29 Haziran 2023 04:30

Futbolun ‘özel’ ilişkileri

Fotoğraf: Mustafa Akın/DHA

Paylaş

Aziz Yıldırım’ın Fenerbahçe’nin başkanlığını yaptığı dönemde, Tayyip Erdoğan ile yaşadıkları hakkında anlattıkları, Türkiye’de özellikle “büyük” sıfatlı kulüplerin siyasi iktidarlarla/muktedirle ne tür ilişkiler içinde bulunduğunu göstermesi bakımından önemli. Gerçi bu, bilinmeyen bir şey değil. Kulüpler, özellikle de kalabalık taraftar kitlesine sahip kulüpler öteden beri ekonomik açıdan sırtlarını devlete dayayarak yol almayı bir yönetim biçimi haline getirmiş durumda. Mesela şu anda pek çok kulüp devasa borcuna rağmen devletin kendilerine bir şekilde destek çıkacağından emin olduğu için transfer yapmayı sürdürüyor. Normalde değil transfer yapmak, kulübe haciz gelmesini engellemenin yollarını aramaları gerekirken…

Devletin; teşvik, af, yapılandırma, arsa/arazi sağlama, imar izni verme gibi türlü desteği -aslında düpedüz kıyağı- yetmezmiş gibi şimdi bir de hiç kılıfına uydurma ihtiyacı falan dahi duymadan doğrudan para verdiğini de öğrenmiş olduk. Tabii sadece Fenerbahçe’ye özgü bir kıyak değil bu. Miktar bakımından aynı olmasa da iktidar(lar)ın, hemen bütün kulüplere benzer destekler verdiği biliniyor. Zaten Aziz Yıldırım, Beşiktaş’a 50 milyon lira verildiğini öğrendikten sonra Tayyip Erdoğan’dan para istemeye gittiğini söylüyor. Beşiktaş’a verilen parayı emsal olarak gösterince, o da Erdoğan’dan 50 milyon lirayı kapmış!..

Muktedirin, halktan toplanan paraları, sanki kendi parasıymış gibi kafasına göre kulüplere dağıtması tam da ülkemize ve futbol düzenimize yakışan bir garabet. Kimin parası, kime veriliyor?

Ayrıca bu paraların borç olarak mı, yoksa hibe (bağış) olarak mı verildiği açıklanmalı? Borç olarak veriliyorsa iktidar, zaten borca batık kulüpleri daha da borçlandırarak iyice kendisine bağımlı kılmayı hedefliyor olabilir.

Hibe olarak veriliyorsa da bunun gerekçesi ve yasallığı soruşturulmalı. Zira halktan toplanan paraların, kamuoyu bilgilendirilmeden bu şekilde dağıtılması kabul edilemez…

Bunlar açığa çıkanlar. İnsan ister istemez, “Kim bilir bir de kapalı kapılar ardında ne pazarlıklar dönüyor, kimlere ve nerelere ne paralar akıtılıyordur” diye düşünüyor…

Evet, bu paraların ne karşılığında, ne gerekçeyle ve hangi yasal mevzuat kapsamında kulüplere verildiğinin açıklanması lazım.

Aziz Yıldırım devamını da getiriyor, “Her gittiğimde bir şeyler için izin istedik, o da yardım etti” diyor.

Yapmak için izin istediği o, “bir şeyler” neydi acaba?

Anlaşılan o ki, Aziz Yıldırım, “tek adam” rejiminin nimetlerinden bolca faydalanmış. Boşuna, “Siyasetle daima iyi geçinmelisiniz” öğüdü vermiyor.

Tabii Aziz Yıldırım aslında bunu bir avanta ve eşitsizlik hikayesi olarak değil, Erdoğan’ı övmek, onun ne kadar yüce gönüllü ve yardımsever bir lider olduğunu göstermek amacıyla anlatıyor…

Yıldırım’ın açıklamalarına karşılık hiç ses çıkmadı. Nasıl çıksın ki, kulüpler zaten ekonomik açıdan muktedire muhtaç pozisyonda…

Sayfalarını kulüp bülteni gibi hazırlayan ve iktidar yalakalığını görev belleyen ana akım medyadan da bu durumu sorgulaması beklenemez…

Yıldız oyuncu transferi hayaliyle yaşayan ve tek derdi kulübünün hangi oyuncuyu transfer edeceği olan şuur yoksunu taraftarlar da tuttukları kulübe bu şekilde verilen ya da verilecek olan paradan elbette rahatsızlık duymaz. Hatta rahatsız olmak bir yana daha fazla verilmesini ister ki, kulübü daha çok transfer yapabilsin...

Türkiye’de iktidarların, futbolun popülaritesinden yararlanmak üzere özellikle “büyük” olarak anılan kulüplere çeşitli biçimlerde “destek” vermesi artık neredeyse sistemin olağan bir parçası gibi algılanıyor.

Asıl düşündürücü olan ise karşılıklı çıkar üzerine inşa edilen ve oyunda büyük eşitsizlikler yaratan bu tür iktidar/muktedir-kulüp ilişkilerinin asla ciddi anlamda sorgulanmaması…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa