın geçerli oyların yaklaşık yüzde 52’sini alarak yeniden Cumhurbaşkanı seçildiği anlaşılıyor.
Nitekim seçim sonuçlarının belli olmasıyla “Balkon konuşması”nı Saraya taşıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yandan “85 milyonun Cumhurbaşkanı olacağım” derken öte yandan ülke nüfusunun yüzde 48’inin oyunu alan Kılıçdaroğlu’nu yuhalatmayı ihmal etmedi. Konuşması sırasında sık sık muhalefeti hedef alan Erdoğan, montajlı videolar ve AKP tarafından bastırılmış sahte afişleri gerçekmiş gibi göstermeye devam etti. Selahattin Demirtaş’ı da suçlamayı ihmal etmeyen Erdoğan, “Selo’ya idam” sloganının atılmasını hoşnut bir ifadeyle seyretti.
Balkon konuşmasıyla Erdoğan, bugünden itibaren dün kaldığı yerden devam edeceğini gösterdi. Üstelik bu sefer hem parlamento çoğunluğunu hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 52 oy almasını bugüne kadarki icraatlarına “güvenoyu” olarak göstererek keyfi yönetimini daha büyük bir keyfilikle, hak-hukuk tanımamazlıkla, işçi sınıfı ve emekçi sınıflardan sermayeye servet aktarmada daha da pervasız adımlar atarak devam ettirmek isteyeceğini söylemek abartı olmayacaktır. Çünkü Türkiye’nin siyasi tarihinin en gerici koalisyonunun tek adam şahsında cisimleşen iktidarının ayakta kalabilmesinin başka yolu yoktur!
MUHALEFETTEN ‘MÜCADELEYE DEVAM’ ÇAĞRISI
Seçim sonuçlarının belli olmasından sonra kameralar karşısına geçen Kılıçdaroğlu ise yandaş medyadan yükselen “İstifa edecek” beklentisinin tersine; “Bu seçimde halkın otoriter bir yönetimi değiştirme iradesi tüm baskılara rağmen net olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemize gerçek anlamda demokrasi gelinceye kadar bu mücadelenin öncüsü olmayı sürdüreceğiz” diyerek “Mücadeleye devam” mesajı verdi.
Babacan’ın “protokol icabı”nı aşmayan ama Akşener’in Kılıçdaroğlu’nun tersine Erdoğan’ı kutlamayı da içeren konuşmasının sorasında, Kılıçdaroğlu Millet İttifakı partilerinin genel başkanlarını gece yarısı CHP Genel Merkezinde topladı. Toplantı sonrasında herhangi bir açıklama yapılmadı.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve Yeşil Sol Parti Eş Sözcüleri Çiğdem Kılıçgün Uçar ile İbrahim Akın, cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunun sonuçları üzerine açıklamalarda bulundu.
İbrahim Akın, “Demokratik siyaseti büyüteceğiz. Bu yoldan dönmeyeceğiz. Toplumu esas alarak birlikte mücadele edeceğiz, birlikte kazanacağız” dedi.
Emek Partisi Genel Bakanı Selma Gürkan da “Değişimin öznesi olan halk kitlelerinin birleşik mücadelesiyle tek adam düzeni son bulacaktır. Seçim sonuçlarına bakarak gerici faşist düzenin inşasını iş, emek ve özgürlük mücadelesini büyüterek durduracağız” diyerek mücadeleye devam mesajı verdi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Sol Parti Sözcüsü Önder İşleyen de yaptıkları çağrılarla mücadeleye devam edeceklerini ilan ettiler.
TARİHİN AKIŞININ TERSİNE YÜRÜYEN BİR İKTİDAR NE KADAR KAZANMIŞ OLABİLİR?
İktidar sözcüleri ve taraftarları zafer naraları atıyorlar. Halkın kendilerine beş yıl daha ülkeyi yönetme onayı verdiğini iddia ediyorlar. Ama bu sonucu;
- Türkiye tarihinin en adaletsiz,
- Kara propagandanın bir psikolojik harp silahına dönüştürüldüğü; yalanın, dezenformasyonun, montaj kasetlerinin, sahte afişlerin ve broşürlerin kullanıldığı,
- Devletin tüm imkanlarının yanı sıra TRT’nin, AA’nın, valilerin, kaymakamların, polis, jandarma, savcıların ve mahkemelerin, YSK’nin, tek adam rejiminin yanında yer almasıylaelde ettiğini gözden kaçırmaya çalışıyorlar.
Kaldı ki tablo bundan ibaret değil. Tersine Erdoğan, partisi ve ittifakı Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak üzere ekonomik, kültürel, siyasi ve sosyal bakımdan son derece önemli büyük şehirlerde kaybetti.
Erdoğan, partisi ve ittifakı, en çok oy aldığı işçiler arasında da henüz azınlığa düşmese de ciddi oy kaybı yaşamakta, eğitimli, meslek sahibi kadınlar ve gençler arasında hızla destek kaybetmektedir.
Bu da Erdoğan’ın, partisinin ve ittifakının geleceği değil dünü temsil ettiğini, bu yüzden de tarihin akışının tersine yürümeye çalışan bir pozisyon tuttuklarını göstermektedir.
Dolasıyla Erdoğan’ın partisinin ve ittifakının zaferi, tarihin akışının tersine yürüyen bir siyasi erkin zaferi ne kadar olabilirse o kadar zaferdir! Ki bu tür zaferlere siyasi tarihte “Pirus zaferi” denmektedir.
EKONOMİK KRİZ ERDOĞAN İKTİDARINI GÖTÜRÜR MÜ?
14 ve 28 Mayıs seçiminin en önemli yanılgılarından biri de “Boş tencerenin iktidarı götüreceği” varsayımı oldu. Ki eğer böyle olsaydı bütün yoksul ülkelerde iktidarlar giderdi! Öyle midir? Değildir! Tersine, tenceresi boşalmış emekçiler, iktidardaki gericiliği alaşağı edecek bir mücadele içinde olmadığı sürece, tencere ne kadar boşalırsa boşalsın sermayenin iktidarları iktidarda kalmaya devam etmektedirler.
Demirel’in olduğu söylenen “Boş tencere iktidarları götürür” aforizması ancak tenceresi boşalanların tencereyi boşaltanlara karşı mücadelesiyle mümkün olabilir.
Seçimin kaybedilebileceğinin ortaya çıkması karşısında da pek çok kişi mevcut ekonomik krizin büyüyerek Erdoğan iktidarını düşüreceğini, en azından önümüzdeki yıllarda hatta aylarda, “erken seçime” zorlayacağını iddia ediyorlar. “Boş tencere iktidar götürür” aforizmasının kriz sürümü olarak “Ekonomik kriz iktidar götürür” aforizması üretiyorlar.
Ancak krizin iktidar düşürmesi de tıpkı “boş tencere” sorununda olduğu gibidir. İktidar sahipleri, krizin yükünü işçi sınıfı ve halka yıkabiliyorlarsa iktidarlarını keyifle sürdürebilirler! Tıpkı yıllardır olduğu gibi!
Krizin iktidar yıkması da ancak işçi sınıfı ve halkın krizin yükünü kabul etmeyen bir mücadele çizgisine geçerek krizin yükünü sermayeye ve siyasi iktidarına fatura etmek için harekete geçmesiyle mümkün olabilmektedir.
Sınıflar mücadelesi tarihinin gösterdiği en temel gerçeklerden biri de budur!
MÜCADELEYE DEVAM, MÜCADELEYE DEVAM, MÜCADELEYE DEVAM!
CHP ve Kılıçdaroğlu başta olmak üzere Millet İttifakı bu gerçeği görmek yerine yığınlara “Bize oy verin, sizi kurtaralım” diyerek taleplerini “seçim rüşveti”ne dönüştüren politika tarzıyla emekçilerin talepleriyle sokaklara çıkmasını, kendi talepleri üstünden politikaya müdahale etmesini “tuzak” gören tutumuyla emekçileri engellediği gibi birkaç puanlık oy için ırkçı şoven odakların şantajlarına boyun eğmiştir. Ki buna karşın onlardan beklenen oy da gelmemiştir. Seçim sonuçlarının ayrıntılı incelemesi bunu gösterecektir.
Kısaca, 14 ve 28 Mayıs seçimi bir şeyi çok açık göstermiştir: Mücadele, mücadele, mücadele!
Ama kastedilen herhangi bir mücadele değil. İşçi sınıfının ve emekçilerin, her kesimden halkın kendi talepleriyle siyasete müdahale ettiği bir siyaset tarzının yön verdiği bir mücadele!
Önümüzdeki günlerde ve aylarda mücadelenin bu boyutuyla ilgili tartışmayı sürdüreceğiz. Çünkü siyasetin sorunlarının başında bu mücadele anlayışı var!
- Tartışmalar "Sadece Türkiye’nin Kürt sorununun demokratik çözümü" kapsamını aşıyor 05 Ocak 2025 04:58
- 2025'in emek, barış ve özgürlük yılı olması dileği ile... 31 Aralık 2024 06:59
- Ülkemiz işçi emekçileri 2025'i emek yılı yapacak güce ve deneyime sahiptir! 28 Aralık 2024 06:16
- Asgari ücretli işçinin grev hakkıyla da donatılmış yeni bir mekanizma talebiyle mücadeleye! 24 Aralık 2024 16:44
- Son iki haftada oluşan Suriye haritası neyi gösteriyor? 12 Aralık 2024 04:45
- Asgari ücret miktarı, AÜTK'ye bırakılamayacak kadar ciddi ve önemli taleptir! 08 Aralık 2024 04:44
- Suriye'de çıkar peşindeki herkes operasyonun içinde ama kimse rolünü kabul etmiyor 05 Aralık 2024 06:45
- Eğer ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz’se... 01 Aralık 2024 04:54
- İşçilerin özelleştirmeye karşı cepheden ‘hayır’ demekten başka bir seçeneği yok! 27 Kasım 2024 06:55
- Tek adam yönetiminin ülkeyi nereye getirdiğinin bir haftaya sığan fotoğrafıdır! 24 Kasım 2024 04:47
- Bakan Tekin ve arkasındakiler laikliğe cepheden savaş açan bir konumdadır! 21 Kasım 2024 04:52
- İktidar 'iç cepheyi güçlendirmek' istiyor, emek ve demokrasi güçleri ise 'birleşik mücadele' diyor 17 Kasım 2024 04:44