Eskiyi tahkim ederek yeniyi inşa ne kadar mümkün?
Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin ilk hali | Fotoğraf: Kayhan Özer/AA
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından yeni kabinenin açıklanmasının hemen ardından haber sitelerinde, bu isimlerin geçmiş dönem pratiklerine dair bilgiler yer almaya başladı.
Başka bir ülkede on yılda yaşanabilecek şeylerin, bir ayda yaşanılabildiği bir ülkede, birçok şey çabuk unutuluyor. Bu nedenle ‘Arşiv unutmaz’ sözünü hatırlatan çalışmalar, hakkıyla yapıldığında hafıza tazelemek açısından değerli gazetecilik işleridir.
ARŞİV ÖNEMLİDİR AMA HER ŞEY DEĞİLDİR
Örneğin, yeni kabinede milli eğitim bakanı olarak görev alan Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü Yusuf Tekin’in rektörlüğe atama sürecinde, rektörlük için gereken 3 yıl profesörlük şartının kaldırılmış olması gibi.
25 Temmuz 2018’de MEB Müsteşarlığından ayrılan ve 17 Ağustos 2018 tarihinde profesör olan Tekin, bir ay geçmeden 15 Eylül 2018’de Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörü olarak atanmış, tartışmalara neden olan bu atamanın ardından kanun tekrar eski haline döndürülmüştü. Bu özel uygulamanın neden yapıldığını tartışırken Tekin’in, “Karma eğitim zorunlu değil” sözünü hatırlamalıyız.
Süleyman Soylu’nun yeni kabinede olmaması muhalif çevrelerde sevinç yaratırken, yerine İçişleri Bakanı olarak atanan Ali Yerlikaya’nın sosyal medyada övgülere mazhar olmasının anlamsızlığı yine arşivler üzerinden hatırlatıldı. 10 Ekim Gar Katliamı avukatlarının yargılanmasını talep ettikleri isimlerden Yerlikaya’nın, bakan olarak atanmasının ardından ‘10 Ekim Ankara Katliamı Davası’ Twitter hesabından yapılan paylaşım bu açıdan önemli: “IŞİD’in örgütlenme merkezi haline gelen, katliam plan ve hazırlıklarının yapıldığı Gaziantep’te Dönemin Valisi Ali Yerlikaya İçişleri Bakanlığına atandı. Bu görevlendirmeyi kabul etmiyoruz, kamu görevlileri dahil tüm sorumlular hesap verene kadar adalet mücadelemiz sürecek.”
10 Ekim Ankara Garı Katliamı davasının duruşmalarını izleyen bir gazeteci olarak, dava avukatlarının ısrarlarına rağmen IŞİD ile ilgili Gaziantep dosyasının mahkemeye ulaştırılmadığını ve bu dosyanın mahkemeye intikalinin bizzat 10 Ekim avukatlarının çabalarıyla mümkün olabildiğini hatırlatalım. IŞİD’nin örgütlenme ve lojistik üssü haline getirilen Gaziantep’te Ali Yerlikaya’nın vali olduğu dönemde bu örgütün oradaki kökleri kurutulabilir ve Ankara Katliamı’na uzanan yol kesilebilirdi. Yapılmadı.
Yerlikaya’nın, ardından İstanbul Valisi olduğu dönemde de, kentte pek çok hak arama eylemi yasaklandı. Gazeteciler sokakta haber takibi yaparken birçok kez polis şiddetine maruz kaldılar. Kayıp yakınları da bu şiddet ve gözaltılara maruz kalan kesimlerin başında geliyor.
‘Tek adam’ rejiminin tıkanma noktalarının başında ekonomi geldiği için bu alandaki değişiklik beklentisi diğerlerine göre öne çıkıyordu. Erdoğan’ın uygulamakta ısrar ettiği düşük faiz politikası, Merkez Bankasına art arda yapılan müdahaleler karşısında finans çevreleri, büyük sermaye ve uluslararası sermaye kuruluşlarının bir seçenek olarak öne çıkardığı isim olan Mehmet Şimşek, ikna edilerek Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğuna oturtulan isim oldu.
Şimşek’in, yeni dönemde ekonomi yönetiminde yer alacağı kulislerinin yayılmasının ardından, son bir haftadır bu beklenti borsada fiyatlandı ve şimdi gözler, yabancı sermayenin ne oranda geleceği ve yeni yabancı kredi imkanlarının hangi düzeyde karşılık bulacağına çevrilmiş durumda. Şimşek’in ilk açıklamaları bu konuda güçlü bir davet mesajı olarak yorumlanabilir.
Birileri şapkadan tavşan çıkarmasını beklese de, Şimşek’in daha önce ekonomi yönetiminin koltuğunda oturduğu dönemde ekmeği küçülen ve kazanımlarını korumak için mücadele etmek zorunda olan işçi ve emekçiler açısından yeni dönemde de mücadele etmeden nefes alma imkanı olmayacak.
Şimşek ile birlikte yeni kabinenin diğer önemli ismi, Dışişleri Bakanlığı görevine getirilen Hakan Fidan, hem Erdoğan’ın Kürt sorunuyla ilgili yürüttüğü ‘açılım’ ve ‘müzakere’ döneminde, hem de masanın devrilmesinin ardından sınır ötesinde girişilen operasyonlar dönemindeki MİT kurmaylığıyla biliniyor.
Yeni dönemde ise sadece kendi sınırlarına yakın coğrafyalarda değil, uzak bölgelerde de savaşlara dahil olarak emperyalist paylaşım savaşlarına kendi cüssesi oranında dahil olma arayışlarının duvara dayandığı bir süreçteyiz. Artık ABD ile müttefik Ortadoğu ülkeleri ve Arap rejimlerinin dahi Esad yönetimi ile ilişkilerini normalleştirmeye giriştiği bir zamanda, Suriye savaşının kaybedenlerinden Erdoğan rejiminin aynı politikada ısrar etme lüksü zaten kalmamıştı. Türkiye’deki son seçimler öncesi Esad ile el sıkışmak için Putin’i ikna etmeye çalışarak girişilen çabalar Suriye yönetiminin, “Türkiye, topraklarımızdaki askerlerini çekmeden olmaz” şartı ile karşılaşıp mümkün olmamıştı. Bundan sonra bir yandan Suriye’deki pozisyonunu olabildiğince koruma ve onun yanında eski politikaların zemini kalmadığı için yeni dengeler üzerinden yeni yollar bulunmaya çalışılacak.
Yeni dönemde görev almayacağı konuşulan Fahrettin Koca’nın, randevuların dahi parayla satıldığı, sağlık emekçilerinin sağlık sisteminin geldiği nokta nedeniyle neredeyse aralıksız eylemler yaptığı dönemin bakanı olsa da, sakin mizacıyla ‘başarı hikayesi’ icat etme becerisi, halkla ilişkiler faaliyetindeki hüneri, onun ‘tek adam’ rejiminin ihtiyaç duyduğu imaj tahkimatı nedeniyle devam etmeye ikna edilmesini gerektirdi.
Ancak iktidar medyasının yeni kabine üzerinden yeni bir hikaye yaratarak hayal satma gayreti kadar, ‘arşivler ortada’ diyerek geçmiş ile geleceği düz bir çizgi gibi okumak sorunlu bir yaklaşım olur. AKP’nin ilk dönemi ile ‘tek adam’ rejimine evrildiği dönem arasında da hem farklılıklar hem de süreklilikler var. O nedenle zaten sürdürülemez hale gelen politikalarda yeni kabineyle bazı revizyonlar görmemiz kaçınılmazdır. Ancak bu türden esnemelerin ‘tek adam’ rejiminin içindeki alt başlıklar olabileceği unutulmamalı. Eğer yeni kabineye bundan fazlasını umarak dahil olan varsa o da kendi sınırlarını yaşayarak öğrenecektir.
EMEKÇİLERE KENDİ DENEYİMLERİ YOL GÖSTERECEK
İşçi ve emekçiler açısından ise yine bu iktidar döneminde edinilmiş deneyimler yol gösterici olacak. Grev yasağı rekorunu elinde bulunduran AKP döneminde, Birleşik Metal-İş üyesi Bekaert işçileri, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle 60 gün süreyle erteleme adı altında yasaklanan grevlerine devam ederek, 30 Aralık 2022 gecesi saat 23.00’te grevlerini kazanımla sonuçlandırmışlardı.
23 Ocak 2023 günü sabahı greve başlayan Schneider Enerji işçilerinin grevi de Cumhurbaşkanı tarafından aynı gerekçe ile yasaklanmış, yasak kararını tanımadıklarını açıklayan Birleşik Metal-İş üyesi işçiler grevlerine devam etmişti. Bu grev de işçilerin taleplerinin belirli bir bölümünün kabul edilmesiyle bir gün sonra sonuçlanmıştı.
İktidar cenahı, yıpranan yanlarını tahkim etmeye çalışarak yeni dönemin ihtiyaçlarına uygun adımlar arayışına girerken, yine sınıf ve güç ilişkilerinin tayin edeceği önümüzdeki dönemde de işçi ve emekçiler, toplumun tüm ezilenleri ancak direnişlerinin ve örgütlülüklerinin düzeyi oranında kendilerine yeni kapılar açabilecekler.
Bu yazı yazılırken, Gezi tutuklularından, TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın halen tahliye edilmemiş olmasını da, epey yaşlanmış bir vücut için imaj pompalayanlara hatırlatalım.
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00