2 Haziran 2023

MÜTAŞERİK praktis: Çok şükür din, iman, borsa, altın, döviz değer kazanıyor

Fotoğraf: Mustafa Kamacı/AA

Haziran 2013’ten mayıs 2023’e. Dirençler ve kayıplar. Yazının ana konusunu haftanın olayı oluşturuyor, başkanlık seçimlerinin ikinci turu 28 Mayıs’ta yapıldı, Erdoğan yüzde 52 ile yine başkan oldu. Erdoğan’ın seçim zaferi, daha doğrusu seçmen eylemi ne kadar nasıl açıklanabilir?

Klasikleşmiş eserlerden biri olan E. Fromm’un “Çağımızın Özgürlük Sorunları” ile ilgili çalışması II. Dünya Savaşı’nın yakıcı külleri üstünde şu sorulara yanıt aramaktaydı:

“Milyonluk orduların... komşu ülkelerin masum insanlarını öldürmeleri, bu uğurda kendi canlarını vermeye razı olmaları; ana-babalarını, eşlerini ve dostlarını kedere boğmaları nasıl mümkün olabiliyordu? Niçin savaşıyorlardı? Herkes savaşa karşı olduğunu açıkça söylediğine göre, savaşı kim ve nasıl başlatabiliyordu? Kimsenin, birbirinin malında, toprağında gözü yok idiyse... savaş neden sürüp gidiyordu? Sonraki gelişmelerin gösterdiği gibi, aslında, her iki taraf da genişleme ve askeri-siyasi liderlerinin ün ve onuru peşinde idiyseler, birkaç karış toprak parçası için ve liderlerin boş ve anlamsız gururu yüzünden masum insanlar ölüme nasıl razı oluyorlardı? Savaş, anlamsız bir kaza ürünü müydü, yoksa kendi yasalarını izleyen ve ancak bu yasaların doğası bilindiği zaman anlaşılabilecek ve önceden haber verilebilecek sosyal ve siyasal gelişmelerin bir sonucu mu?... Bireyin yaşamını yöneten ve toplumla ilgili yasaları

-sosyal varlık alanı içindeki insanı- bilmek istiyordum...” (Fromm 1982, s.22-23).

Frankfurt Eleştirel Okulundan Adorno ve arkadaşları (1950) Nazi dönemi için bir “otoriter kişilik” örüntüsü çıkarmaya çalışacaktı: Güce/yerleşik nizama insanlar nasıl uyarlanıyor sorusuna verilen yanıtlar arasında en başta konvensiyonalizm olmak üzere, türkü, şarkı, din, dua, ilahi, devlet, aile, milliyetçilik, düşmanlık, cinsel kimliklere yönelik ön yargı, ayrımcılık, ötekileştirme/kamplaştırma, akıl bilim düşmanlığı gibi etnosantrik ögeler ve kimlik politikaları sayılıyordu. Frankfurt Okulu, işin ekonomi politik kısmını biraz es geçmişti ancak ideolojik kısmı, propaganda kısmı iyi bir şekilde aktarılıyordu.

“Ne bilebilirim?​” yani bilginin imkanı/sınırları sorunu bilim ve felsefenin en zorlu sorularından biridir. Hem entropi ve insan için artı olarak kısmi özgürlük olmak üzere ontolojik ve antropolojik kararsızlık, hem zihnin sınırları, hem de bunlara eklenebilecek yöntem sorunları doğa olaylarının veya insan eyleminin mükemmel bilgisini imkansız kılsa da aynıları olanaklar da sunuyor, büyük oranda bilgiyi de mümkün kılıyor.

İnsanların kabulleri, görünen gösterilen dünya, seçmen eylemi, deneyimlerimiz, salt bilimsel veri veya gözlem sonuçlarından oluşmuyor, çıkarlar, sosyal çevre ve bloklar, psişik süreçler, dini inançlar, ahlaki değerler, örf ve adetler de iç içe geçiyor. Seçmen eylemi, seçim, büyük oranda bir örüntü bütününün diyalektik bir çıktısını oluşturuyor, geçmişe dayalı hazır oluş ve görü düzeyi, geleceğe yönelik beklentilerle, kanı, çıkar ve umutlarla nesnelleşiyor, oya dönüşüyor.

Marx’ın “Feuerbach Üzerine Tezleri” bu problemin kökeni üzerineydi. Birlikte 11 tezi ideolojilerin nasıl irdelenmesi gerektiği üzerine bir bütünlük oluşturuyor. 1. Tez: “Feuerbach’inki de dahil olmak üzere şimdiye kadarki mevcut materyalizmlerin başlıca eksiği, şeyin <[em>Gegenstand], gerçekliğin, duyusallığın/anlamsallığın yalnızca nesne <[em>Objekt] ya da görü <[em>Anschauung] olarak kavranmasıdır, duyusal/anlamsal insan faaliyeti, pratiği olarak değil, öznel olarak değil. Böylece etkin yön, materyalizme karşıt bir biçimde, bu biçimdeki gerçek, duyusal/anlamsal eylemi bilmeyen idealizm tarafından soyut olarak geliştirilmiş oldu. Feuerbach, düşünce nesnelerinden gerçekten farklı duyusal/anlamsal nesneler istiyor, ama insan faaliyetinin kendisini nesnel <[em>gegenständliche] faaliyet olarak kavramıyor. Böylece Hristiyanlığın Özü’nde teorik tutumu biricik gerçek insan tutumu olarak görüyor; pratik yalnızca kirli Yahudice görünüm biçimi içersinde kavranıyor ve sabitleniyor. Böylece “devrimci” faaliyetin, “pratik-eleştirel” faaliyetin önemini anlamıyor.” 2. Tez: “Nesnel <[em>gegenständliche] hakikatin insan düşüncesine atfedilip atfedilmeyeceği sorunu -bir teori sorunu değil, pratik bir sorundur. Pratikte, insan, hakikati, yani düşüncesinin gerçekliğini ve gücünü, bu dünyaya aitliğini <[em>Disseitigkeit] göstermelidir. Düşüncenin gerçekliği ya da gerçeksizliği konusunda -pratikten yalıtılmış halde- tartışma, tamamıyla skolastik bir sorundur.”… 10. Tez: “Eski materyalizmin bakış açısı burjuva toplumdur, yeni materyalizmin ise insani toplum ya da toplumsal insanlıktır.” 11. Tez. “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; buradan artık şu aşamaya geçilmelidir, onu değiştirmek.

FİNANS KAPİTALİZMİN DİNLE HARMANLANMIŞ MİLLİ FORMU: MÜTAŞERİK OTORİTERYENİZM

Hadis olup olmadığı tartışmalı olsa da hadis gibi kabul edilip amel edilen meşhur bir söz vardır: “Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışınız!”

Dostlardan biri şöyle paylaşımda bulunuyor: “Bir iki gün önce TRT Radyodan dinlediğim haber: “Borsa, altın ve döviz değer kazanmaya devam ediyor.”

“Menkul kıymet”, sadece menkul değil aynı zamanda gayrimenkuller de, taşınır taşınamaz ne varsa, maddi varlıkları olanların varlıkları değer kazanıyor. Müslümanın kök değerlerini dini değerler, akait ve amel/ibadet, “cihat”, “ganimet”, “şükür “ ve sabır” birlikte oluşturuyor. Varlıklar ve “Kadınlar sahiplendiriliyor”. Reis ve AK Partililer kazanmaya devam ediyor. “Para bulunacaksa yine Reis bulur.” “Konut yapılacaksa yine Reis yapar.” “Sığınmacı gönderilecekse yine Reis gönderir.” “Kadın korunacaksa yine Reis korur.”

MÜTAŞERİK otoriteryenizm (müteahhit, taşeron, tarikat, şeriatçı şerikliği) işlemeye devam ediyor. Bu toplamda salt düşünce, zihin meselesi değil bütün halinde bir “toplumsal praksis” oluşturuyor. Yorumlamak yetmiyor, değiştirmek gerekiyor.

Bu MÜTAŞERİK toplumsal praksis değiştirilemediği sürece AKP veya başka bir parti, bu genel eğilim sürmeye devam edecektir. CHP’nin, HDP’nin, yerleşik nizam ve geleneğe karşı çıkma, bunları “değiştirme” cesareti olmadıkça bu durum öyle kendiliğinden değişmeyecektir. Sorun bütün halinde hem eğitimin niteliği (zihniyet, ideoloji) hem üretim biçimi sorunudur. Bilim, özgürlük, eşitlik mücadelesinin birlikte yürütülmesi şart, sadece bilmek yetmez değiştirme cesareti şart.

Tanzimattan, 1923’lerden, haziran 2013’ten, Kürt hareketinden AKP çok ders çıkarmış gözüküyor. 1945’ten, DP’den, 12 Mart’tan, 12 Eylül’den, AKP’den ve 2023’ten biz dersler çıkarıyor muyuz?

Evrensel'i Takip Et