17 Haziran 2023

CHP değişemezken AKP’nin ‘sürekli karşı devrim’inden manzaralar

Fotoğraf: Burcu Yıldırım

CHP seçimlerden sonra estirmeye çalıştığı değişim rüzgarını seçmenlerinin gündemi haline getirmeye çalışıyor. Ama karamsarlık ve bezginlik sisini partinin kurmaylarının bile, ne olduğundan emin olmadığı bir değişim vaadiyle dağıtması kolay değil.

Bir seçimden hemen sonra diğerini konuşmaya başlayan, vatandaşın gündemine uzak bir parti olma durumu CHP’nin en önemli sorunuydu ve değişim rüzgarı yerine, mecalsiz bir esintinin çıkması bu sorunun hâlâ fark edilmediğini gösteriyor. Partinin halkla ilişkilerindeki dışardanlık şimdilerde dile getirilse de gündemi değişmeyen bir CHP’nin sahada çalışmaktan, kapı kapı dolaşma seferberliğinden bir verim alamayacağını söylemek yanlış olmaz. Kendileri genel başkan olunca CHP’nin değişeceğini zanneden adayların programatik bir eleştiri yaptıkları yok, henüz.

Öte yandan iktidarda şu veya bu şekilde kalmayı başaran AKP ve müttefikleri 21 yıldan sonra da ‘sürekli karşı devrim’i derinleştirmenin yoluna girmiş durumda. Hayır okullara imam atanmasından, seçim zaferinden kendisine sokaktaki kadınların kılığına kıyafetine karışma hakkı çıkaran meczupların artışından, konser yasaklarından, Menzilcilerin ritüelinden, İsmilağa Cemaatine verilen kentsel dönüşüm ihalesinden, Anayasa’nın laiklik ilkesini tartışma cüreti bulunmasından ibaret değil bu girişimler. AKP’nin ‘sürekli karşı devrimi’ devletin ve toplumun İslamileştirilmesi yolunda kesintisiz, düz bir çizgide ilerlemekten ibaret değil sadece, zorunlu durumlarda sert virajlara müsait ekonomi politiği de kapsıyor bu kendine özgü ‘değişim.’

Kendi bekası için toplumdaki kültürel yarılmanın daha da derinleşmesinden yarar sağlayan iktidar, muhalefet blokunun elindeki, aslında o kadar da ayırt edici olmayan kozları da aldı. Ocak 2023’te açıklanan altılı masanın 240 küsur sayfalık mutabakat metni liyakatli kadrolarca yönetilen, siber, 4.0, dijital bir ekonomik düzen önermekteydi. Bu, öngörülebilir ve hukuki çerçevesi belirli bir işleyişe dayalı kapitalizm anlamına geliyordu. Metinde de zaten işçi sınıfı ve emekçilerden pek söz edilmediği gibi sosyal politikalar konusunda ne AKP öncesine ne de sonrasına dönüş/geçiş yoktu. Tersine mevcut durum neyse onu sürdürme eğilimi görülüyordu.

AKP; Merkez Bankası başkanlığına ve maliye bakanlığına atadığı kadrolar ile, CHP yapınca eleştirdiği tefeciye borçlanma ve dışarıdan kadro taşımaya sarılmış durumda. İktidar ve muhalefet bloku arasındaki yüksek faiz enflasyonu azdırır, yok düşük faiz krizi tırmandırır iddiaları temelinde ortaya çıkan ayrışmanın bu yanından diğer yanına gayet hızlı bir dönüşle ve liyakatli kadrolarla geçiş yapıyor Erdoğan. Sözüne itibar edilir iktisatçılar için ekonominin bu iki seçeneğe indirgenemeyeceği zaten söylenmekteydi. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak var bu tercihin sonucunda.

Öngörülebilir, kanuni, liyakatli bir kapitalizm aslında TÜSİAD sermayesinin programıdır, ki Millet İttifakı bunu üzerine fazla bir şey eklemeden benimsemişti. Merkez Bankasının müdiresinin CV’sinde Ford ve Rockefeller Vakıfları tarafından fonlanan Council on Foreign Relations, büyük kapitalist şirketler, bankalar var. Üyeleri arasında Biden’dan başlamak üzere kimler kimler yok ki? Bir sermaye sistemi için daha ne kadar liyakat aranabilir. Bu iki isim sonuna kadar liyakatli.

Tek adam rejimi altında asgari ücrete mahkum olan çoğunluğa yönelik ‘değişim’ liranın avro karşısındaki hızlı düşüşü karşısında, ‘Ölmeyecek kadar rahatlatacak’ bir ücret artışından ibaret. CHP’nin bloku da iktidara gelseydi bundan daha iyisini yapamayacaktı; mutabakat metni ortada.

Faiz-enflasyon tartışmaları konusunda ikiye ayrılmış, bölüşüm sürecinde eşit muamele görmediğini düşünen huzursuz TÜSİAD burjuvazisinin defalarca dile getirdiği, Millet İttifakının da metinlerinde yer alan önerileri hazır öne çıkmışken ‘Cumhuriyetimizin ikinci asrındaki yolculuğumuzu sivil, özgürlükçü, kuşatıcı, toplumumuzun tüm kesimlerinin sahipleneceği bir anayasanın rehberliğinde katedelim istiyoruz” dedi Erdoğan. Yandaş sermayedar ve tarikat yatırımcıları daha seçim arifesinden başlayarak, kaybedersek bulamayız belki diye hızla devlet yardımı ve araziye boğulmuştu. Şimdi bu kesimler kentsel dönüşüm ihaleleriyle tatmin edilmiş ve TÜSİAD sermayesine mavi boncuk dağıtılmışken daha iyi zamanlama olabilir mi? Çünkü zaten böylece AKP nezdinde ‘toplumumuzun tüm kesimleri’ birleşmiş sayılır!

CHP’nin bloku seçimde kaybetti ama kaybetme süreci bitmiş değil. ‘Bu ülkeye CHP lazımsa o da biz oluruz!’ diyen tek adam her şeyi temellük ederken onun sermayeye teklifini de kendine tekelleştiriyor.

İlginç bir tecrübe olacak; Batılı ve liyakatli ellerin yönetiminde, sermayedarın yüzünü güldüren bir yönelim, tarikatların iktisadi faaliyetine geniş alan açan, tekelleşmelerini teşvik eden şu tek adam rejimine nasıl hizmet edecek görelim. Öngörülebilirliğin garantisi Anayasa, teknolojide atılım… Bu uzlaşmadan halka hangi fatura düşecek… Onu da tabii.

Evrensel'i Takip Et