22 Haziran 2023 04:17

Aldatıcı galibiyetler

Sadece ayakları görünen iki futbolcu topa vurmaya çalışıyor.

Fotoğrof: Pixabay

Paylaş

Günümüzün en ileri futbol seviyesi, “Topun kıymetini bilerek oynamak” sözüyle özetlenebilir. Bu nedenle takımlar artık oyunu, topa daha çok sahip olarak oynama stratejisi üzerine kurguluyorlar. Sebep basit. Ne zaman gol atılır? Elbette topa sahipken. Peki ne zaman gol yenir? Elbette top rakipteyken yani topa sahip değilken. Topa sahip olma oranını yükseltip dolayısıyla rakibinin topla oynama süresini düşürdükçe, gol atma şansını yükselttiğin gibi gol yeme şansını da azaltmış oluyorsun…

Bu strateji zaten oyunun iki temel hedefine karşılık geliyor… 1- Topu kap, 2- Topu kaptırma… Evet futbol en temelde, bu iki hedef kapsamında oynanan bir oyundur…

Mesela artık kaleciler eskisi gibi oyunu degajmanla ya da uzun aut vuruşuyla başlatmıyor. Oyunu bu şekilde başlatmak, topu büyük ihtimalle rakibe vermek demek. Çünkü uzun vuruşlarda, topu yüzü dönük olarak karşılayan takım her zaman daha avantajlıdır. Tabii sadece kaleci değil, geriden yani birinci bölgeden savunma oyuncularının atacağı uzun mesafeli paslardan da aynı gerekçeyle mümkün olduğunca kaçınılıyor. Takımların çoğu artık oyunu, kısa ya da orta mesafeli paslaşmalarla geriden kurmaya çalışıyor…

Ancak topa uzun süre sahip olmak, gol atmak için tek başına yeterli değil. Aynı zamanda hızlı paslaşmalarla topu doğru ve verimli kullanmak da gerekiyor. Rakip savunmanın dengesini bozmak, kaliteli (Rakip oyuncuları oyundan düşüren), doğru tercihli ve hızlı paslaşmalarla mümkün olabilir…

Bütün bu veriler ışığında Milli Takımın son iki maçta sergilediği oyun vasat altı olarak nitelendirilebilir.

Milliler, iki maçta da rakiplerine göre topa çok daha fazla sahip olsa da, pas kalitesindeki düşüklük nedeniyle bunu oyun üstünlüğüne dönüştürmekte zorlandı. Ancak iki rakibin de 10 kişi kalması işleri kolaylaştırdı.

Letonya da, Galler de teknik kapasitesi zayıf, fizik ve mücadele gücüyle bir şeyler yapmaya çalışan takım. Ama artık fizik gücü, takımlar arasında eskisi gibi fark yaratmıyor, zira gelişmiş antrenman yöntemleri sayesinde hemen her takım 90 dakikayı mücadele gücünde bir düşüş ve eksiklik belirtisi göstermeden tamamlayabilecek kondisyon seviyesine ulaşmış durumda. Mücadele gücü açısından Milli Takımda bir zaaf göze çarpmasa da genel oyun kalitesi ve taktiksel bireysel performans bağlamında seviye hayli düşük.

Her şeyden önce futbolun bir pas oyunu olduğu oyunculara sürekli olarak hatırlatılmalı. Oyuncularımızın çoğunun topla gereğinden fazla haşır neşir olma sevdası rakibin işine geliyor. Topun ayakta bir saniye bile fazladan tutulması, rakibe toparlanma ve kapanma şansı vermek anlamına gelir.

Bu iki maçta da, pas kalitesindeki ve paslaşma hızındaki düşüklük, pas tercihlerindeki yanlışlıklar bir yana, gereksiz uzun paslar (Özellikle Galler maçının ilk yarısında ıslak ve kaygan zemin hesap edilmeden atılan uzun pasların çoğu sahanın dışına ya da doğrudan rakibe gitti) ve topuk pası gibi şova dönük fantastik hareketler yüzünden çok sayıda top kaybı yaşandı. Bu yüzden milliler, oyunda bariz bir üstünlük kuramadı ve yeterince gol pozisyonu üretemedi.

Ayrıca, en büyük kozları yüksek yan toplar olan iki rakibe karşı da tehlikeli sayılacak noktalarda gereksiz faullerle şans tanımak tam bir şuursuzca mücadele örneğiydi.

Bir pozisyonda tek başına hücum eden bir Galli oyuncuyu savunmada dört kişi varken ancak sarı kartlık bir faulle durdurmak ise bambaşka bir garabetti. Galler bu pozisyonda kazandığı serbest vuruşla öne geçebilirdi ancak Kaleci Mert mükemmel bir kurtarışla golü önledi…

Bilgi kıt/yetersiz olduğu için futbolun takım/pas oyunu olduğu gerçeğini bir türlü özümseyemiyor, oyunu ağırlıklı olarak oyuncular üzerinden algılamayı ve değerlendirmeyi tercih ediyoruz. Sonuçta sürekli olarak, bireysel becerileriyle bize maç kazandıracak kurtarıcılar, kahramanlar bekliyoruz. Arada bu beklentiye uygun gelişmeler yaşandığında da abartılı hikayelerle yetersizliği gizleyip kendimizi kandırıyoruz. Bu da bizi, bilginin ve oyuna katkı sunabilecek sağlıklı değerlendirmelerin iyice uzağına düşürüyor.

Dayanışma ve kolektif mücadele ürünü istikrarlı takım oyunu hedeflenmeden futbolda gelişme kaydedilemez. Bireysel performanslara bel bağlayarak fazla yol alınamayacağını bakalım ne zaman anlayacağız…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa