09 Temmuz 2023 05:00

Koşullar, sendikaların ayakları üstüne kalkması için de fırsat sunuyor

Seyit Aslan ve Arzu Çerkezoğlunun ön planda yer aldığı, dilim dilim soyuluyoruz pankartlarının bulunduğu kalabalık

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün sabaha karşı yayımlanan Resmi Gazete ile resmen zam yağdırdı.

Memur maaşlarının artırıldığı torba yasa teklifiyle akaryakıttan alkollü içeceklere, motorlu taşıtlar vergisinden tüketici kredilerine pek çok mal ve hizmete zam yapmak tek adam rejimine yetmemiş olmalı ki, Erdoğan cuma günü sabaha karşı yayımlanan Resmi Gazete ile, 6 bin 19 TL olan yurt dışından getirilen telefon harçlarını 20 bin liraya çıkartırken, KDV oranlarını yüzde 18’den yüzde 20’ye, yüzde 8’den yüzde 10’a yükseltti.

Karar kapsamında yargı, noter, tapu, pasaport ve trafik harçlarına kadar pek çok harç ve hizmete devasa zamlar yapıldı.

Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Tek adam rejimi Mehmet Şimşek’i “kurtarıcı” olarak ekonominin başına getirirken sistemin enkazının faturasını halka çıkarmak, yani bu zam ve vergi programını hayata geçirmeyi hedeflemişti. Bunu, Şimşek’in “Rasyonaliteye dönmekten başka çare yok” sözlerine sarılıp “Şimşek’e destek vermeliyiz” diyecek kadar ileri giden muhalif iktisatçılar da sermaye yandaşı muhalefet partileri de biliyordu.

Nitekim bu partiler, Erdoğan’ın imzasıyla yapılan zam kararlarına tepki göstermek için acele etmediler. Tepki gösterme zorunluluğu hissettiklerinde de tweet atmak ya da sözcülerinin rutin açıklamalarının ötesine geçmediler.

SORULMASI GEREKEN SORU:
SENDİKALAR NEDEN MÜCADELENİN BAŞINDA DEĞİL?

Muhalefet partilerinin zamlara, vergilere karşı mücadele edip etmedikleri elbette bir tartışma konusudur ve bu daha çok bu partilerin emekçileri yedeklemelerine karşı mücadelenin parçasıdır. Ama sermayenin ekonomik programları, hele de sistemin yükünün emekçi sınıflara yıkılması söz konusu olduğunda muhalif sermaye partilerinden kıymete değer bir rol beklemek aşırı safdilliktir. Eğer başka niyetleri yoksa!

Burada esas rolü yüklenmesi gerekenler sendikalardır, emek örgütleridir.

Bu yüzden de eğer zamlara, vergilere, daha da genel olarak sermayenin sistemini ayakları üstüne oturtmak için faturayı halka yıkmayı amaçlayan programına karşı mücadele edilecekse burada sorulması gereken soru, sendikaların ve emek örgütlerinin neden mücadelenin başında olmadığıdır.

Elbette son yıllardaki, özellikle de son aylardaki ve nihayet son günlerdeki zam-vergi yağmuru karşısında sendika cenahının tutumu sözcüklerle tarif edilemeyecek kadar kötüdür, berbattır!

Türk-İş, Hak-İş, Memur-Sen, Kamu-Sen gibi en çok üyeye sahip konfederasyonlara bağlı sendikalar son zam ve vergi yağmuru karşısında da iktidarın “arka bahçesi” olarak bu halk düşmanı programın da baş destekçisi durumundadırlar. Sanki bu zam ve vergilerden bu konfederasyon ve bağlı sendikaların üyeleri azadeymiş gibi!

DİSK, KESK, Kamu-İş gibi sendikal konfederasyonların yöneticileri, bazı sendika şubeleri (ve emekli sendikaları) basın açıklamalarıyla bir yandan ücret/maaş zamlarını az bulup öte yandan da vergi ve zam yağmuruna karşı çıkarak işçilerin ve kamu emekçilerinin taleplerini dile getiriyorlar. Ama bugün artık sorun bir grup sendika yöneticisinin emekçilerin taleplerini alt alta sıralayarak kamuoyuna duyurmasının çok ötesindedir. Çünkü bugün asıl ve ertelenemez olan, belki bazılarının daha öne çıkarılarak işçi ve emekçilerin bu taleplerin arkasında birleştirilip harekete geçirilmesidir.

SENDİKALAR İŞ YERLERİNDE ÜYELERİNE TALEPLERİ TARTIŞTIRIYOR MU?

Evet, ülkemizdeki işçilerin yüzde 85’i sendikalara üye değildir; işçilerin üye olduğu sendikaların büyük çoğunluğu iktidarın “arka bahçesi” konumundaki sendikalara üyedir. Kamu emekçilerinin sendikalaşma oranı yüzde 50’nin üstündedir ama orada da durum işçi sendikalarından farklı değildir.

DİSK, KESK, Kamu-İş ise üye sayısı bakımından Türk-İş, Hak-İş ve Memur-Sen’le kıyaslanamayacak düzeyde az üyeye sahiptir.

Elbette burada büyük bir sorun vardır ama konumuza dönersek; “Yöneticilerle alanlara çıkıp emekçilerin taleplerini sıralayan DİSK, KESK, Kamu-İş’in (ve bağlı sendikaların) yöneticileri bu talepleri iş yerlerinde üyeleri arasında tartışmaya açıp onları talepler etrafında birleştirip harekete geçirmeyi amaçlayan bir girişim içinde midirler?​” denirse, ne yazık ki bu soruya evet demek olanaklı değil.

Oysa üye sayısı nispeten az da olsa emekçilerin gerçek talepleriyle alanlara çıkıp mücadele etmek istediklerini söyleyen sendikal konfederasyonlar ve sendikalar harekete geçtiklerinde diğer konfederasyonlar ve sendikaların üyelerinden, sendikasız geniş yığınlardan mutlaka yanıt alacaklardır. Nitekim işçi sınıfının uluslararası ve bizim ülkemizdeki mücadelesi hep böyle, önce bir azınlığın mücadeleyi başlatmasıyla gelişmiştir. Ve mücadelenin genişleyip yaygınlaşması çoğu zaman beklenenden bile hızlı olmuştur. Bu nedenle de DİSK’in, KESK’in, Kamu-İş’in üyelerinin talepler etrafında birleştirilip harekete geçirilmesi, emek mücadelesinin olduğu kadar ülkemizin demokrasi ve özgürlük mücadelesi bakımından da son derece önemli gelişmelerin önünü açabilecektir.

SENDİKALAR ZAYIF OLDUKLARI İÇİN Mİ MÜCADELE EDEMİYOR YOKSA MÜCADELE ETMEDİKLERİ İÇİN Mİ ZAYIF?

İçinden geçtiğimiz ve Evrensel’in sürekli okurlarının bildiği koşullar dikkate alındığında DİSK, KESK, Kamu-İş gibi konfederasyon ve bağlı sendikaları ile her iş yeri ve sektörden ileri işçiler ve mücadeleci sendikacılar;

  • En başta iş yerlerinde üyelerini talepleri etrafında birleştirip harekete geçirmeyi amaçlayan bir tartışmayı açmayı,
  • Mücadeleci sendikacılar; “Sendikamızın üyesi az”, “Yetkimiz yok”, “Bizim iş kolumuzda değil”…demeden sınıfın sözcüsü olarak konuşup tüm diğer sendikaları mücadeleye çekmek için ısrarlı girişimler yapmayı,
  • Yerellerde oluşan sendikal platformlar emek ve demokrasi platformlarıyla ortak girişimlerden kaçınmamayı,
  • Yerellerde emekten yana siyasi partilerle, emek mücadelesinden yana yer alabilecek tüm örgüt ve çevrelerle iş birliği içinde olan bir tutum alarak zorlukları aşan bir mücadelenin önünü açabilecektir.

Yukarıda ara başlıkta sorulan ”Sendikalar zayıf oldukları için mi mücadele edemiyor yoksa mücadele etmedikleri için mi zayıf?​” sorusunun yanıtına gelince şunları söyleyebiliriz: İlk bakışta bu sorunun yanıtı, sendikalı işçi sayısının azlığı ve bu nedenle sendikaların zayıflığı gibi görünür ama sendikaları birer mücadele örgütü olarak görüyorsak sorunun yanıtı değişir. Çünkü bir mücadele örgütü mücadele ederse büyür, etmezse üye sayısı ne olursa olsun etkisi ve itibarı azalır! Bugün Türk-İş ve Hak-İş’in etkisizliklerinin ve itibarsızlıklarının nedeni, mücadele etmeyen merkezler olmalarıdır.

Şimdi koşullar, üyesi az olan sendikalara büyümek ve genel olarak sendikalı işçi sayısını artırmak için de fırsat sunmaktadır. Bunun tek şartı ise mücadele eden sendikaların sınıfın mücadele örgütleri olarak hareket etmeleridir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa