Seçimin ardından
Fotoğraf: Evrensel
Seçimler sonuçlandı ve Erdoğan iktidarı yeniden kazandı, işçi ve emekçi halkın payına ise her zaman olduğu gibi yine mücadele düştü. Seçimlerin demokratik bir ortamda yapılmadığı, iktidarın tüm devlet gücünü kullandığı, yalana ve dezenformasyona dayalı bir kampanya yürüttüğü, oy kullanımı ve sayımında ciddi kuşkuların olduğu gibi gerçeklerden burada bahsetmek gerekmiyor. Ama gerçekte kazananın kim olduğunu, öncesinde olduğu gibi, seçimler sonrasında da uygulanacak ekonomi politikaları açısından hedefte kimlerin olduğunu tam bir netlikle açıklığa kavuşturmak gerekiyor.
Kazananın Erdoğan olduğunu vurgulamak elbette eksik olacaktır. Çünkü o, en önde tek adam gibi görünmesine rağmen arkasında onu destekleyen büyük sermaye gruplarının olduğu gerçeği zaten bilinmektedir. Büyük sermaye grupları olağanüstü kârlarına kâr katmaya, yağlı ballı teşvikler alamaya -eşit dağıtım hep sorun olacak-, vergi bağışıklıklarından yararlanmaya, kâr garantili yatırımları ile kasalarını doldurmaya vb. devam edecekler. Tarikatlar ve cemaatler tam bir özgürlük içinde çalışmaya, kadınlar, çocuklar için büyük bir tehdit olmaya, iktidarla birlikte halkı uyuşturma ve dini gericiliğe mahkum etme faaliyetlerine devam edeceklerdir. Emperyalist devlet ve çevreler de, Erdoğan’ın boş atıp tutmalarına karşın, tüm temel meselelerde onların dümen suyundan çıkmayacağına eminler, birlikte çalışmaya devam edecekler. Kazananların listesini uzatmak olanaklı, ancak şimdilik bu kadarı yeter.
Seçim sonrası uygulanacak ekonomi politikaları ve politik saldırılar açısından hedefte olanlar ise işçi ve emekçi halktır. Erdoğan’ın kaybetmesi için oy veren işçi ve emekçi kesimler bu kaybın farkındadır. Hangi yanılsama ve bilinç bulanıklığı ile olursa olsun Erdoğan’ın kazanması için oy veren işçi ve emekçi kitleler ise kendilerinin de kaybeden tarafta olduklarının, hedefte olduklarının henüz farkında değiller. Ama ister farkında olsunlar, isterse olmasınlar işçi ve emekçi kitlelerin kaybettikleri ortaktır, çalışma ve yaşam koşullarında karşılaşacakları saldırılar onları ayrımsız etkileyecektir. Hayat pahalılığı ve yüksek enflasyon devam edecek, ücretler ve maaşlar daha önce de olduğu gibi çok düşük kalacak, talep ve hakları için harekete geçtikleri her durumda iktidarın baskısı ve şiddeti ile karşılaşacaklardır. İşçi ve emekçilerin küçümsenmeyecek bir bölümü Erdoğan’a oy verseler de, kendilerinin kaybeden tarafta olduğunu hem iktidar, hem de onun temel destekçisi büyük sermaye onlara hatırlatacaktır.
