Yok aslında birbirinizden farkınız
Fotoğraf: AA
Fransa’da Cezayir asıllı 17 yaşındaki Nahel’in polis tarafından katleilmesine karşı başlayan gösteriler yayılarak devam ediyor. Fransa’daki olaylar, mülteciler sorununun uzun zamandır ülkenin baş gündemlerinden birini oluşturduğu Türkiye’de de farklı boyutlarıyla tartışılıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunun “muteber” ismi ırkçı Ümit Özdağ’ın sözcülüğüne soyunduğu çevreler, Fransa’daki olayların “Türkiye’de yaşanabileceklerin habercisi” olduğunu söyleyerek mülteci düşmanlığını körüklüyor. Fransa’daki olayları sömürgeciliğe bağlayıp Türkiye’nin göç politikasının insani değerlere dayandığını savunan AKP Sözcüsü Ömer Çelik ise, Fransa ve Türkiye arasında karşılaştırma yapılmasının “Kötü niyetli ve şuursuz bir yaklaşım” olduğunu söylüyor. Oysa Erdoğan iktidarının mülteci politikası ile ırkçı-milliyetçi çevrelerin mülteci düşmanlığı birbirini besliyor ve sorunu derinleştiriyor.
Öncelikle Fransa gibi emperyalist ülkelerin sömürgeci politikalarının mülteci sorununun en önemli nedenlerinden biri olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Ancak Fransa’nın Cezayir halkına yaptığı işkenceleri hatırlatarak kendilerinin farklı olduğunu ispatlamaya çalışan iktidar ve medyasına şu gerçeği de hatırlatmak gerekiyor: Sadece Fransa’da değil; İngiltere, Belçika, İtalya ve hatta Almanya gibi emperyalist ülkelerdeki Asya ve Afrika kökenlilerin azımsanmayacak bir bölümü -ki, bunlar mülteci değil vatandaş konumunda bulunuyorlar- sömürgelerde kendileriyle iş birliği yapanlardan ve onların çocuklarından oluşuyor. Ancak bu durum onların ayrımcılığa ve ırkçı saldırılara maruz kalmalarına ve toplumun en yoksul tabakalarını oluşturmalarına engel oluşturmuyor.
Bu nedenle yeni Osmanlıcı emeller peşinde koşan Erdoğan iktidarı döneminde Türkiye emperyalist bir güç haline gelemese de Suriye politikası ve bunun bir sonucu olan mülteci sorunu emperyalistlerle benzerlik taşıyor. Çünkü Esad rejimini devirmek için mülteci akınını teşvik eden de bu mültecilerden rejime karşı savaşçı devşirmeye çalışan da Erdoğan iktidarından başkası değildi. Dahası AKP Sözcüsü Çelik, iktidarın mülteci politikasının “İnsani değerlere dayandığı”nı savunsa da onları statüsüzlüğe mahkum eden ve son seçim sürecinde gördüğümüz gibi her sıkıştığında mültecileri geri göndermekten söz eden de yine Erdoğan iktidarıydı.
Öte yandan Çelik, istediği kadar kendi iktidarlarının ırkçı olmadığını söylesin. Suriyeli mültecilerin sınır bölgelerine yerleştirilmesi amacıyla konutların yapılması ve Suriye Kürtleri ile Türkiye Kürtleri arasında “güvenlik” gerekçesiyle bir tampon bölge oluşturulmaya çalışılması ırkçı bir projedir. Ermeni tehciri ve Erdoğan’ın zamanında yaşlı gözlerle anlattığı Dersim Katliamı gibi iktidarın bugün uyguladığı politikaların dayandığı tarihsel miras üzerinde uzun uzadıya durmaya gerek yok.
Burada Fransa’daki gösterileri Macron diktatörlüğüne karşı meşru ve demokratik bir hak olarak savunan iktidar ve medyasının Türkiye’de her türlü hak eylemini “İktidara karşı darbe girişimi” olarak göstermesini de not etmek gerekiyor.
İster Fransa gibi ülkelerde olduğu gibi artık vatandaş statüsüne kavuşmuş olsun ve ister Türkiye gibi ülkelerde olduğu gibi aradan geçen onca yıla rağmen bırakalım vatandaşlığı “mülteci” statüsüne bile sahip olmasın (Türkiye’deki mülteciler ‘geçici koruma’ statüsünde tutuluyor) yabancı kökenlilerin maruz kaldığı ırkçılık aynı kaynaktan besleniyor: Sınıfsal eşitsizlikten!
Irklaştırılmış sınıfsal eşitsizlik kapitalist sömürü çarkının en önemli dişlilerinden birini oluşturuyor. Burjuvazinin iktidar olan kanadı, yabancı kökenlileri ucuz iş gücü olarak kullanıp emekçileri daha kötü çalışma ve yaşam şartlarına razı etmenin aracı haline getirmeye çalışıyor. AKP sözcülerinin “Suriyeliler giderse ekonomi çöker” açıklamaları bu politikayı çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor. Öte yandan burjuvazinin muhalif kanadı da işçi-emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının kötüleşmesinin nedenini “mülteci/göçmen” işçilere ya da yabancı kökenli vatandaşlara bağlayarak ırkçılığı körüklüyor. Bu iki gerici politika birbirini besliyor ve kapitalist sömürü çarkının devamına hizmet ediyor. Bu yüzden ırkçılığın kimlere karşı yapıldığı (Cezayirlilere, Senegallilere, Suriyelilere ya da Kürtlere) ve nerede ortaya çıktığı (Fransa, Almanya ya da Türkiye) hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ettiği gerçeğini değiştirmiyor.
Irklaştırılmış eşitsizlik sisteminin panzehri ve her milliyetten işçi-emekçilerin insanca çalışma ve yaşam koşullarına sahip olabilmesinin yolu bir burjuva ideolojisi olan ve burjuvazinin çıkarlarına hizmet eden ırkçılığa karşı işçi sınıfın birliğinin sağlanmasından ve halklar arasında kardeşlik köprüsünün kurulmasından geçiyor. Çünkü “yerli” işçi-emekçilerin yaşam koşullarının kötüleşmesinin nedeni “mülteci/göçmen” işçiler değil, sermaye sahiplerinin onların içinde bulundukları zor durumu sömürüyü büyütmek için kullanmalarıdır. Bu nedenle yerli ve mülteci/göçmen işçi-emekçiler ortak çıkarları için birleştikleri oranda burjuvazinin kendi aralarındaki ayrımları kullanmasının önüne geçebilecek ve insanca yaşayabilecekleri ortak bir geleceğe birlikte adım atabileceklerdir.
Fransa’da 17 yaşındaki Nahel’in öldürülmesi sonrasında patlak veren ve beyaz gençler ile emekçilerin de destek verdiği eylemleri aynı zamanda geçtiğimiz günlerde emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkaran Macron rejiminde ifadesini bulan kapitalist sınıfın saldırganlığına karşı emekçi sınıfların bir isyanı olarak okumak gerekiyor.
Fransa’daki eylemlerden korkacaksa Türkiye burjuvazisi ve onun temsilcileri korksun! Irkçılığa ve kapitalist sömürüye karşı yayılan öfke biz işçi emekçiler için yürünmesi gereken yolu gösteriyor.
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34
- Bahçeli’nin açıklamaları, TUSAŞ saldırısı ve Öcalan’ın mesajı 25 Ekim 2024 15:04
- Fethullah Gülen: Emperyalizm ve iş birlikçi gericiliğe adanmış bir yaşam 22 Ekim 2024 04:34
- Irak Kürdistan seçimleri ve bölgesel etkileri 18 Ekim 2024 05:00
- İktidarın "Savaş vergisi" barış ve güvenliği sağlar mı? 14 Ekim 2024 04:51
- 'Cumhur'un eli ve siyasi dizayn 11 Ekim 2024 05:00
- Bölgedeki ateş çemberi ve pergelin sivri ucu 08 Ekim 2024 04:49
- Erdoğan’ın ‘Filistin davası’ ve hamasetin örtemediği gerçekler 07 Ekim 2024 04:57