24 Haziran 2023 04:55

Üniversiteden ihraç listesi hazırlayarak "mağdur olmak"

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

‘Gazete Duvar’ muhabiri Nuray Pehlivan, barış talep eden akademisyenlerin KHK ile işlerinden edilme sürecine ilişkin başarılı bir habere imza attı. Görev yaptıkları Ege Üniversitesinde Barış Akademisyenlerine yönelik soruşturmayı yürüten ve önerdikleri ceza doğrultusunda 11 akademisyenin kamu görevinden çıkarılmasında aktif rol alan soruşturmacılarla görüştü. ‘Soruşturmacılar’ın cümleleri sadece akademik ortamdaki çürümenin farklı boyutlarını yansıtmakla kalmıyor, makam-mevki odaklı akademik(!?) dünyalarını ve teslimiyet hallerini de görünür kılıyor.

Hikmet Hakan Aydın: Öncelikle benim telefon numaramı benim iznim olmadan kimden aldığınızı öğrenmek isterim… Bu şekilde beni aramanız son derece uygunsuz… İkinci olarak konuyla ya da devletin aldığı kararlarla ilgili ben görüş bildirmek durumunda değilim. Bana böyle bir görüş sorma hakkınız yok… Beni arayarak taciz ettiğiniz için savcılığa suç duyurusunda bulunacağım.

Gaye Erel: “Takdir edersiniz ki kamu görevlisiyim. Bu konuda herhangi bir yorum yapmak istemiyorum.

Atilla Silkü: “Fikrime başvurduğunuz için çok teşekkür ederim. Geçmişte görev icabı katıldığımız bir süreçti… Sonuç olarak sanırım gereği yapıldı ve ihraç edilen arkadaşlarımız da görevlerine dönmeye başladılar. Kendilerine hayırlı olsun diyorum.

İsmet Karaca: “Görevlendirme pat diye önümüze geldi. Zaman geçtikçe insan vicdanen bazı şeylerin doğru olmadığını görüyor… O kadar sıkıntılı bir süreçti ki neye, nasıl davranacağımızı şaşırmıştık. Ancak yapılan hatayı kabul etmek lazım… O dönem önümüze imzalamamız için hazır bir metin geldi… Şu an düşündüğümde yaptığımız doğru bir şey değildi.

Engin Berber: “Size samimiyetle konuşacağım. Benim canımı çok sıkan olaylardan birisidir bu. Birincisi komisyon olarak aldığımız karar, bizim özgür irademizle alınmış bir karar değildi… Bundan ötesini söyleyemem. Eğer bundan ötesini söylersem benim birtakım kurumlarla başım derde girer… O dönem biz çok zorlandık bu işi yapmaya. Hatta bu işi yapmazsak görevlerimizden bile olacağımız ima edildi…  İtiraf edeyim benim aylarca gözüme uyku girmedi.

* * *

11 Ocak 2016’da ve takip eden hafta içerisinde binlerce akademisyen “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı ve Türkiye’de barış sürecinin başlatılmasını talep eden bildiriyi imzaladı. Ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzacılara yönelik hakaretlerini, YÖK’ün “Gereği yapılacaktır” açıklaması izledi. İzleyen günlerde akademisyenler hem üniversite yönetimleri ve hem de iktidar medyası tarafından yürütülen karalamalarının nesnesi oldu. İmzacı akademisyenlerin fotoğrafları gazetelerde yayımlandı. İnternet ortamında adresleri ifşa edildi. Gözaltına alınanlar oldu.  

Bilinenin aksine, bildiriyi imzalayan akademisyenlerin büyük bir bölümü üniversiteden ihraç edilmedi. Yalnızca durumdan vazife çıkaran ve rejime bağlılığını görünür kılmak isteyen rektörlerin görev yaptığı üniversitelerde, özenle seçilmiş üyelerden oluşan ‘soruşturma’(!) komisyonları kuruldu. Soruşturulan akademisyenler ‘barışın gerekliliği’ fikri üzerinden söz konusu bildiriyi okuyarak imzaladıklarını, barışın temel bir insan hakkı olduğunu, devletin barış içinde bir arada yaşama hakkını güvence altına almakla yükümlü olduğunu ve devleti bu yükümlülük doğrultusunda adım atmaya davet ettiklerini belirtmelerine, akademisyenin içinde yaşadığı toplumun selametinden sorumlu olduğunu vurgulamalarına rağmen üniversitelerden ihraç edildiler.

* * *

Nuray Pehlivan’ın ‘iyi gazetecilik’ örneği vererek derlediği yukarıdaki yorumlar hayli konuşkan. Üniversitede çalışmış olanlar, sadece siyasal boyutu olanların değil, her türden atama ve soruşturma kurullarının uslu, sürpriz karar verme olasılığı bulunmayan akademisyenlerden oluşturulduğunu bilir. Bu ‘Yazılı olmayan kural’, profesöründen, çiçeği burnunda araştırma görevlisine herkesçe bilinir ve içi kaldırmayanlar bu türden görevleri kabul etmez.

Yaşam konforu ve yönetsel ayrıcalıklarını korumak için ‘tetikçi soruşturma kurulları’nda görev alıp, aynı koridorlarda görev yaptıkları meslektaşlarının üniversiteden atılmasında aktif rol alan bu kişilerin yukarıda okuduğunuz itiraflarına ilişkin söylenecek çok söz var. Ancak bu isimlerden gelen pişkin “Hayırlı olsun” dileklerinden sonra, yasal sınırlar içerisinde kalarak cümle kurmak kolay değil.

Kocaeli Üniversitesinden buna benzer bir komisyonun marifetiyle uzaklaştırılmış ve yedi yıldır dönüş mücadelesi veren bir akademisyen olarak, itirafçı(!) Profesörler Atilla Silkü, İsmet Karaca ve Engin Berber’in, konuya ilişkin tutumlarının değişmediği cümlelerinden belli olan Hikmet Hakan Aydın ve Gaye Erel’den daha saygın olduğunu düşünmediğimi belirtmek ve buna uygun bir davranış sergilemek boynumun borcu.

Ne yazık ki akademi dünyasında bunlardan çok var…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa