Agresif 'sporla aklanma' hamleleri ve ufuktaki tehlike
Fotoğraf: Kremlin
Yıllarca komşuları BAE ve Katar’ın futbol yatırımları üzerinden kazandıklarını imrenerek izleyen; bu sırada golfe, boksa, tenise, F1’e odaklanan (ha tabii biraz da Suriye’yi cihatçı işgal merkezi yapmakla, Yemenli çocukları açlıkla, yetişkinleri bombalarla öldürmekle, bir gazeteciyi başka bir ülkede katledip parçalara ayırmakla da meşgul oldular) Suudi Arabistan şu aralar futbol gündemini sarsıyor. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın, basın bültenlerinde “Krallığı modernize etme vizyonu” olarak adlandırılan gerçekte ise Suudi Arabistan’ı dünya kapitalizminin sözü emir yerine geçen zorbalarından biri hâline getirmeyi hedefleyen “2030” vurgulu hedef belgesinin bir parçası da futbol. 2030 Dünya Kupası ev sahipliği için uzun süre Mısır ve Yunanistan’ı ikna etmeye çalışan, hatta bu kapsamda 2 ülkenin masraflarının da ciddi bir bölümünü karşılamayı göze alan Riyad’ın bu hayali suya düştü. Ancak yurt içinde ve yurt dışında attıkları adımlarla Krallığı bir futbol merkezi hâline getirme yolunda ilerliyorlar. Premier Lig kulübü Newcastle United’ın satın alınması… Chelsea’yle Clearlake Capital üzerinden kurulan gayriresmi ortaklık benzeri yatırımlar… Suudi liginden Al-Nassr, Al-Ittihad, Al-Ahli ve Al-Hilal’in %75’inin 700 milyar dolarlık bir para havuzunu yöneten Suudi Arabistan Yatırım Fonu’na bağlanması… Suudi Arabistan futbolunun hükmettiği bu sınırsız sermaye, futbolun dengelerini değiştiriyor. Katar’ın PSG, BAE’nin Manchester City üzerinden kurduğu Körfez merkezli dış üslere yenilerini ekliyor, bunun da ötesinde bölgesini Avrupa’nın hegemonyasını sarsan bir odağa dönüştürüyor. Asya ve ABD sermayesinin akınlarını ve halihazırda sahip olduğu üsleri de hesaba katarsak Avrupa futbolunun yerel bağlantıları kulüplerin tarihinden ve taraftarlarından ibaret hâle geliyor. Ancak kulüplerin yereldeki sosyal işlevlerinin de gittikçe kısıtlandığı, çoğunun başarı odaklı ulaşılmaz, dijital, soyut markalara evrildiği günümüzde kulübünü böylesi bir dış müdahaleden korumak isteyen bir taraftar örgütlülüğünden de bahsetmek güç. Manchester City ve Newcastle United örnekleri taraftarların önceliklerinin tamamen başarı odaklı olduğunu ortaya koyuyor. Yarın Manchester United da Katar tarafından satın alınsa, kulüp Glazer ailesine satıldığında ortaya çıkan muhalefetin 10’da 1’ini dahi göremeyeceğiz gibi.
Türkiye de buna benzer kaygılardan azade değil. Suudi Arabistan’ın saçtığı paranın Süper Lig’in rekabet gücünü epey azaltması zaten işin bir boyutu. Ancak Suudi Arabistan gibi “sporla aklanma” stratejisini hayata geçiren diğer bölge ülkeleri de bu “başarılı” atılımlardan etkileniyor ve yakın coğrafyalarda nüfuzlarını büyütmek için futbolu kullanıyor. Sadece son dönemde 3 büyük kulübün geliştirmeye çalıştığı “sponsorluk” ilişkilerine bakmak yeterli. Galatasaray, Azerbaycan’ın sporla aklanma faaliyetlerinin bir numaralı yüzü SOCAR’la flört ediyor. (Mart’ta Bakü’de oynanan ve Mehmet Ağar’ın da boy gösterdiği hazırlık maçını da hatırlıyoruz elbette) Beşiktaş, Ukrayna işgali sonrası Avrupa’dan kovulan Gazprom’un sponsorluğu için dualar ediyor. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç da aynı pastadan pay kapma derdinde, “spor-siyaset ilişkisi”ne dair beylik laflarla Rusya’da yaz kampı organize ediyor. İlişkiler “şimdilik” bu seviyede ama 21. yüzyılın başından beri Avrupa’yı kasıp kavuran şimdi Suudi Arabistan modeliyle yeni bir aşamaya geçen sporla aklanma stratejisi savaşların ve bölgesel daralmanın da etkisiyle Türkiye’yi daha ciddi şekilde mesken tutmak isterse maalesef buna direnecek bir altyapımız yok gibi duruyor. “Başarıya giden her yol mübah” olunca paranın kaynağını sorgulamak da, -ha o kaynak hiçbir zaman temiz olmaz o başka bir konu*- yatırımın niyetini, her şeye rağmen yerel işlevlerin önemini sorgulamak da gereksiz görülüyor. Umarım 10 yıl içinde çok daha radikal değişikliklere tanıklık etmeyiz. Sabah-akşam mülteciler üzerinden Arap düşmanlığı yapanları “Şampiyonluk için şeyhimize teşekkürler” diyen City’liler gibi görmeye başlarsak epey komik olur.
*Burada yerli zenginlerin futbol kulüpleri üzerinden edindikleri güç, prestij, statü vs. küçümsenmiyor. Ancak “sporla aklanma” stratejisi doğrudan devletler üzerinden ilerleyen ve çok daha agresifleşebilen buna bağlı olarak yıkıcı etkileri de artabilen bir eğilim. Ayrıca kulüplerin yerel sosyal işlevlerini yok etme, onları kimliksizleştirmede de daha hızlılar.
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25