19 Haziran 2023 05:40

Lafügüzaf

Hastanede hasta ile ilgilenen bir doktor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Kızamık salgınının hortlaması ile hakikat bükücüler de ellerini, ağızlarını serbest bırakmış belli ki. Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve uzmanlık dernekleri ardı ardına uyarılar yayımlayınca, onlar da bizlere olan saldırılarını pekiştiriyor, safları sıklaştırma gayretine giriyorlar. Hakikat bükücülük aşıları pahalı diye nitelemekle başlıyor. Aşılarla korunan insanların, bu korumadan arındırıldığında sağlık sisteminde hasta olarak neye mal olduğunu hiç dile getirmiyorlar. Yan etkiler için açılan davada daha sonuç çıkmadan mRNA aşısını kötülemek adına yaptıkları bükücülükte, aşısız kalmanın nasıl milyonlarca insanın ölümüne mal olduğunu, aşılarla birlikte sadece 2021 yılında 20 milyon insanın ölümünün önlenebildiğini görmemizi istemiyorlar. Aşılarla birlikte insan yaşamının 30 yıldan fazla uzadığından hiç söz etmiyorlar.

Saldırılar sırasında biri benim doktor olduğuma inanmadığından bahsetmiş, bu inanç mevzuu da bir başka olmuş. Mezun olduğumuz okulların diplomaları ve bu diplomaların doğrulanma süreçlerini gerektiren pek çok aşama geçiriyoruz, malum. Örneğin mezuniyet sonrası mecburi hizmete gitmeden diplomayı alamasak da yerine geçen mezuniyet belgesinin Sağlık Bakanlığına teslim edilmesi, sonra uzmanlık eğitimi için sınava girebilmek amacıyla tıp diplomasının doğrulanması, doçentlik sınavına girmek için bir kez daha dosyaya yerleştirilmesi, profesörlük kadrosuna başvuruda yeniden ortaya çıkması, hele ki Türk Tabipleri Birliğinin çalıştığımız ilin tabip odasına üyelikte zorunlu olan noter onaylı örneği derken epey bir kağıt israfı olduğu muhakkak. Günümüzde kare kodlar okuyucular belki azaltır ama 40 yıl önce mezun olduğumda bu olanaktan yoksunduk. Profesörlüğümü aldığım 1996 yılına dek de böyle bir teknoloji olmadı. Tabii bu süreç tıp doktoru olmaya dair, ancak bugüne dek öğrenme süreçlerine katkıda bulunmaya çalıştığım yalnız bu ülkede değil dünyanın pek çok ülkesindeki on bini bulan belki de aşan hekim adaylarına ve hekimlere söylediğim gibi “Hekimlik bir yaşam biçimidir” ve hekimlerin de çok önemli bir çoğunluğu tüm yaşamlarını hekimlik değerleri ışığında şekillendirir. Yaşamı değer olarak gören, yaşatmaya odaklı, yaşatmak için koruyucu mekanizmalardan beslenen, düşünce ve bilimsel bilgi birikimine ulaşmayı hedefleyen ve her kazanılan yaşamla ödüllendirildiği duygusunu taşıyan ve güçlenen hekimler, ne yazık ki son yıllarda sağlıkta dönüşümle birlikte değersiz kılınmaya çalışıldıkça gücünden kaybetmeye, tükenmeye zorlanmaktadır. Doktor olduğuma inanmayan da bunun inançla ilişkisi olmadığı, kanıtlanabilir ve doğrulanabilir bir bilgi olduğunu yok sayan hakikat ötesinin bükücülüğünden yararlanırken, dönüştürmeye ve tahribatına katkıda bulundukları ve depremde de enkaz altında kalan sağlık sisteminin değersizleştirme eylemine hevesle destek veriyor.

Gençliğimden bir anıyı paylaşmama izin verirseniz, 40 yıl önce yeni mezun bir hekim olarak Gaziantep’teki ödülümden söz etmek isterim. Verem Savaş Dispanseri hekimi olarak verem taraması yapmam gerekiyordu esnafa. Mikrofilm çekilerek yapılan tarama makine yıllar önce alınıp orada dursa da kurulum şeması getiren şirketin elemanınca alınıp götürüldüğü ve kurulmadığı için hiç gerçekleştirilememişti. Bir süre sonra izini sürdüğüm elemanı bulup, kurulum şemasını edinerek makineyi kurdurabilsem de bunun zaman alacağını anladığımdan taramayı skopi cihazıyla namıdiğer ayna ile yaptım ve günde 150’den fazla skopi ile bir ayda tüm esnafın taramasını bitirdim. Cihaz da işlem sırasında beni koruması gereken kurşunlu önlük de tarihi değere haizdi, ciddi sağlık sorunları yaşayabilirdim ama şans eseri yaşamadım. Bugünden bakınca gençliğin gözü kara olma halinde çok doğru bir yöntem seçmediğimi söyleyebilirim ama farklı bir seçim yapar mıyım emin değilim. Yaşamın kendisi seçimlerden ibaret ve ben hekimliğimi seçtim. Tespit ettiğim verem hastalarının ötesinde 12 akciğer kanseri yakaladım ve beşi ameliyat olabilecek evredeydi, gidip Ankara’da ameliyatlarını olup döndüler. O beş insan, beş yaşam benim hekimlik yaşamımın en değerli ödüllerindendir. Meslektaşlarıma da tüm değersizleştirme girişimlerine karşın özverilerini ve o özverinin insan yaşamına kattığı değeri unutmamaları gerektiğini bir kez daha hatırlatıyorum. Hakikat bükücülerin yaratmaya çalıştıkları inançlarla değil, koruyabildiğimiz yaşamlarla değerlenir hekimliğimiz, elbette ki yaşamımız. Gerisi lafügüzaftır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa