'Zombi siyaseti' ve gazetecilik…
Görsel: simonwijers/Pixabay
Uluslararası Para Fonu (IMF) tarafından hazırlanan ‘Yürüyen Ölülerin Yükselişi: Dünyadaki Zombi Firmalar’ başlıklı raporda Türkiye’de ‘zombi şirket’ oranının yüzde 13’ü geçtiği belirtildi.
Türkçe’de ‘hortlak’ sözcüğü ile karşıladığımız ‘zombi’, ölü insan bedeninin yeniden canlandırılmış, korku veren halini tanımlıyor. ‘Zombi şirket’ ise faaliyetini sürdürebilmek için yeterli kaynağa sahip olmadığı halde kapanmayan şirketleri betimlemek için kullanılıyor. Rapora göre yüksek kredi veya diğer desteklerle ayakta tutulan, kâr etme ihtimalleri düşük olan zombi şirketler, bulundukları ülke ekonomisini ve işleyişini sağlıklı bir biçimde sürdüren şirketlerin gelişimini de tehdit ediyor. Rapordan öğrendiğimize göre, dünyada en yüksek zombi şirket oranına sahip ülke Türkiye. Halka açık şirketler arasında zombi oranı ise yüzde 8’in üzerine çıkmış durumda. Sözün özü, kalp masajı ile yaşatılan şirketlerin Türkiye ekonomisindeki yeri zirve yapmış durumda.
* * *
Güncel gelişmelere bakıldığında, Türkiye’de ‘zombi’ kavramının akla geldiği sorunlu alan ne yazık ki ekonomi ile sınırlı değil. Hukukun sistemli ve yaygın bir biçimde sopa olarak kullanıldığı Erdoğan rejimi koşullarında, demokratik olmayan araç ve uygulamaların desteğiyle ayakta kalabilen bir ‘zombi siyaseti’nden de bahsetmek mümkün.
Grev ve sendikal örgütlenme hakkının sürekli olarak engellendiği, toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğünün iktidara yakın kesimle sınırlı bırakıldığı, kolluğun halkın iradesini ifade etmesine engel olmaya odaklandığı bir ortamda, Erdoğan rejimi siyasal faaliyetini ancak ‘hukuk sopası’nı giderek daha sık ve daha pervasız bir biçimde kullandığı koşullarda sürdürebiliyor.
Yargı, rejimin önünü açmak, baskı düzenini yeniden üretmek ve ona bu yolla fayda sağlamak işlevine daraltılıyor. Yargının partizan odaklı tasarımında yargı aktörleri rejime ve onun zombi siyasetine payanda olurken, evrensel hukuk ilkelerinin yerini araçsal rasyonalite alıyor, halkın adaleti bürokratik kaygıların gölgesinde kalıyor.
* * *
Türkiye’de son 20 yılda uygulanan, algı yönetimine dayalı sistemli hegemonya inşa süreçlerinin ardından, kitlelerde baskı ve sömürünün işleyişini anlamayı ve buna karşı direnmeyi sağlayacak bir tarihsel bilinç eksikliğinden bahsetmek mümkün. Ülkemizde halkın geniş bir kesiminin, Tarihçi Timothy Snyder’in sözleriyle, “tarihle aktif bir ilişki” içinde olmadığı, tarihsel hafızanın zayıfladığı bir dönemden geçiyoruz. Böylesi bir ortamda güncel olguları tarihsel süzgeçten geçirebilen, gelişmeleri bölüşüm ilişkileri haritasında yerli yerine oturtabilen gazeteciler başta olmak üzere, kanaat önderleri üzerindeki baskı artıyor.
Özellikle son yıllarda mesleğini çok sayıda haktan yoksun bir biçimde ve ekonomik açıdan zor koşullarda sürdüren gazeteciler hukuk sopasının tehdidi altında. Medyanın kelimenin tam anlamıyla kuşatıldığı bir ortamda, gazetecilere yönelik baskı ve sağlıklı haber üretimini caydırmaya yönelik uygulamalar, halkın haber alma özgürlüğünü kısıtlama çabasının ötesine geçmiş bulunuyor.
Artık, Tatvan Belediyesi ile ilgili yolsuzluk ve arazi satışı haberleri yapan Sinan Aygül’ün, Belediye Başkanı Mehmet Emin Geylani’nin korumaları tarafından vahşi bir biçimde dövülmesini, Mehmet Yetim’in Şanlıurfa’da bir çocuğun 74 yaşındaki tacizci tarafından sokakta cinsel istismara maruz bırakılması iddiasını, Urfa Valiliğinin yayın yasağından iki saat önce haberleştirmesine rağmen, yayın yasağına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınmasını, Merdan Yanardağ’ın 25 Haziran Pazar günü TELE 1 kanalında Abdullah Öcalan hakkında yaptığı yorum ve açıklamaları nedeniyle “Suçu ve suçluyu övmek” ile “Terör örgütü propagandası yapmak” gerekçeleriyle tutuklanmasını basın özgürlüğünün ihlali ya da yargıdaki partizan yozlaşma ile açıklamak mümkün değil.
David Mc Nally, Piyasanın Ucubeleri: Zombiler, Vampirler ve Küresel Kapitalizm başlıklı kitabının girişinde kapitalizmin zombileşen kurum ve kavramlarının yaygınlaşmasını, zihin açıcı bir katkı yaparak vampirlere, vampir gibi sömürenlere bağlamıştı: “Bankalar çöküp küresel ortaklıklar sendeler ve milyonlarca kişi işlerinden olurken, uzmanlar ‘zombi bankaları’ndan, ‘zombi iktisadı’ndan, ‘zombi kapitalizmi’nden, hatta zenginin fakiri bir lokmada yuttuğu ‘zombi siyaseti’nden söz ediyordu. Gelgelelim, zombiler ilgi odağı haline gelirken, vampirler de tabiri caizse her şeye damgasını vuruyordu.”
Cesur ve muhalif gazeteciler üzerindeki sistemli ve dozu artan baskıyı ve bu baskıyı mümkün kılan yargıdaki yozlaşmayı, ‘hak ihlali’ ya da ‘yargı kurumlarındaki niteliksizleşme’ yerine, bunlar kullanılarak ayakta tutulabilen ‘zombi siyaseti’ ve sistemin ekonomik ve bürokratik vampirleri üzerinden düşünmekte fayda var.
- Adı konulmamış süreci izlerken... 12 Ocak 2025 04:19
- 2025’te erdem, dayanışma ve örgütlülük biriktirmek 29 Aralık 2024 05:11
- Gündem dayatmasına karşı siyaset 22 Aralık 2024 04:40
- Başarısız devletin yıkılışı mı, yeni bir felaketin başlangıcı mı? 15 Aralık 2024 04:03
- Suriye’deki gelişmeler ve çözüm sürecinin akıbeti 08 Aralık 2024 05:14
- Baskıların haritası bize ne söylüyor? 01 Aralık 2024 04:56
- 150. Yazı - Üçüncü Mektup 24 Kasım 2024 03:01
- Biber gazını 40 yaşından sonra tadanların muhalefetini zenginleştirmek 17 Kasım 2024 04:25
- Demokrasi karşıtlığının kitlesel tabanı 10 Kasım 2024 05:26
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32
- Fethullah Gülen'den sonra... 27 Ekim 2024 04:02
- ‘Çözüm’ü küçük çıkarlar için heder etmek 20 Ekim 2024 04:47