01 Temmuz 2023 04:00

“Sınıf Mücadelesi” ve sınırları – II

ABD'de yürüyen işçiler

Fotoğraf: Ekim Kılıç/Evrensel

Paylaş

Bir önceki yazımda, Amerikan solunun işçilerin oy tercihleri hakkında yaptığı esaslı bir anket araştırmasını özetlemiştim. Bu araştırma baz alınarak yazılan raporun, DSA (Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri) tarihindeki önemli bir dönemeçte ortaya çıktığını tespit etmek gerekiyor. Daha önce de belirttiğim gibi, sendikalaşma (DSA’daki hakim çizgi olan) Kautskyciliğin temel bileşenlerinden biri. Ancak DSA, sendikalaşmadan beklediği verimi alamadı son aylarda. Buna tepki olarak, Demokrat Partiye karşı kitlesel bir sıkıştırma hareketiyle grevleri yükseltmek yerine, seçimleri ön plana çıkarma eğilimi belirleyici hale geliyor teşkilatta. Rapor ve üzerine bina edildiği araştırma, belirli bir soruya yönelik oluşturulduğu için, tüm bu sorunları birden ele alması elbette beklenilemez. Hatta içeriği itibarıyla zengin ve gayet öğretici. Ancak, şimdi sendikalaşma mevzisini de terk etmekte olan bir sol-sosyal demokrasi anlayışıyla yazıldığı gerçeğini de değiştirmiyor bu.

Raporda defalarca ırk, toplumsal cinsiyet gibi meselelerin ikincil olduğu vurgulanıyor, ya açıktan, ya örtük olarak. Buna da, anket formundan kaynaklanan öz güvenle sözde bir bilimsellik atfediliyor. (Hatırlayalım, bizde de aynısı kimlikçi, sınıf mücadelesi karşıtı argümanlar kurmak için yapılıyor). Defalarca tekrarlanan argüman şu: “Eğer sol-popülist, ekonomik adaletçi bir hat kurulursa, işçiler ırk, toplumsal cinsiyet, vb.den bağımsız olarak buna oy verir.”

Rapor, tekrar tekrar, işçilerin kültürel meseleleri çok önemsemediğini, asıl meselenin ekonomik olduğunu, çürütülemez görünen “bulgu”larla “gösteriyor.”

Bilimsellik görüntüsü hoş. Günü kurtarır. Ama bu soyutlamalar aslında somut gerçekliğin karmaşıklığını basit formüllere indirgiyor. “Kürtaj” meselesi, örneğin, toplumsal bağlamından kopuk, basit sorularla görüşmecilerin önüne konulunca, kürtaj hakkının kazanılmadığı durumlarda yoksul kadınların, veya güvencesiz işlerde çalışanların, ne tür zorluklarla yüz yüze oldukları dikkatlerden kaçıyor. Bu mecrayı burjuva siyasetine bırakmak, işçi sınıfına da, kadınlara da büyük haksızlık.

Söz konusu mesele özellikle önemli çünkü iki yıldır kürtaj hakkı ağır bir muhafazakar saldırı altında. Demokratlar, diğer tüm beceriksizliklerine rağmen, 2022 ara seçimlerinde sırf bu yüzden beklenilen kadar oy kaybetmediler. Başka bir deyişle, kadınlar haklarına sahip çıktı ve muhafazakar saldırının Cumhuriyetçi Parti için bir bedeli oldu. İşte sırf bu yüzden, ana akım Demokratlar, “Hah, tam da buradan ilerleyelim, bir gıdım olsun değiştirmeyelim partiyi” diyorlar. DSA’nın dergisi Jacobin’in de imzasını taşıyan rapor, özellikle de bu stratejiye karşı yazılmış.

Basitleştirerek söyleyecek olursak: İndirgemeci Marksistlerin burjuva kimlik siyasetçilerine karşı yaylım ateşi bu rapor. Böylesi bir taarruz, ilk elden olumlu sonuçlar doğurabilir. Zira ülkede uzun zamandır, “Bu işçi sınıfı dediğin ırkçı, cinsiyetçi, yobaz filandır, iş çıkmaz onlardan” havası hakim. Rapordaki ayrıntılar, bu hakim kanıda gedikler açacak nitelikte. Ancak, diğer yönleriyle, bu indirgemeci hat sınıf mücadelesine zarar verecektir.

Tekrar etmekten yılmayalım: “Kimlik” meselesi denilen sorunlarla sınıfsallık her zaman iç içe geçmiştir. Bunlar anketlerde ayrı durur ama, hayatın içinde bir arada deneyimlenir. İşçilerin çoğunluğu ankette kürtaj hakkı konusunda küçük burjuvalar kadar ateşli cevaplar vermedi diye, siz bu alanı “kimlik siyasetçileri”ne bırakırsanız, sınıf mücadelesini kaybedersiniz. Sınıf mücadelesi sadece ekonomik zeminde verilen bir kavga değildir. Hayatın her alanı sınıfsaldır. İşçi sınıfı siyaseti, ancak bütün alanları kuşatmak için bir strateji geliştirerek düzeni değiştirebilir.

Amerika’da toplumsal hareketler, Siyah Hayatlar Önemlidir ayaklanmasıyla ve Biden’ın ilk aylarında sosyal demokrat sözler vermesiyle ciddi bir moment kazanmıştı. Bunları takip eden aylarda bu moment kullanılamadıysa, bunda DSA’nın sokağı harekete geçirmemiş olmasının rolü büyüktür. Hatta birçok dönemeç ve yerelde, DSA’nın içindeki ana eğilimin, “Mahallemizdeki işçiler bu konuda iyi düşünmüyorlar” minvalinde argümanlarla, daha radikal DSA üyelerini pasifize etmeye çalıştığını da eklemek lazım. Ama burada suçu sadece DSA’nın liderlerine -ya da (bir Kautsky klasiği olan) başucu kitapları “Sınıf Mücadelesi”ne- atmak da isabetsiz olur. Onların soluna düşen neredeyse tüm güçler de bu momenti değerlendiremediler.

Tüm bunlara rağmen, ilericilerin işçi sınıfını kazanmasında seçimlerin önemli bir mevzi olup olamayacağı tartışması önemli. Bu tartışmayı şekilleyen Marksizm yorumunun sorunları bir an bile unutulmadan, Amerika’daki sürecin tüm Türkiye muhalefeti tarafından takip edilmesi gerekiyor. Tabii, “İşçilerin çoğu nasıl olsa sağcılara oy verecek, boş yere uğraşmayalım” gibi bir ezberle yola çıkıp, kaybetmeyi baştan kabullenmeye yeminli değilsek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa