Hastane kokusu

İş kazası sonucu yatağa mahkum olan İnşaat Ustası Erol Özcan (solda)
Erol Özcan'ın eşi Demet Özcan (sağda)
Fotoğraf: DHA
Yoğun bakımı olan hastane sayısının istisnai olduğu zamanlardı. Mide kanamasından, kalp krizine, kan kanserinden zatürreye, şeker komasından tütün zehri intihar girişimine hastalar on iki kişilik bir odada kalırdı. Dile kolay; refakatçiler ile yirmiyi aşkın kişinin sağ kalma umuduna birlikte sarıldığı, kırılgan ama bir o kadar da dayanışmacı ve sıcak yıllardı. Çıksanız bir sabahçı kahvesine o kadar evsiz bulamazdınız. Yıl, doksanlar…
Birinin midesindeki zehir enjektörle saatlerce yıkanır, oda tütün zehri kokar. Yanı başında bir hastanın sondası patlar, beklemiş idrar kokusu ben de varım der. Beride sürgü üstü defekasyon telaşına yüksek sesli koku eşlik eder. Kim tahmin eder ki son nefesinde bir insanın derin soluk ihtiyacını kusmuk, idrar, feçes, zehir kokularının karşılayacağını!
Tüm bunlar olurken bir kalp aniden durur, iki hasta arası kumaş perde çekilir, elektroşok seslerine eşlik eden insan derisi yanık kokusuna bir komut eklenirdi: Tüm refakatçiler ve yürüyebilen hastalar dışarıya…
O yıllarda ‘hastane kokusu’ diye bilinen bir koku vardı halkın belleğinde: Kan, ter, idrar, gaita, nefes, gözyaşı, insan yanığı ve bir o kadar da ilaçtan müteşekkil. Ama olmazsa olmazı dayanışmaydı…
Her refakatçiye bir sandalye düşmediği yıllardı. Dile kolay; ölümün kıyısında bir yakının yanında günler boyu uykusuz yatağın kıyısında oturmak ya da ortalık çekilince kucak kucağa uyumak: Bir uyanmışsınız kucağınızda ölmüş bir anne, baba, evlat ya da eş…
Kısa sürede bir dayanışma ağı kurardı oda sakinleri. Yaşamın kıyısında anılar, hayal kırıklıkları ve dahi eskimeyen aşklar paylaşılır, umut tazelenirdi. Kimsesiz hastalar sahiplenilir, refakatçiler nöbet usulü birbirlerini idare ederdi.
Daha hasta koğuşuna girmeden koku ile tanı konulabilen yıllardı: Şeker koması aseton kokusu, karaciğer koması ‘ölü fare’ misali koku ile anlaşılırdı. Mide kanamasını kusmuğa sirayet etmiş sindirilmiş kan kokusu ele verir, bir kez koklayan bir daha unutamazdı. Ah o gencecik intihar girişimleri, tütün zehrine bulanmış aşklar ve o kesif koku…
Sağlık alanında insan yaşamına adanmış bir nesli tanımış olmak, yaşamın sunduğu en güzel armağanlardandı benim için. Köy enstitülü olmak neyse sahada, sağlıkçı olmak da öyle bir şeydi o yıllar.
Zamane hastaneleri artık geçmişin ‘hastane kokusu’ ile bağını kopardı. Sağlık hizmet sunumu dahil her şey profesyonelleşti, metalaştı. Konfor geldi, dayanışma sönümlendi.
Geçmişin yaşama adanmışlığı bugünün yeterli kadrolarında vücut bulabilseydi eğer, başka bir Türkiye’ye uyanmış olacaktık sağlık boyutu ile. Umut baki…
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et