02 Haziran 2023 04:16

Batı Erdoğan’dan çok şey bekliyor

Erdoğan'ın Brüksel ziyaretinden

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Türkiye seçimlerini yakından izleyen Avrupa ülkeleri, son ana kadar temkini elden bırakmamıştı. Basın, parti ve örgütlerin bir bölümü Erdoğan’ın kaybetmesi, Kılıçdaroğlu’nun kazanmasından yana açık görüş belirtilirken devletler pek renk vermedi. Daha çok hangi aday kazanırsa onunla nasıl yola devam edileceği üzerinden bir hat belirlendi.

Son 5-10 yıl öncesiyle kıyaslandığında Almanya’dan başlayarak Avrupa ülkelerinin “Erdoğan Türkiye’si” ile noktasal çıkarlar temelinde birlikte çalışmada ustalaştığı söylenebilir. Aynı durum Erdoğan için de geçerli. İç politika ve bölgesel çıkarlar bağlamında hem Avrupa/Batı’ya esip gürlüyor hem de aynı masa etrafında oturup iş birliği yapabiliyor. Bunun en bariz hali NATO’ya olan ilişkiler... Rusya’yla yakınlaşmayla birlikte sürekli gerilim hattı üzerinde bulunan Türkiye-NATO ilişkileri şimdi İsveç’in NATO üyeliğine düğümlenmiş bulunuyor.

Özel olarak ABD ve Almanya, genel olarak Batı cephesi bu düğümün temmuz başında Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenecek NATO zirvesine kadar çözülmesini istiyor. Erdoğan’ı seçimlerden hemen sonra Berlin’e davet eden Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un da gündeminde bu konu var.

Genel olarak verilen mesajlara bakılırsa AB’den NATO’ya kadar Batı cephesi, Erdoğan ile uyumlu çalışmadan yana. Yayımlanan tebrik mesajlarında bu hava net olarak görülüyor. Ankara ziyareti sırasında alçak koltukta oturtulan, bu nedenle siyasi literatüre “Sofagate” olarak geçen skandalın mağduru AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen bile Türkiye-AB ilişkilerini “genişletme” çağrısında bulundu. AB Konseyi Başkanı Charles Michel ise 27 AB ülkesi adına ilişkileri “derinleştirme” mesajı yayımladı.

Basında Türkiye’nin önümüzdeki dönemde daha fazla otoriterleşeceği, temel hak ve özgürlükleri yok sayacağına dair yorumların yapıldığı şu günlerde AB’nin iki üst düzey isminin Erdoğan’a ilişkileri “genişletme” ve “derinleştirme” çağrısında bulunması elbette AB’nin ikiyüzlü siyasetini açıkça özetliyor.

Bundan sonra AB-Türkiye ilişkilerinde temel hak ve özgürlüklerin daha az gündeme geleceği bugünden söylenebilir. Zira, AB kurumları ve ülkeleri, demokratikleşme konusunda artık yapılacak fazla bir şeyin kalmadığından hareketle, Erdoğan’ı Batı’nın çıkarları temelinde istedikleri eksende tutma ya da hizaya getirme gayreti içinde olacaklar.

Süddeutsche Zeitung’dan Josef Kelnberger’in de ifade ettiği gibi, “Reel politik açıdan Erdoğan’ın seçim zaferi en azından AB için rahat bir durum. Çünkü elinde neyin olduğu biliniyor.” (29.05.2023)

Kelnberger’in yazısından AB’nin Kılıçdaroğlu’ndan ziyade Erdoğan’ın kazanmasından yana olduğunu da anlıyoruz. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda demokratikleşme yönünde atacağı adımlarla Türkiye’nin AB üyeliğini yeniden gündeme getireceği ancak AB’de hiçbir ülkenin bunu istemediği ifade ediliyor. Erdoğan da AB’ye tam üyelik defterini 2016’dan bu yana kapattığı için AB’yi zorlayan bir politika izlemiyor. Hal böyle olunca iki taraf da üyelik sürecini buzdolabında tutmaktan memnun.

Benzer bir durum sığınmacılar politikası için de geçerli. Erdoğan 2016’da 6 milyar avro karşılığında imzaladığı anlaşmaya sadık kalırken, Kılıçdaroğlu bunun yeniden müzakere edilmesi gerektiğini ifade etmişti. Kılıçdaroğlu’nun ikinci turun arifesinde öne çıkardığı mülteci karşıtlığı AB’yi alabildiğince tedirgin etti. Kazanması durumu da AB’ye daha fazla sığınmacının geleceğine dair beklentiler arttı.

Sadece bu iki durum bile AB’nin neden Erdoğan’la ilişkileri “genişletmek” ve derinleştirmek” istediğini yeterince gösteriyor.

En önemli sorun ise Erdoğan’ın Rusya ve Çin ile yakın ilişkileri. Batı cephesi her iki ülkeyle ilişkilerini sertleştirmeye devam edecek. Ukrayna sahasında büyük savaş tehlikesi dinmiş değil. Erdoğan’ı Berlin’e davet eden Scholz, iki gün önce Almanya’daki beş Rus konsolosluğundan dördünü kapattı. Peki bütün bunlar olurken Erdoğan bağlı olduğu Batı ile yakın olmak istediği Doğu arasında “dengeyi” nasıl ve ne zamana kadar sürdürebilecek?

Deutsche Welle’den Değer Akal’ın aktardığına göre, Berlin’deki bir toplantıda konuşan Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) Yöneticisi Dr. Günter Seufert şu öngörüde bulunuyor: “Hepimiz seçim sonuçlarının Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmasını ve Rusya ile Çin gibi otokrasilerle, aynı zamanda Körfez ülkeleriyle iş birliğini güçlendireceğini görebiliyoruz. Bu gidişatı destekleyen dinamikler var.” (dw.com/tr, 31.05.2023)

Dünya çapında emperyalist paylaşımda önümüzdeki beş yıl içinde çok şey olacak. Batı ile Rusya ve Çin arasında fırtınalar kopacak. Batı ile Erdoğan arasındaki ilişkiler de bu fırtınanın seyrine ve şiddetine bağlı. Bugüne kadar denge siyasi üzerinden hamleler yapan Erdoğan’ın işi uluslararası ilişkiler denkleminde oldukça zor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa