Şükran borcu

Fotoğraf: AA
Isıtılarak yenen yemek misali, kırılamaz tavsiyelerle yeniden göreve atanan Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek, yanına Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da katılarak, Cumhurbaşkanının rica ve şükranları ile BAE’ye gönderildi. Bu ziyaretin tarihi de Merkez Bankasının faiz kararı gününe denk getirildi ki, müstakbel alacaklımız “nas” ımıza göre değil de, dünya düzeyinde faize göre kararını versin.
Türkiye’nin sorununa çare olacak çözüm bu mudur? Tabii ki, hayır! Türkiye’nin bütçe açığına, cari açığa, yüksek faize ve genel halkın yoksulluğuna yansıyan sorun, geri teknoloji ile yürütülmeye çalışılan ekonominin sonucudur. Diğer bir deyişle, bir tünelin içinden geçmiyoruz, devamlı yanlış yönetimlerle tünelde seyrederken, son isabetsiz kararlarla da tünelin iyice dibine itilmiş durumdayız. Yukarıdan ve aşağıdan uygulanan sıkı denetimlerle Şimşek-Erkan ikilisinin alabileceği parasal/mali önlemler durumu salaha kavuşturamayacağı gibi, ekonomiyi itildiği dipten yukarı dahi çekemeyecek, sadece sorunları daha büyük yüklerle ileriye taşıyarak toplumda geçici yapay parıltılar oluşturacaktır.
Ülkemize atanan tahsildar, görevi icabı önce sıcak para bulmalıdır. Bu iş için Merkez Bankasının boşalan depolarına destek vermiş olan kardeş ülke BAE en uygun ekonomidir. Petrol zengini BAE para verir, verir ama faiz önemlidir. O nedenle ziyareti faizin açıklanacağı gün gerçekleştirmek hem karşı tarafa güven vermek, hem de BAE yetkilileri ile varılacak anlaşmaya göre faizi belirlemek açısından önemlidir. Kredi risk primi (CDS) yerlerde sürünen bir ülke, şükran vitrinine İstanbul Kanal etrafında değerlenecek bol arazilerden, Boğazın tepesinde, belki de Osmanlı safahatını anımsatırcasına imparatorluktan kalmış saraylardan veya Amerikan okullarının tepeden denize kadar halı gibi döşenmiş değerli arsalara kadar her şeyi koyabilir. Faiz konusuna gelince, o da BAE’deki pazarlıklarda belirlenmiş ve İstanbul’a haber iletilmiş olabileceği gibi, kafalardaki denetimli yüksek oran konusunda karşı tarafı ikna etme/edememe açısından görüşme gününün seçimi önemli olmuştur. Kısacası, birikmiş borçlarımız yüksek faiz haddinden konsolide edilmektedir, yani uzun vadeye yayılmaktadır. Daha genel ifadesiyle bir Pirus Zaferi misali seçime vatandaş kurban edildikten sonra, yine halka yıkılacak toparlama maliyetiyle durumun biraz kurtarılmasına çalışılmaktadır. Ne hazindir ki, 14 Mayıs 1950 tarihi zikredilerek yapılmış son seçimde zorla iktidara gelmiş olan tek-adam sistemi, Demokrat Partinin son dönemindeki çöküş neticesinde yapılan 1958 Paris Anlaşması’nı, daha doğrusu moratoryumu anımsatırcasına, yirmi yıllık iktidarının ekonomiyi sürüklediği acıklı durumu vitrini değiştirerek topluma yutturmaya çalışmaktadır. İlginçtir ki, ruh da aynı, vahim sonuç da! Tablo böyle ise, niçin Mehmet Şimşek geldi, bunları biz de yapamaz mıydık? Yapamazdık, çünkü:
-Kurun önlenemez yükselişi ve cari açığın önü alınamaz büyümesi, inatla uygulanan yanlış yaklaşımla değil, ortodoks politikalara dönüşle kısmen önlenebilir. Dünya ekonomisine güven verebilecek böyle bir dönüşü, halkımızın seçtiği siyasetçi(!) değil, güçlülerin önerdiği eleman yapabilir.
-Seçime giderken piyasaları hareketli tutabilmek ve bu arada yandaşa faiz arbitrajı ile inanılmaz kaynak aktarmak için baskılı faizin artık hem işlevi bitti, hem de ekonomiye önlenemez maliyetler yıktı. Değişmesi gerekiyordu.
