03 Haziran 2023 04:39

Milliyetçi yükselişi abartmamak

Ümit Özdağ (sağda), Sinan Oğan (solda)

Fotoğraf: @umitozdag/ Twitter

Paylaş

Seçimlerde açık biçimde milliyetçilik kazandı. Sadece iktidardaki İslamcılar ve ülkücüler değil, ana muhalefet de milliyetçiliği destekledi. İkinci turda aşırı milliyetçi adaylar, hem iktidarı, hem muhalefeti kendi çizgilerinde konuşmaya zorladılar.

Bu gidişatın maddi temelleri olduğunu, basit bir göçmen ya da Kürt düşmanlığına indirgenemeyeceğini bir süredir anlatıyorum.

Bugün ise neden “Milliyetçiliğin siyasete ve topluma toptan hakim olduğu görüntüsü”ne kendimizi fazla kaptırmamız gerektiği üzerine bir şeyler söyleyeceğim.

Babala TV’nin Kılıçdaroğlu ile yaptığı dört küsur saatlik programı seyretmeden, sosyal medyada programa katılan gençlerin ne kadar milliyetçi olduğuna dair yorumların seli altında kaldım.

Programı izlemeye ilk başladığımda bu kaygılı yorumlara hak verecek gibi oldum. Milliyetçi yorumlar yayını hızla açmıştı hakikaten ve o hat devam edecek gibi görünüyordu. Ancak zaman ilerledikçe, ideolojisi çok net olmayan yığınla yorum dinledik. Evet, milliyetçi yorumlar yine sahneye ara ara dönüp, en yüksek perdeden dillendiriliyordu. Fakat bu topluluğa bakıp, hemen “Yeni kuşak çok milliyetçi” gibi bir sonuca varmak ciddi yöntemsel ve kuramsal hatalar barındırıyor. Durumun daha isabetli tasviri şu: Kamuda milliyetçi argümanlar kuranların sesi daha gür çıkıyor. Başka argümanlar kuranların kaygıları alternatif bir çerçeveye oturtulmuyor, oturtulamıyor.

Üstelik mesele basitçe milliyetçi yorumlar yapanların keskin ve kesinleşmiş bir dünya görüşü olması, diğerlerinin bir ideolojisi olmaması değil. En milliyetçi argümanları kuranların bile, nasıl bir süreçle buraya gelip bunları neden söylediklerini bilemiyoruz programın formatı yüzünden.

(Bu arada, programın formatı icabı misafir liderin partisine üye olmayanların çağrıldığını, buna rağmen konuşanlar arasında YSPli, TİPli, vs. kimse olmadığını, ama bir sürü gencin kendini Ak Parti’li, MHP’li, “küskün CHP’li”, vs. olarak tanıttığını da ekleyelim. YSP’li, TİP’li, vs. gençler topluluğun içindeydilerse bile, diğer konuşanların aksine, parti kimliklerini ve ideolojilerini açık etmediler. Yani, program o ya da bu sebeple sosyalist ve/ya Kürt yurtseveri gençleri -ya da onların görüşlerini- açıkça dışlamak üzerine kurulmuştu, bilerek ya da bilmeden. Bu yüzden, “halkımız milliyetçi” demek yerine, “Muhalif kanallar dahil tüm egemen kurumlarımız sosyalizme ve Kürt hareketine kapalı ya da mesafeli” diyerek söze başlamak daha doğru olacaktır).

Bu yanıyla televizyon programlarına bakarak varılan yargıları, anketlere bakarak varılan (bilimsel ya da siyasi) kanılar kadar eksik ve sakıncalı buluyorum. Elbette anketler de, televizyonda bir iki dakikalık dinlediğimiz görüşler de bir şeylerin göstergesi. Ancak bunların hep 1) Toplumsal bağlamından, 2) Bu görüşleri dile getiren kişilerin somut gündelik faaliyetlerinden, 3) Ve hayat hikayelerinden koparılmış şekilde bize sunulduğunu unutmamak gerekiyor. Anketlerde de, televizyonda da.

Neyse ki daha geniş medya evreni, her zaman sürprizlerle dolu...

Ekinsi Devrim Danış ve Murat Uysal’ın yaptığı bir haber sayesinde, Babala TV’deki yayına katılıp Kılıçdaroğlu’na en acımasız milliyetçi eleştirileri yönelten bir işçinin hayatına dair bir parça daha bilgi sahibi olduk. Murat adlı bu işçi, çalıştığı hastanede sendikalaşma mücadelesi vermiş. Erdoğan’a eleştirileri de olan, Yeniden Refah Partisi seçmeni bir emekçi. Ancak, hayatının binbir rengini taşıyabileceği televizyon ekranını, milliyetçi şekilde kullanmaya karar vermiş. Haber uzun ve ilginç, burada özetlemeye kalkışmayacağım. Derdim kısaca şunun altını çizmek:

En bilenmiş birkaç militan ve ideolog hariç, belirli insan topluluklarına “onlar milliyetçi” deyip geçmek düpedüz körlük. İnsanların yığınla kaygısı, umudu, korkusu, hüznü, sıkıntısı var. Bunlar aylar ve yıllar içinde defalarca değişiyor. Hatta bunların bir kısmı, birbiriyle net olarak çelişiyor. Fakat kamuda tüm görüş ve hislerini bir dakikalık bir bildiriye sığdırmak zorunda kalınca, çoğu insan “hegemonik” dediğimiz çerçeveleri devreye sokuyor. Hegemonya, çekirdeğinde zor kadar örgütlülük de olan bir hakimiyet biçimi. Hegemonik bir ideoloji bir toplumu kuşattığında, deneyimler, duygular ve düşünceler, ancak o ideolojinin süzgecinden geçerek meşruca ifade edilebiliyor.

Çözüm Murat gibi işçileri bir kenara koyup sadece bizim gibi düşünen insanlarla istişare etmek değil. Yeni bir hegemonik çerçeve oluşturup, Muratları bu çerçeveye cezbedecek ilişki ağlarını, faaliyet zincirlerini oluşturmak.

Milliyetçi yükselişten yakınmakla yetinmeyin. Yeni bir hegemonyanın potansiyellerinin izini sürmekten vazgeçmeyin. Süngünüzü düşürmeyin.

Yol yaman, yürüyüş uzun...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa