İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’nün ardından
Fotoğraf: Evrensel
Bir 26 Haziran gününü daha geride bırakırken, ihlallerden ihlal beğen tadında bir memleket sathından hiç de iç açıcı olmayan bir dünyaya bakıp insan olmaktan çıkarılmanın türlü halleriyle baş etmeye çalışıyoruz. Birleşmiş Milletler (BM) “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı Sözleşme” 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe girdikten on yıl sonra BM 1997 yılında bu tarihi “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” olarak ilan ettiğinde insan hakları mücadelesinin eylemcileri için de öncesindeki bir yılın muhasebesini yapma ve insanlığa hak öznesi olma iradesini hatırlatma olanağı yarattı.
Türkiye “İşkenceye Karşı Sözleşme”yi 1988 yılında kabul etmiş, Anayasa ve Ceza Kanunu’nda işkenceyi yasaklamış, ilkler arasında yer almış olsa da işkence ve diğer kötü muamele sadece askeri darbeler döneminde değil tüm cumhuriyet tarihi boyunca sistematik bir devlet politikası olarak varlığını korumuştur. Kimi zaman varlığını göstereni mahkum edip “sözde” ön takısını yakıştıran, bazen münferit diyerek siyaseten içinden sıyrılma çabasına giren, son dönemlerde hayli açıktan bacak kırmayı emreden bir siyasal yelpazede, her geçen gün daha da artan baskı ve güvenlikçi yaklaşım, günümüzde tüm memleketi işkence mekanı haline dönüştürmüş durumda.
İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Türk Tabipleri Birliği İnsan Hakları Kolu bu yıl ortak açıklamada son dönem işkence uygulamaları ve cezasızlıkla beslenen bu iklimi tanımlayıp, verileri paylaştı: “Siyasal iktidarın giderek daha fazla otoriterleşmesi ile orantılı biçimde; devlet erkinin çeşitli kademelerinde yaygınlaşan yasa, kural ve norm denetiminden kaçınma, keyfilik, bilinçli ihmal gibi sebeplerle usul güvencelerinin ihlal edilmesi, gözaltı sürelerinin uzunluğu, izleme ve önleme mekanizmalarının işlevsiz kılınması ya da bağımsız izleme ve önlemenin hiç olmaması, en yetkili ağızlardan yapılan işkenceyi bizzat teşvik edici söylemler, köklü cezasızlık politikaları vb. sonucunda, resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları tüm vahameti ile devam etmektedir. Nitekim 2022 yılında TİHV’ye 32 yıllık tarihinde görülen en yüksek sayıda işkence gören ve yakını başvuruda bulunmuştur. Kolluk güçlerinin barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında, sokak ve açık alanlarda ya da ev ve iş yeri gibi mekanlarda, yani resmi olmayan gözaltı yerlerinde ve gözaltı dışındaki ortamlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları da önceki dönemlerde görülmeyen bir boyuta varmıştır. Kolluk güçlerinin, evrensel hukukta ve ülke yasalarında tanımlanan zor kullanma yetkisinin çok ötesine geçen, kural dışı, denetlenmeyen, cezalandırılmayan, siyasal iktidar tarafından görmezden gelinen, hatta teşvik edilen bu şiddet sıradanlaşmış, gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Yıl boyunca, demokratik bir toplumun temelini oluşturan ve Anayasa tarafından da teminat altına alınmış olan toplanma ve gösteri yapma özgürlüklerini kullanmak isteyen -başta Cumartesi Anneleri/İnsanları olmak üzere- kadınlar, LGBTİ+’lar, işçiler, yaşam savunucuları, siyasi partilerin üye ve yöneticileri, meslek örgütlerinin üye ve yöneticileri, insan hakları savunucuları, mülteci ve sığınmacılar bu zalimane kolluk şiddetine maruz kalmışlardır. Cumartesi Anneleri/İnsanları, 700. hafta buluşmasında maruz kaldıkları polis müdahalesini/şiddetini ‘toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlali’ olarak kabul eden Anayasa Mahkemesinin (AYM) açık kararına karşın 8 Mart 2023 tarihinden beri her hafta yine polis müdahalesine, işkence ve diğer kötü muameleye (Kalkanlarla etraflarını çevirip tecrit etme, ters kelepçe vb.) maruz kalmaktadırlar.”
Önleme mekanizması olarak bize sunulan ancak Paris prensipleriyle uzaktan yakından ilgisi olmayan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile TTB olarak iletişimimizin sonucu dahi bir önleme çabasının olmadığını göstermeye yetecektir sanırım. Gelen hapishane mektuplarında tanımlanan kelepçeli muayene ve muayenede kolluk varlığı bildirimlerimizi işleme almayacaklarını ve başvurunun zarar gören tarafından yapılması gerektiğini belirterek reddeden, bu tür ihlallerin yoğun yaşandığı yerlere habersiz ziyaret seçeneğini bile düşünmeyen bir önleyememe mekanizması ile işkenceyi önlemek kolay olmayacak. Ancak biz hiç vazgeçmedik, vazgeçmiyoruz!
- İnadına tanıklık 05 Aralık 2024 04:41
- Çetelere bütçe 21 Kasım 2024 04:59
- Büyümeden annen sana, ölüm alacak 14 Kasım 2024 04:42
- Bu zamanda hekim olmak 07 Kasım 2024 04:43
- İnsan hakları mücadelesine devam 31 Ekim 2024 04:43
- Çeteler kol geziyor 24 Ekim 2024 04:43
- Kimi, niye aşağılıyoruz? 17 Ekim 2024 04:34
- Şiir yazmanın sorumluluğu 03 Ekim 2024 04:43
- Siyah çöp torbasına atılan insanlığımız 26 Eylül 2024 04:45
- Sistematik işkence 19 Eylül 2024 04:41
- Narin bir çocuk 12 Eylül 2024 04:43
- Savaş hesabı 05 Eylül 2024 05:26