Yükselen milliyetçilik mi, gerileyen sol siyasallaşma mı?
Fotoğraf: TCCB
Seçimler sonrasında, değişik kanatlardan söz birliği içinde yapılan yorumlarda ‘yükselen milliyetçilik’ten sıkça bahsedildi. Özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Sinan Oğan’ın, oyların yüzde 5.2’sini alışı ertesinde “milliyetçiliğin zaferi”(!) ilan edildi. O kadar ki, Tuğrul Türkeş “Milliyetçiliğin lig çatısı altında toplanması” düşüncesini dile getirebildi. Türkiye’de oyların aşağı yukarı yüzde 65’inin sağ, yüzde 35’inin sol partilere dağılması geleneği, karamsar yorumların zemini oldu.
Yükselen milliyetçilik konusunu tartışan Cihan Tuğal “Sadece iktidardaki İslamcılar ve ülkücüler değil, ana muhalefet de milliyetçiliği destekledi. İkinci turda aşırı milliyetçi adaylar, hem iktidarı, hem muhalefeti kendi çizgilerinde konuşmaya zorladılar.” gözlemini aktardıktan sonra bu sürecin maddi temelleri olduğunu ve abartılmaması gerektiğini belirtmişti. Nuray Sancar, bu gidişe karşı duranları sıraladıktan sonra Tuğal’ın saptamasını tamamlarcasına milliyetçilik rüzgarından etkilenmeyen kesimlerin ‘örgütlenerek dokunulabilenler’ olduğunun altını çizdi: “Bu mücadeleler için ne kadar örgütlü iseler Mecliste de o kadar varlar gene. Ama sadece sandıktan çıkmadılar, bizzat sokaktan geldiler.”
* * *
Kişinin ‘siyasal öğrenme’, siyaset haritasında kendisini bir yere yerleştirme süreci siyaset biliminde ‘siyasal toplumsallaşma’ ya da kısa haliyle ‘siyasallaşma’ olarak tanımlanır. Tıpkı bireyin toplumsal kuralları, norm ve değerleri aile, okul, arkadaş grubu ve benzeri ortamlar içinde öğrenmesinde olduğu gibi siyasal biçimlenme süreci de yaşamın ayrılmaz parçası olan toplumsal kurumlar içinde gerçekleşir. Siyasal algı çerçevesi aile, okul, mahalle, işyeri, spor kulübü, cemaat evi, kahvehane, kışla, kitle iletişim araçları, bilişim ağları ve bunlara eklenebilecek pek çok ortam içinde şekillenir. Örneğin yetişme çağında aile içinde itaate yapılan vurgu düzeyinin, ileri yaşlarda siyasal otoritenin emirlerini, bunları sorgulamadan uygulamayı beraberinde getirdiği düşünülür.
Medya ve sosyal medyadan gelen içerik de siyasal toplumsallaşma sürecini dolaylı olarak etkiler. Bu kaynaklardan gelen seçilmiş ve yorumlanmış bilgi, kişiyi doğrudan etkileyen faktörlerle etkileşim halinde siyasal evrenin sınırlarını çizer. Öte yandan, kişinin ‘normal’ bildiği yaşam koşullarını sarsan savaş/iç savaş, doğal afet, derin ekonomik kriz ve benzeri gerekçelerle yaşanan travmatik deneyimler siyasal sistemle olan bağı zayıflatabileceği gibi güçlendirebilir de.
Sayılan etkenlerin belirleyiciliği kişiden kişiye ve dönemden döneme değişir. Siyasal toplumsallaşma kanalları büyük ölçüde devlet kontrolü altında olsa da siyasallaşma yalnızca siyasal sisteme egemen olan değerlerin kuşaktan kuşağa iletildiği bir süreç değildir ve sürprizlerle doludur. Özellikle eğitimde devlet kontrolü ve yurttaşlık bilincini şekillendiren kuvvetli faktörlerin etkisi mahallede dernek, işyerinde sendika üyeliği ya da partili/örgütlü mücadeleye katılış gibi etkenlerle beklenenden aksi yönde şekillenebilir.
* * *
Türkiye’de “yükselen milliyetçilik” saptamasını ilk kez duymuyoruz. II. Meşrutiyetin ilanından sonra Türkçülüğün Türk milliyetçiliğine, yani siyasal bir akıma dönüşmesi ve örgütlenmesinden itibaren bu coğrafyada milliyetçiliğin siyasal alandaki yeri önemli oldu. Milliyetçiliğin devletin temel ilkelerinden biri olarak belirlendiği cumhuriyet dönemine aktarılan etkisi sürekliliğini korudu. Türkiye’de milliyetçilik akımlarının milletin tanımı, dine bakış, vatan kavramsallaştırması ve irredentist eğilimler üzerinden çeşitlendiği yıllarda da bu etki devam etti.
Bahsi geçen eğilim özellikle 1970’lerden itibaren Türkiye’nin dört bir yanında kurulan ve genç sosyalistlerin omurgasını oluşturduğu mahalle ve köy örgütlenmeleri ile kısmen etkisizleştirilmişti. ‘Direniş komiteleri’, ‘kooperatifler’, çeşitli dayanışma ağları halkı kucaklayarak ayrımların ‘modern bölüşüm dinamikleri’ ekseninde oturmasına büyük katkı sağlamış; milliyetçiliğin geleneksel gücünü geriletmeyi başarmıştı.
14 ve 28 Mayıs günü oy vermek için gittiğimiz okullardaki ‘tarih köşeleri’ne, ‘belirli günler ve haftalar panoları’na egemen olan yoğun milliyetçi içeriği bir kez daha gördük. 1970’ler akılda tutularak, beşikten mezara kadar süren propaganda etkisinde yükseltilen milliyetçi söyleme kederlenmek yerine, bu eğilimin önüne dikilecek rasyonel örgütlenme olanaklarını geliştirmeye kafa yormak yerinde olacaktır. “Milliyetçi yükseliş” olarak tanımlanan devlet merkezli siyasal toplumsallaşmanın yanıtı, karşı sözün bağrında üretildiği örgütlenme dinamiklerinin geliştirilmesinde aranmalıdır.
Her düzey ve düzlemde örgütlenme, başta gençler olmak üzere soran/sorgulayan herkese dokunma, denenmiş, etkili sonuç alınmış bir strateji olarak hayata geçirilmeyi bekliyor.
- İç ve dış siyasetin baskılar eşliğindeki dansı 26 Ocak 2025 04:50
- Yeni çözüm sürecinde tarihe düşülmesi gereken not 19 Ocak 2025 04:45
- Adı konulmamış süreci izlerken... 12 Ocak 2025 04:19
- 2025’te erdem, dayanışma ve örgütlülük biriktirmek 29 Aralık 2024 05:11
- Gündem dayatmasına karşı siyaset 22 Aralık 2024 04:40
- Başarısız devletin yıkılışı mı, yeni bir felaketin başlangıcı mı? 15 Aralık 2024 04:03
- Suriye’deki gelişmeler ve çözüm sürecinin akıbeti 08 Aralık 2024 05:14
- Baskıların haritası bize ne söylüyor? 01 Aralık 2024 04:56
- 150. Yazı - Üçüncü Mektup 24 Kasım 2024 03:01
- Biber gazını 40 yaşından sonra tadanların muhalefetini zenginleştirmek 17 Kasım 2024 04:25
- Demokrasi karşıtlığının kitlesel tabanı 10 Kasım 2024 05:26
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32