Yeni dönemin sınıfsal ve siyasal kodları

Fotoğraf: Uğur Yıldız/Evrensel
Türkiye, muhalefet açısından derslerle dolu bir seçimi geride bırakırken, çetin mücadelelerle göğüslenebilecek bir dönemin de kapısını açtı.
Seçimlere her tarafından dökülen bir ekonomi ile giden iktidar, yeni dönemde Mehmet Şimşek ile yabancı sermayeye güven vererek, kaynak sağlayıp nefes almak için sondaj yaparken, Türkiye’nin en büyük sermaye örgütü TÜSİAD, seçimlerin ardından, önce bazı üyeleri aracılığıyla dillendirdiği beklentilerini, geride bıraktığımız hafta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e doğrudan iletti.
Sabancı Center’da yapılan basına kapalı görüşmenin ardından Şimşek açıklama yapmadan ayrılırken, TÜSİAD yönetimi Şimşek’e desteklerini dile getirip, önümüzdeki dönemde kendi sınıfsal çıkarları bakımından ihtiyaç duydukların makro istikrar taleplerini yüksek sesle dillendirdiler.
Milyonlarca işçi ve emekçiyi ilgilendiren yeni asgari ücretin belirleneceği Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısı da 13 Haziran’da gerçekleştirildi. İkinci toplantı bugün gerçekleşecek ve toplantıya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, Türk-İş Başkanı Ergün Atalay ile TİSK Başkanı Özgür Burak Akkol katılacak.
Kendi sınıfının çıkarlarını savunmak açısından TÜRK-İş yönetimi, TÜSİAD ve TİSK’in açık ara gerisinde. Daha net bir ifadeyle şöyle söyleyelim. TÜSİAD ve TİSK son derece aktif bir biçimde patronların iktidardan taleplerini en üst düzeyde yüksek sesle dile getirirken, TÜRK-İş, milyonlarca işçi ve emekçi açısından önem taşıyan asgari ücret görüşmeleri sürecinde ‘Beyefendiyi üzmeme’ stratejisi izliyor.
Sokaklar boş bırakılırken, iktidarın elini güçlendirmekten öte anlamı olmayan açıklamalarla durum idare edilmeye çalışılıyor. Özetle söylenen şudur: ‘Ağam, biz senin boğazını sıkmayız ama sen de bizi çok üzmezsen ne güzel olur.’
22 Haziran’da gerçekleştirilecek olan Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısından piyasaların ve yabancı sermayenin beklentilerine uygun bir faiz kararı da çıkarsa sermaye açısından ‘şahane’.
Yine Türkiye sermayesinin en büyük grubu Koç Holdinge ait TÜPRAŞ’ın bu yılın ilk çeyreğinde 6 milyar 748 milyon 73 bin lira kâr açıklayarak piyasa beklentilerinin üzerine çıktığı biliniyor. TÜPRAŞ, çok rahatlıkla işçilerinin beklentilerine uygun olarak yoksulluk sınırının üzerinde bir zam verebilecek güçte bir şirket. Ama TÜSİAD patronlarının ‘istikrar’ vurgusu açısından değerlendirildiğinde böyle bir zammın ancak mücadeleyle alınabileceği açıktır.
Ankara’da bulunan Makine ve Kimya Endüstrisi (MKE) fabrikasında meydana gelen patlamada hayatını kaybeden beş işçinin ‘asli kusurlu’, bürokratların ise ‘tali kusurlu’ bulunmasını da ekleyin.
Dolayısıyla yeni dönemin sınıfsal kodları bize, geçtiğimiz dönemden devreden böyle bir koordinat sunuyor.
Siyasal kodlara gelince. Yeni kabinede Süleyman Soylu’nun yer almaması, bazıları tarafından, tek adam rejiminin özellikleri atlanarak göreli bir rahatlamanın işareti olabileceği biçiminde yorumlanmıştı. Ardından Cumartesi Anneleri/kayıp yakınlarının Galatasaray’da yine kelepçelenerek gözaltına alınmaları, onları takip eden gazetecilerin polis şiddetine maruz kalması bu temelsiz iyimserliğe sanırız bir fren koymuştur.
Diyarbakır merkezli operasyonda gözaltına alınan 15 meslektaşımızın tutukluluğunun bir yılını geride bırakması, AKP döneminin klasiği olan tutukluğun cezaya dönüşmesi gerçeğinin bir kez daha altını çizdi.
Bu tablo içinde, Gazeteci Sinan Aygül’e Tatvan Belediye Başkanı Mehmet Emin Geylani’nin biri polis, iki korumasının saldırı anına ait görüntüler artık nerelere geldiğimizin canlı kanıtını oluşturdu. Korumalardan biri gazeteciye saldırarak darbediyor, etraftakilerin araya girmek istemesi üzerine diğer koruma elini belindeki silaha götürerek onları engelliyor.
O görüntüler, saldırının hemen ardından Gazeteci Sinan Aygül’ün hesabından paylaşılmasa ve sosyal medyada canlı bir tepki ile karşılaşmasa o korumaların görevden alınması mümkün olabilir miydi? Tanık olduğumuz şey, korumalarla gazeteci arasındaki kişisel bir husumetin görüntüleri olmadığına göre, kendisini olayın dışında tutan Tatvan Belediye Başkanı ile ilgili bir işlem yapılacak mıdır? Şimdi önemli soru budur.
Bu yazı yazılırken, Trans Onur Haftası kapsamında 18 Haziran’da gerçekleştirileceği duyurulan Trans Onur Yürüyüşü henüz başlamamıştı. Ancak İstanbul Valiliğinin, iktidarın seçim dönemine damgasını vuran LGBTİ’lere dair nefret politikasıyla uyumlu yasak kararı ve aldığı polisiye önlemler somut bir gösterge sunuyordu.
Pek çok başka örnekle destekleyebileceğimiz bu tablo, yeni dönemin sınıfsal ve siyasal kodları bakımından, siyaseti sandığa havale etme tutumunun iflasını teyit ederken, bize her alanda nefes alabilmenin ancak mücadeleyle mümkün olabileceğini söylüyor. Tam da bu noktada, 53 yıl önce gerçekleşen ve somut kazanımlarla taçlandırılan 15-16 Haziran işçi direnişi, öğrenmeye devam edeceğimiz müthiş bir deneyim sunuyor.
Evrensel'i Takip Et