10 Haziran 2023

İstanbul Erkek Lisesinde bir oda

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla açılmış olduğu iddia edilen parantezin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Müjdeler olsun tüm gerici kesimlere ki, parantezle sembolleştirilen cumhuriyetin son dönemini de neredeyse Osmanlı’nın son dönemi ile aynılaştırmış olduk. Gafillerin bir türlü anlayamadan parantez olarak nitelediği cumhuriyet yönetimi, büyük bir borç yığını, çağdaşlıktan uzak eğitim ve yönetim sistemi karmaşasında batan koca imparatorluğun çağdaş açılımla kendi özünde yenilenerek modern dünyada yerini alma biçimidir. Yeni cumhuriyeti, içine sızan ve zamanla siyasilerin de sahte davranışı ile beslenen cehalet ve yobazlıkla çürütüp, yüzyılın sonunda bu kez de aynen Osmanlı’nın sonu gibi Düyun-u Umumiye yönetimine muhtaç kıldık. O kadar ki, yeni ekonomi ve mali yönetime İstanbul Erkek Lisesinde uygun bir odanın tahsisi fevkalade manidar olur.

Düyun-u Umumiye yönetiminin altı vergiye el koyarak Osmanlı borçlarına tahsis etmesi ile günümüzde dayatılan “faiz dışı fazla” uygulaması arasında nitelik değil, nicelik farkı vardır. Şöyle ki, Düyun-u Umumiye İdaresinde toplanan altı vergi varidatı yabancılara olan borçların faizine tahsis edilecekti. Faiz dışı fazla anlayışında da durum aynıdır. Diğer bir deyişle, borç ve faiz ödemeleri kamu hizmetlerine önceliklidir. Olay buraya kadar gelmişse, bunda bir yanlış yoktur; zira borç alınmışsa, faiziyle birlikte borcun ödenmesi gerekir. Ancak borçların tahsildar gerektirecek kadar yükselmesi yönetimin basiretsizliği ile ilgilidir. Ekonomi yönetiminin basiretli olması ise, ülke yönetiminde siyasi parti beka hırsının ekonomi mantığının önüne geçmemesini gerektirir. Demem o ki, makro göstergelerde alarm noktasına gelene dek ülke yönetiminin tek-adam yönetiminde değil, ehil ellerde olması olmazsa olmaz koşuldur.

Bugün gelinen noktada, seçime kadar faiz-kur-fiyat sarmalı etrafında diretilen anlamsız hırs politikası ülke içinde servet transferine neden olduğu gibi, Merkez Bankasının rezervlerini eritti ve ekonomiyi ciddi şekilde dış kaynağa muhtaç kıldı. Bu durumda, Mehmet Şimşek hangi cephenin elemanı olarak devrede olabilir? Hükümetin anlamsız politikaları ile gerçekleşen servet transferine müdahale, hatta ters transfere yöneltme elemanı olarak mı, yoksa etliye sütlüye dokunmadan dış kaynağı çekme elemanı olarak mı? Birinci yöntem, servet vergisi vs. gibi politikaları gerektirdiğinden politik ve ekonomik güç karşıtlığıdır. Kaldı ki, AKP hükümetinin gerçekleştirdiği servet transferinin bir bölümü zaten kâr transferi olarak ekonomi dışına çıkarılmıştır. İkinci yol olarak yatırım ya da kredi şeklinde sağlanacak dış kaynak ise, emek ve toplumun güçsüz kesimleri üzerine yük yıkarak faiz ve kâr transferi şeklinde yurt dışına aktarılıyor olacaktır. Görülüyor ki, farklı politikalarla toplumun farklı kesimleri üzerine yük gelecektir.

Manzara şöyle ki, bir tür servet vergisini gerektiren birinci yol ne iktidarın ne de ekonomik güçlerin benimseyebileceği yoldur. Hele de, genel seçimin Pirus Zaferi’ni yerel seçimlerle taçlandırmak isteyen AKP birinci yola olumlu bakmaz. O zaman diğer seçenek olarak IMF ya da benzeri sistemlerin devreye sokulması kaçınılmaz olur. Bu durum, AKP’nin sadakatle uyguladığı 2000 IMF-Derviş programını anımsatır. Büyük bir olasılıkla, bu kez de IMF’yi elinin tersiyle ittiğini, hatta zaman zaman IMF’ye borç verdiğini söyleyen hükümet ile IMF-Şimşek programı karşı karşıya gelir. IMF’nin şablon programlarına aşinayız. IMF denetimi hükümet açısından iç yönetimi kolaylaştırır. Her türlü zam talepleri “IMF programına uygun değil” gerekçesiyle reddedilebilmekte ve yönetim suçlanmaktan kurtulmaktadır. Muhtemelen durum böyle gelişecektir.

Önümüzde bir yerel seçim olması hükümet-Şimşek ilişkisini, bazı diretmelerle biraz gerebilir. Yerel seçimlere kadar kur ve fiyatlarda şiddetli olmayan kıpırdanmalar izlenebilir. Bu arada seçim öncesi vadedilen zamlar, zaten enflasyonla geri alınacak, olduğundan uygulanabilir. AKP’nin mutat sistemi olan, projeleri ileriye atarak beklenti yaratma politikası da yerel seçimlere kadar durumu idare etmede devreye alınabilir. Yerel seçimler de atlatıldıktan sonra artık bir endişe kalmamış olarak Şimşek işe koyulabilir. Ancak, yerel seçimlere oldukça uzun bir dönem olduğundan, hükümetle Şimşek arasında ufak anlaşmazlıklar çıksa da Şimşek lehine bazı tavizlere girmesi tek-adam siyasetinin zoruna gitmeyecektir, zira Şimşek’in görev almasında tek-adam görüntüsünün perdelediği İngiltere faiz lobisi duruma hakim olacaktır. Aksi durum ülke ekonomisini ve mali durumu daha da zor duruma sokacağı için, tek-adam sistemini çaresizliğe mahkum edecek ve Şimşek’e engel olamayacaktır.

Ne diyelim ki, dünyaya gözümüzü kapattığımız sürece, içeride kendi aramızda afra-tafra satarak işlerin dünya standardında yürümediğini kafamızı duvara vurmadan anlamıyoruz. Bu durumu da acaba “Nas” ile mi, yoksa “Nas”ı da anlayamayacak derin cehaletle mi yorumlamalıyız? Biz hep eğitimi ülke vatandaşları açısından ele almaya alışığız. Oysa günümüz ülke koşullarında görüldüğü üzere, hem ülke halkları hem de seçilmiş siyasilerin skolastik ezberci eğitimden geçirilmiş olmasının emperyalistler açısından ne denli önemli bir avantaj olduğunu görüyoruz.

İşte değerli halkımız ve emekçilerimiz, bizleri bazı ulvi duygularla avutan ve siyasi erki ele geçiren siyasilerin kimlere nasıl hizmet ve servet sunduğunu lütfen düşünelim!

             

Evrensel'i Takip Et