Soru sormak özgürleştirir

Çocuk gelişimiyle ilgili tüm çalışmalar çocukların iki yaştan başlayarak direnme becerilerini sergilemeye başladıklarını ve bunu özerklik kurmak için yaptıklarını gösteriyor. Bir diğer deyişle, direniş çocuklara hiç uzak değil. Çocuklar çok erken yaşta direnebilirler; direnebilmek için okula gitmeleri veya büyüklerden ders almaları gerekmez.

Durum böyle olsa da, Türkiye’yi ve dünyayı kasıp kavuran sağcı/gerici ideolojiler çocukların özerk olma isteklerini ve direnişlerini hep göz ardı ederler çünkü çocuklara tepeden bakarlar. Türlü çeşit kutsallar yaratıp, bu kutsalları insanlığın üzerine çıkaran ideolojiler için bebeklerin her açıdan aciz görülmesi, çocukların yetersiz bellenmesi gayet doğaldır. Bu ideolojiler, her zaman çocukları zararlı düşüncelerden korumak gerektiğini iddia ederler.

Sağcı/gerici ideolojiler çocukları korumak için kitapları yasaklamayı pek severler. ABD’de özellikle Trump döneminde güçlenen aşırı sağcılar, kitaplara yönelik büyük bir sansür kampanyası yürütüyorlar. Bu kampanya bir noktadan yürütülmese de, ana fikir hep aynı: Yeni ve farklı olan düşünceler tehlikelidir! Kutsallaştırılan düşüncelere, dokunulmaz kılınan dogmalara karşı çıkan kitaplar yasaklanmalı; çocuklardan ve gençlerden uzak tutulmalıdır. Bu sansür dalgası bir çığ gibi büyüyor: ABD Yazarlar Derneği tarafından hazırlanan bir rapora göre, 2022-2023 akademik yılı içerisinde kitap yasaklarında yüzde 30 düzeyinde artış oldu.

Sağcı/gericiler kitaplardan korkuyorlar çünkü kitaplarda gerçekler var. Örneğin, Angie Thomas’ın 2017’de basılan “Verdiğin Nefret” (The Hate U Give) başlıklı kitabı, en yakın arkadaşının bir polis tarafından öldürülmesine tanık olan bir genç kızın öyküsünü anlatıyor. Çok beğenilen kitap, 2018’de bir film senaryosuna çevrilmiş. Bu kitabın yasaklanmasını isteyenler ya dilini sakıncalı buluyorlar, ya da ana fikrinin polis karşıtlığı olduğunu iddia ediyorlar. Sokaklarda polis tarafından öldürülen çocuklar ve gençler onları ilgilendirmiyor.

Yasaklanan kitapların güncel sorunlarla ilgili olması da gerekmiyor. Eski ve ünlü birçok kitap da sansürleniyor. Bunlardan biri, 1939’da ABD’de en çok satın alınan kitap olan Gazap Üzümleri. 1962’de Nobel Edebiyat Ödülü alan Steinbeck, kitapta yoksulluk ve büyük zorluklar içinde yaşam mücadelesi veren insanları anlatır. Ama bu acılı öykü bile sakıncalı.

Yasaklanan kitap listesi çok uzun çünkü dogmacı sağcı zihniyet çok korkuyor. Irkçılık eleştirişi içeren kitaplardan korkuyor. Polisin eleştirilmesini istemiyor. Dine, cinsiyetçiliğe, kapitalizme, emperyalizme, militarizme yönelik eleştirilere hiç gelemiyor. Özetle, dogmaların sarsılmasını kesinlikle istemiyor.

Türkiye’de de azdıkça azan yasakçılık da aynı yoldan ilerliyor. Bir yazısında Adnan Gümüş’ün de vurguladığı üzere, üzerine konulan etiket ne olursa olsun (din, gelenek, töre, namus, devlet, bayrak, vatan, güvenlik vb.) dayatılan dogmalar. Bu yolla eleştirel düşünmenin engellenebileceği sanılıyor.

Yasakçılık var olan rejimin sorulardan ne kadar korktuğunu gösteriyor. Doğrusu korkmakta haklılar, çünkü çocuklar soru sordukça özgürleşirler! Her çocuk konuşmaya başladıktan kısa süre sonra soru sormaya başlar ve soru sayısı giderek artar. Eleştirel düşünceyi desteklemek isteyen yetişkinler ve eğitimciler, çocukların sorularını çoğaltmayı ve özgürleştirmeyi hedeflerler. Bu sorular çocukların felsefe ve bilime açılmasını sağlar. Sorular dogmaları yer bitirir.

Felsefe ve bilimden korkanlar, özellikle de dinciler işte bu nedenle eleştirel düşünceyi engellemeye çalışırlar. Dogmacı/dinci zihniyet, her zor soruya yaradılış/yaratan yanıtı vermeye dayandığı için yüzde yüz indirgemecidir; yani basit ve gericidir. Dogmacı/dinci zihniyet dünyanın her yerinde çocukların kitaplardan, filmlerden, gazetelerden kötü etkilendiğini iddia eder; sorun ne olursa olsun, asıl sorunun “ahlaki çöküş” olduğunu söyler. Çöküşü engellemek için “çocukları korumak” gerekir; bu da ancak yasaklama ve sansürle yapılabilir. Özetle, dogmacı/dinci ideoloji, her zaman daha çok dayatma, daha çok din, daha çok zincir demektir.

Türkiye günümüzde dogmacı/dinci ideoloji ve ağır sömürü koşulları altında. Son 23 yılda çocuklara yönelik büyük kuşatma kesintisiz sürdürülüyor; çocuklara kalıp üzerine kalıp dayatılıyor. Bu ağır koşullarda, çocukların soracağı her soru değerli. Her soru bir direnişin kıvılcımı olabilir. Soru sormak ise özgürleşmenin başlangıcıdır. Kalıplar tutsaklıktır; soru sormak ise özgürleştirir.

Evrensel'i Takip Et