Hakikati öldüren modern bir efsane: Berlusconi
Silvio Berlusconi | Fotoğraf: Wikimedia Commons (Public Domain)
1980’de İtalyan futbolu büyük bir şike skandalı olan Totonero’yla çalkalanırken ceza listesinin başında önceki sezonun şampiyonu AC Milan vardı. 1978/79 sezonunda 11 yıl aradan sonra ilk şampiyonluğunu yaşayan kırmızı-siyahlılar, Lazio’yla birlikte en ağır cezaya çarptırılarak Serie B’ye düşürüldü. Milan, bir sezon sonra Serie A’ya döndü ama ağır darbenin etkileri sürüyordu, sonraki sezon yeniden alt ligdelerdi. Belli ki ülkenin en büyük kulüplerinden biri Totonero travmasının etkilerini uzun süre yaşayacak, belki de bir daha hiç eskisi gibi olamayacaktı.
***
Aynı yıllarda Milano, ülkenin “En hızlı çıkış yapan” milyonerlerinden birine ev sahipliği yapıyordu. Mütevazı, emekçi bir aileye doğan, hukuk eğitimi aldıktan sonra müzisyenlik yapan, gitar çalarak pek de para kazanılmadığını görünce 1960’larda “bir şekilde” inşaat sektörüne giren Silvio Berlusconi, “Milano Due” projesiyle hayal edemeyeceği kadar zengin olmuştu. 30’larında yazdığı “başarı hikayesi”, “sıfırdan zirveye” çıkışı yeterince medyatikti ama bu, onun için yeterli değildi. Karizmatikti, hatipti, hırslıydı. İnşaat projeleri için kamu bankalarından sağladığı krediler şüphe uyandırıyordu ve tam da bu dönemde medyanın ilgi odağı olmanın ötesinde medyayı kontrol etmesi gerektiğini fark etti. 1973-74’te kurduğu yerel televizyon TeleMilano ülkenin ilk özel televizyon kanalıydı. Daha sonra onun açtığı yolda kurulan diğer küçük kanalları da satın aldı ve 1980’de yine Milano merkezli Canale 5’i kurdu. Aynı yıl Uruguay’da düzenlenen ve o güne kadar Dünya Kupası’nı kazanmış ülkeleri (İngiltere yerine Hollanda vardı) karşı karşıya getiren Mundialito turnuvasının yayın haklarını satın alması, İtalya’da futbol yayıncılığında devlet televizyonu RAI’nin sahip olduğu mutlak hakimiyete ilk kez meydan okunması anlamına geliyordu.
Berlusconi’nin yükselişi, kapitalizmin farklı merkezlerinde güçlenen neoliberalizm eğilimiyle eş zamanlıydı ve kuşkusuz ondan tamamen bağımsız değildi. O bazen devletin ta kendisiyle bazen de mafya gibi devletin rekabet halinde olduğu ekonomik-sosyal örgütlenmelerle iş birliği içinde ilerliyor, ortaklarına kazandırıyor, halkı “memnun eder” gibi yapıp oyalıyordu. Bugünden bakınca bu stratejinin bir sonraki doğal adımı futboldu ve Berlusconi de öyle yaptı. İddiaya göre 1980’de, küçüklükten bu yana taraftarı olduğu Inter Milan’ı da satın almak istedi ama başarılı olamadı. Öte yandan AC Milan’ın içinde bulunduğu kaos ona 2. bir fırsat veriyordu.
Berlusconi, 20 Şubat 1986’da iflasın eşiğindeki AC Milan’ı satın aldı ve hem kendi kariyerinde hem de Milan’ın tarihinde yepyeni bir sayfa açtı. 1987’de Parma’yla Serie C ve Serie B’de yaptıklarıyla dikkat çeken, kupada Milan’ı yenen, Genç Teknik Direktör Arrigo Sacchi’ye güvendi. Aynı sezonun başında Marco van Basten ve Ruud Gullit gibi gözde uluslararası yıldızların yanı sıra Sacchi sisteminin vazgeçilmezi olacak Carlo Ancelotti’yi, Angelo Colombo’yu transfer etti. AC Milan, Berlusconi’nin arka arkaya yaptığı “dahiyane” hamleleri ve gittikçe büyüyen medya desteğiyle tarihinin en parlak günlerini yaşamaya başladı. ’80’lerin sonuna üst üste 2 Şampiyon Kulüpler Kupası zaferiyle damga vuran ekip, Sacchi’den sonra ’90’larda Fabio Capello’yla da kazanmayı sürdürdü. 1994’te Johan Cruyff’un Barcelona’sını 4-0 yenerek kazanılan Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu her şeyin zirvesiydi.
***
Müzisyenlikten inşaatçılığa, medya imparatorluğundan futbol kulübü sahipliğine… Sırada elbette siyaset vardı. Berlusconi’nin partisi adını en yaygın futbol sloganından alıyordu: “Forza Italia!” Merkez sağ ile aşırı sağ eğilimler arasında dolanan sağ popülist ideolojisi futbol terminolojisini kullanıyor, geleneksel siyasal odaklara inancını kaybetmiş kitleleri (özellikle gençleri) hedef alıyor, ne olursa olsun şampiyon olmak istiyordu. Oldu da Berlusconi, sonu gelmek bilmeyen skandallarına ve karanlık bağlantılarına dair iddialara rağmen 1994-2011 arasında yaklaşık 9 yıl ülkeyi yönetti. Kaderini değiştirdiği AC Milan’ı 2017’de borçlarıyla birlikte yaklaşık 1 milyar avroya sattı. Kariyeri ve başarıları kitlelere “Ustaca yalan söylemek”le kurulan bir adam olarak bir şüphe, özellikle futbolseverlerin hep akıllarında kaldı: Tüm bunları, -en azından çocuklukta- bir Inter taraftarı olarak mı yapmıştı? Berlusconi bu iddiayı “Bir insan dinini değiştirmez” diyerek yalanlıyordu ama 1980’de Inter’i satın almak istediğine dair tanıklıklar da gayet güçlü. Bana sorarsanız, hiçbir önemi yok, Milan taraftarı için o, kulübün bir efsanesi. Hakikat mi? Berlusconi başbakan olduktan sonra hiciv gazetesi Cuore Mundial’i kapatan Michele Serra’nın dediği gibi: “Berlusconi’nin başbakan olduğu bir ülkede hiciv ölmüştür. Hakikatin kendisi hicivden çok daha gerçeküstü!”
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25