Yağmur altında
MARDİN
Taşı oya oya işleyen Mardin, gümüşü tek tek sarar. Binbir çiçekle uçuşan kelebekler suretinde. Kuş yuvası evlerinde. Her sabah. Kaynayan çayın buğusunda. Gökyüzünü tutan.
DÜŞMEDEN
Tut elimden. Çökmeden toprak. Dökülmeden su. Ev, ocak, dağ, orman duruyorken. Parıldarken ırmak, göl, geniz. Tut elimden. Gökyüzü devrilmeden. Düşmeden tut elimden.
YENİ BİR İZ
Her şey iz bırakır ardında. Uçan kuş da, jet de. Uzun ya da kısa. Görünse de görünmese de. Silinip gider sonunda. Boşluk kalır. Yeni bir iz için…
GÜNEŞSİZ
Güneş tepeden ışıdıkça duvar yükseliyor. Duvarlar yükseldikçe güneşe yer kalmaz. Ne ışıklı bir yol. Ne gölgelik bir alan.
TEPETAKLAK
Her şey yoksullaşıyor. Önce ekmek, su. Aç açına. Sonra hava. Soluksuz. Toprak kayıyor altımızdan. Üstümüzde yarım yamalak bir gökyüzü. Denizden uzak. Uykudan, düşten yoksun. Tepetaklak.
ŞARKILAR KALIR
Her şey eskir. Çiçek solar. Bulanır su. Ekmek bayatlar. Kararır hava. Tenhalaşır sokak. Sesler uzaklaşır. Sürdükçe yaşam şarkılar kalır. Eskimez zaman.
MAVİ İSTANBUL
Sularından süzülerek geçer vapurlar. Üstlerinde kanat çırpan martılarıyla ak pak. Denizine yansıyan, gökyüzü mavisiyle İstanbul’da.
DÖNÜŞSÜZ
Dursan da soluk almak için. Yol alacaksın. Yürüyen bantın ortasında. Uzaklaşarak yola çıktığın yerden götürdüğü yere. Dönüşsüz.
YAĞMUR ALTINDA
Yağmur yağıyor. İçeriden baktığında çamlardan süzüldüğünü görüyorsun. Yağmurun yağışını ılık bir odanın içinden izlemek hoştur. Ağlayan birileri mi var? Bilmeden. Yağmur altında kimsesizlerin, evsizlerin yalnızların ıslandığı şemsiyesizleri düşünmeden.
Evrensel'i Takip Et