-Tek-adam politikası hem gelir dağılımını çok daha şiddetle kötüleştirdi, hem de fiyat-faiz farkını açarak, para politikasının rolünü neredeyse sıfırladı.
-Ekonomiyi rayına oturtmak ve iç ve dış güvenin sağlanarak kaynak yaratıp, borçların tahsili için uluslararası finans merkezleri kendi güvendikleri ekibi devreye sokmak durumunda kaldılar. Böylece, aynen Osmanlı’nın son durumunda olduğu gibi, Düyun-u Umumiye İdaresi benzeri örtülü bir sistem yönetime monte edilmiş oldu.
Durum bu iken, önümüzdeki manzaranın şöyle gelişeceği öngörülebilir. Faizin tedrici artışı ile kurun yükseliş hızı frenlenmiş olur. Ekonomiye girecek olan para sahte parıltılar oluşturduktan bir süre faiz yükü ile çıkacağı için toplum üzerine büyük bir yük binmiş olacaktır. Şimdi soralım: Bu borçların yükü toplumun hangi kesiminin üzerine oturtulacaktır? Peki, şimdi de bu soruyu biraz daha genişleterek şöyle soralım: Eğer uygulanan politikalarla toplumda gelir dağılımı çok şiddetli bozulmuş olup, faiz arbitrajı ve kur korumalı mevduat (KKM) hesapları ile toplumun bir kesimi varlığının değerini korumakla kalmamış, zahmetsiz, külfetsiz ve üretime hiçbir katkı yapmadan servetine servet katmışsa, söz konusu fahiş ve haksız servet kazançları üzerine, politika hatasının düzeltilmesi adına fedakar halkından şöyle veya böyle oy alarak son kez iktidara gelmiş olan siyasi irade haksız varsıllıklar üzerine düzeltici bir vergi salabilir mi? Kapitalist devletin böylesi halk-yanlı alicenap davranışı söz konusu olamaz. Peki, bu durumda asgari ücretin yükseltilmesi, emeklilere ve emekçilere yapılacak zammın fazla bir önemi olabilir mi? Olur, ama sadece emeklileri ve emekçileri para yanılsaması ile aldatarak, bir süre sahte siyasi avantaj sağlanır, ama yine yük bu sahte görüntülere kananların üzerinde kalır.
Gelelim Şimşek ve Erkan tavsiye/dayatma-atamalarının sonucuna. Söz konusu kişiler devletimize gerçekten dayatma/tavsiye ile atanmışlarsa, üzülerek söylemem gerekir ki, bu trajedi, hani “Bütçeden bir kuruş dahi çıkmıyor” savunması ile halkımıza yedirilen yap-işlet-devret ya da kamu-özel ortaklığı politikalarının devletimizi getirdiği trajik durumun resmidir.
Peki, her ne ise, bir şekilde göreve getirilmiş olan Şimşek- Erkan nelere kadirdir? Bana göre, bizzat bu elemanlar da biliyorlar ki, Türkiye ekonomisinin meselesi parasal değil, yapısal olduğundan, yanlış yönetimlerle daha da bozulmuş olan yapısal bozukluklar kısa dönemli parasal önlemler, hatta para/maliye politikası tedbirleri ile çözüme kavuşturulamaz. İkilinin uygulayacağı klasik politikalar tek-adam yönetiminin sergilediği güvensizliği bir dereceye kadar da olsa perdeleyebilirse, bir miktar finansal/ reel yatırım gelebilir. Finansal kaynaklar borç ödemede kullanılırken, ekonomide hiçbir değer üretmeden sadece bütçeye yüksek faizden yük yıkacaklardır. Bunun anlamı cari açığın da bütçe açığının da hafifletilmesi ya da kapatılması değil, uzun vade yükleri ile kısa süreli finansmanıdır. Reel yatırımlara gelince, finansal yatırımlardan daha elverişli ve ekonomiye yararlı olabilmekle beraber, giren yatırım ajanlarıyla gerekli anlaşmalar yapılmadıkça, katma değerin önemli kısmını kâr transferi olarak merkeze aktarıyor olacaklardır.
Kısacası, durum vahim, çözüm ise gelecek nesillere yıkılacak göstermelik makyajdan ibarettir. Yüksek iradenin denetimindeki beklenenden düşük faiz artırımına para babalarının verdiği yanıt, uygulanan yandaş kayırmalı yanlış politikaların ekonomiye yükü yüksek olmuştur, olacaktır!
Ülke oyuncak değildir!
Evrensel'i Takip Et