Manchester City 2023: Manidar bir zafer
Fotoğraf: DHA
“Tüm bu yatırım sadece Premier Lig dominasyonu için değildi. Tüm bu yatırım aynı zamanda Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu içindi.”
Spiker Müjdat Mustafa Muratoğlu’nun, Manchester City’nin ilk Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu için bu anonsu tercih etmesi manidardı. Pep Guardiola ve öğrencileri, yıllardır kovaladıkları ödüle ulaşmanın sevincini yaşarken pek çok futbolseverin de aklında Manchester City’nin o hep sorgulanan “otantikliği” vardı. Çünkü aslında kamuoyu, kulübün, Premier Lig tarafından 115 ayrı mali usulsüzlükle suçlanmasına neden olan milyarlarca dolarlık yatırımlarının, “Premier Lig dominasyonu” ya da “Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu” için olmadığının farkında. Herkes biliyor ki ortada daha büyük bir amaç, daha hırslı bir plan var ve bu stratejinin içinde futbol da Premier Lig de Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu da küçük ama gerekli birer parça. 13 yıl sonra ilk kez lütfedip de sahibi olduğu takımın maçını izlemeye gelen Birleşik Arap Emirlikleri kraliyet ailesi mensubu Şeyh Mansur’a birileri Muratoğlu’nun sözlerini çevirse, herhalde hazret müstehzi bir gülüşle tepki verirdi.
Bu köşede sıkça tartıştığımız temalara yabancı olanlar yanlış anlamasın, spor aracılığıyla politik güç elde etmeyi amaçladığı için Manchester City sahiplerine biriciklik atfetmiyorum. Bu, tarih boyunca rastladığımız, sayısız örneği olan bir taktik. City’nin rakibi Inter’in çoğunluk hisselerinin sahibi Çin merkezli Suning Holdings Group da onlardan biri. Hatta City’nin aynı zamanda devlet olarak örgütlenmiş, oligarşik bir hanedanlık olmasının da -birçok nüans barındırmakla birlikte- “oyunun kurallarına” ve kapitalizmin doğal işleyişine gayet uygun olduğunu düşünüyorum. Yoksa İngiltere ve kıta Avrupası artık adına “sporla aklanma” denen ve her ne hikmetse Rusya, Suudi Arabistan, Katar, BAE tipi rejimlerle sınırlandırılmak istenen bu spor merakına kollarını bayıla bayıla açar mıydı?
Ancak bu “dış müdahale”nin yarattığı bir yerel hoşnutsuzluk hatta kulüplerin kaybolan otantikliğine dair hissedilen genel bir tepki de var. Her şeyden önce emperyalist sistemin futbola yansıması, dünyanın her yerinde yerelleri yutarken nüfuzlu tekeller üretiyor ve bu “adil rekabeti”, çeşitliliği, heyecanı öldürüyor. City’nin tarihi zaferi futbol adına kritik bir dönemeçte geldi ve bu dönemeç, City tipi kulüp sahipliğinin tartışmasız hakimiyetinin sembol noktasını imliyor. O sembolün bir tarafı City’nin sahibi BAE rejimini, diğeri PSG’nin sahibi Katar’ı (hatta bir başka koluyla Manchester United’ı satın almaya çalışıyorlar), bir başkası ise Newcastle United’ın sahibi Suudi Arabistan’ı işaret ediyor. Sporda şu ana kadar en belirleyici strateji, altyapısı, Dünya Kupası ve PSG sahipliğiyle Katar’dan gelse de en başarılı futbol takımını oluşturan BAE oldu. Yarışa geç dahil olan Suudi Arabistan ise oyunun kurallarını radikal biçimde değiştirecek adımlar atıyor. 700 milyar dolarlık bir kamu parası havuzunu yöneten Suudi Arabistan Yatırım Fonu’nun imkanlarıyla, bir yandan dünya golfünde tarihi bir birleşmeye önayak olurken diğer yandan Newcastle United’ın ötesinde Suudi futbol ligini ciddi bir aktör olarak oyuna sokuyorlar. Cristiano Ronaldo ve Karim Benzema’ya ödenen 200 milyon dolarlık maaşlar, N’Golo Kante’ye önerilen 100 milyon dolar… Bu seviyedeki paraların Avrupa futbolunu yakında altüst edeceği açık. Diğer yandan mutsuz ya da ihtiyar yıldızların uğrak yeri olarak Türkiye liginin “konfor alanı” da tehdit altında. Suudi Arabistan’ın tamamen devlet kontrolündeki futbol hamlesi, Çin’in başarısızlıkla sonuçlanan 10 yıllık deneyiminden çok daha güçlü bir mali yapıya sahip. Bu yüzden denklemi tamamen değiştiren bir politik gelişme yaşanmazsa, bu atılımın uzun ömürlü olacağını öngörebiliriz.
Evet, BAE’nin “tüm bu yatırımı” futboldan daha kompleks bir stratejinin parçasıydı ve City, tam da Suudilerin denkleme güçlü şekilde dahil olduğu dönemeçte zirveye ulaştı. Bundan sonra futbolun zirvesindeki mücadelenin Körfez damgalı jeopolitik sosu bugüne kadar olduğundan daha baskın hale gelecek ve bunun, yani artan paranın ya da tekelleşmenin olumlu sonuçlar doğuracağına dair umudum yok denecek kadar az.
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25