Ülke seçimlere bir ekonomik yıkımın eşliğinde girdi. Bu ekonomik yıkımın tüm yükü işçi ve emekçi halkın sırtına yıkıldı. Seçim nedeniyle iktidarın seçim öncesinde verdiği küçük kırıntılar halkın yarasını sarmadıysa da, bazı kesimlerin desteğinin kazanılmasında etkili oldu. “Boş tencere iktidar götürmedi” diyenler bu gerçeğe gözlerini kapatmamalıdır. Buna karşın ekonomik tablo ortadadır: Ülke tam bir borç ve faiz sarmalına kapılmış durumdadır. KKM hesapları artık doları dizginleyemiyor. Borcu borçla kapatmanın sınırlarına gelinmiş durumda. İktidarın önündeki tek yol işçi ve emekçi halk üzerindeki vergileri daha fazla artırmak, şimdiden başlayan zamları sınırsızca bindirmek, zaten açlık sınırının altında olan asgari ücreti bu sınırlarda tutmak, yoksulluk sınırının altında olan ücret ve maaşları da oran olarak daima bu seviyenin altında bırakmak, böylece açlığı ve yoksulluğu daha yıkıcı seviyelere doğru tırmandırmaktır.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız bu koşullar, işçi ve emekçi halkın önünde sadece tek bir çıkış yolunun var olduğu göstermektedir. Bu yol talepleri ve hakları için mücadele etme yoludur. İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar temel hakları için politik ve ideolojik bölünmelere karşın ortak mücadele edebildiklerini pek çok kez kanıtlamışlardır. Bu kez onların içinde bulundukları koşullar bu tür bir mücadele birliğini daha da zorunlu kılmaktadır. İçine girdiğimiz süreçte işçi sınıfı ve emekçi kesimlerin mücadele yolunu daha fazla tuttuklarını göreceğiz. Bu bir dilek ve temenni değil, gerçek yaşam koşullarının yol açtığı sonuçların deneyiminden süzülen bir öngörüdür. Muhalefet kazansaydı farklı mı olacaktı sorusunun yanıtı ise ekonomik koşullar olarak değilse de, politik koşulların farklı olacağıdır.
Bütün bu koşulları dikkate alarak şunu vurgulamak gerekir: Emek, demokrasi ve barış güçleri önümüzdeki dönemde halk muhalefetinin temel itici gücü olmak gibi bir zorunlulukla karşı karşıyadırlar. Ülkenin bütün sorunları orta yerde durmaktadır. Seçim koşullarının zorlayıcılığında tek adamın gitmesi için verilen destek, artık faşizme ve gericiliğe karşı sağlam ve giderek genişleyen bir mücadele birliğinin örülmesini acil bir görev olarak öne getirmektedir. Emek ve Demokrasi İttifakı zaten bu amaçla kurulmuştu ve kendini seçimle sınırlamayan bir mücadele birliği olarak tanımlamıştı. Seçim koşullarının ortadan kalkması, emek, demokrasi ve barış güçlerinin mücadele yürüteceği zemini zorluklarına karşın netleştirmiş ve sadeleştirmiştir. Şimdi onların önünde işçi ve emekçi halkın, ezilen ulusun gerçek temsilcileri olarak hareket etme görevi vardır ve ülkenin kaderini bu mücadelenin seyri belirleyecektir. Bu mücadelenin içinde işçi sınıfının kendi bağımsız politik örgütlenmesini geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde geliştirmesi için verilecek çaba, verilen mücadelenin ücretli köleliği ortadan kaldırma amacının daha ileri hedeflere ilerlemesinin de önünü açacaktır.
- Bir yoldaşa mektup-1 31 Ocak 2025 05:00
- Gelişmelerin kısa özeti 17 Ocak 2025 05:12
- 13 Ocak güçlendirilmeli 10 Ocak 2025 04:24
- Değişimin zorunluluğu 03 Ocak 2025 07:15
- 'Zaferden' işçiye düşen 27 Aralık 2024 05:25
- Seyredecek misiniz? 20 Aralık 2024 05:42
- Ücret asgari, yaşam sefalet 13 Aralık 2024 05:40
- Genel grev ve direnişi gerçeğe dönüştürmek için 06 Aralık 2024 06:15
- Birleşik ve genel mücadele için 29 Kasım 2024 06:55
- Siz ne diyorsunuz? 22 Kasım 2024 05:31
- Gelişmelerin anlamı üzerine 15 Kasım 2024 05:25
- Direnerek kazanmak 08 Kasım 2024 11:13