Her şey şampiyonluk için

Ezici çoğunluk, toplum içinde varlığını duyumsatma ve duygusal tatmin peşinde. Yoksa bir insan tuttuğu takımın şampiyon olmasından dolayı nasıl kendini kaybedercesine sevinir ki...

Ortaya konan oyunun kalitesini, seviyesini, gelişimini pek umursayan yok. Hayatın her alanında olduğu gibi futbolda da düşünme ve sorgulama yetilerini devreye sokamıyoruz. Çünkü yeterli bilgiye sahip değiliz. Bilgi ne kadar azsa, duygusal yaklaşım o kadar yüksek oranda işin içinde yer alıyor. Bilgisizliğin boşluğunu, duygularla doldurmaya çalışıyoruz…  

Oyunun niteliğini ağırlıklı olarak duygular belirliyor. Bilgiye yeterince değer ve önem verilmeyince, duyguların ön plana çıkması ve belirleyici rol oynaması kaçınılmaz…

Kalitesi vasata ulaşmakta dahi zorlanan kerameti kendinden menkul ligimizde şampiyonluğa ulaşan mutlu oluyor ama sıra o hep sözü edilen ve asıl hedef olarak gösterilen Avrupa macerasına gelince bütün foya ortaya dökülüveriyor…

Aslında fizik kondisyon, koşu, mücadele konusunda bir eksiklik, yetersizlik göze çarpmıyor. Lakin futbolun bir takım oyunu olduğu gerçeğini bir türlü içselleştiremiyor ve bu gerçek doğrultusunda oyunu geliştirmeye yönelik adımlar atmayı beceremiyoruz.

Oyun; bir taktik, strateji ve plan çerçevesinde icra edilmediği için onca enerji, onca koşu, onca mücadele, ortaya keyif/zevk veren bir oyun çıkarmaya yetmiyor. Sıra dışı bireysel performansların yarattığı aralıklı heyecan dalgalarıyla kendimizi avutmayı, -bir anlamda kandırmayı- tercih ediyoruz…

Ligimizde maçları genellikle takımlar değil, oyuncular kazanıyor. Hangi takımda bireysel becerisiyle fark yaratabilecek kapasitedeki oyuncu sayısı fazlaysa doğal olarak o takım şampiyonluğa daha yakın oluyor.

Başka bir deyişle, kim transfere daha fazla para harcıyor ve bireysel yeteneği/becerisi yüksek oyuncuları kadrosuna katıyorsa, o takımın şansı artıyor.

Tam anlamıyla, “Parayı veren düdüğü çalar” deyişinin hayat bulduğu müsrif bir futbol düzeni…

Tabii hesapsız, kitapsız harcanan paraların; kulüpleri, ödemeleri mümkün olamayacak kadar büyük borç yükü altına sokması da mevcut düzenin bedeli.

Bu senaryoda oyuncu yetiştirmenin ya da mevcut oyuncuları geliştirmenin rolü yok. Tamamen transfere dayalı bir yaklaşımın egemenliği söz konusu. Öyle olunca da borçlar sürekli artıyor. Yüksek harcamalarla oluşturulan kadronun Avrupa’da elde edeceği başarılar sayesinde kulübün kasasına girecek gelirle ekonomik anlamda beli doğrultma hesabı ise hiçbir zaman tutmuyor…

 “Bastır parayı, al pahalı oyuncuyu, gelsin şampiyonluklar, gelsin paralar” şeklinde özetlenebilecek ve bilgiyle yol almayı dışlayıp kısa vadede başarı hedefleyen bakışla oyunu geliştirebilmek elbette mümkün değil. Hayal kırıklığıyla sonuçlanan bunca deneyime karşın, oyuncu yetiştirmeyi işin temeli haline getirmeden istikrarlı başarılara ulaşmanın imkansız olduğunu anlamamakta direniyoruz…

Skor odaklı, başarının şampiyonlukla özdeşleştirildiği, ikinciliğin başarısızlık sayıldığı, paranın çok harcandığı, buna karşılık kalitenin hiç yükselmediği tuhaf futbol ortamımızda yerel şampiyonluklarla, kupalarla kendi çapımızda eğlenip mutlu oluyoruz işte…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et