09 Temmuz 2023 04:40

Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten?

Sıkılmış yumruklar dan oluşan bir görsel

Görsel: Pixabay

Paylaş

Son yazıda, sol-sosyalistlerin seçim değerlendirmelerinde ağırlıklı yer tutan “Yenilen burjuva muhalefettir” tespitinin, bir tür ‘kendini muaf tutma’ halini de yansıttığını söylemiştik. Böylesi bir hareket noktası oluşturmak, seçime katılan bütün sol sosyalistlerce seçim öncesi dile getirilen “Tek adam rejimine son vermek, faşizmin kurumsallaşmasının önüne geçmek,” vb. iddiaları unutmak, geçiştirmek anlamına da geliyor. Dolayısıyla, farkında olunmadan siyasal aktör olma sorumluluğu da buharlaştırılmış oluyor. Oysa, öncesindeki iddialarla bütünleşmiş bir seçim değerlendirmesi, bütün muhalefet kesimlerini kesen toplam bir başarısızlığın söz konusu olduğu gerçeğini kabul ederek başlayabilir ancak. Belirlenmiş hedefler ile ortaya çıkan sonuçlar arasında epeyce bir mesafe varsa ortada başarısız bir sonuç var demektir. Sosyalistler de dahil, rejim karşısında muhalefet iddiası taşıyan herkese bir pay düşmektedir bu sonuçtan.

Başarısızlığı tespit etmek sadece bir hareket noktasıdır aslında. Kendi eksiklerimizi, kifayetsizliklerimizi, yanlışlarımızı, sıkıntılarımızı mesele yapmak için yola çıkılabilecek bir hareket noktası… Yöntemi böyle kurarsak, burjuva muhalefet açısından söylenebilecek her eleştiri, her söz, sosyalistlerin payına düşen sorular ve sorumluluklar da doğuracaktır.

Bir sol parti yöneticisi, “burjuva muhalefet heyecan uyandırmadı” diyebiliyor mesela. Mesele heyecan ise eğer, “peki siz ne kadar heyecan uyandırdınız?” gibi bir karşı soruyu hesaba katmadıkça, yapılan tespitin ne anlamı kalıyor ki?

Yine, bir arkadaşımız da şunları söylüyor: “CHP, AKP’nin etkisindeki işçi emekçilere yönelmiyor, vitrinine muhafazakar isimleri alarak oradan oy almaya çalışıyor. Bu çıkmazdır…” Doğru tabi ki. CHP yanlış yapıyor. Ama bu eleştiri payımıza şöyle bir soru da bırakmaz mı: CHP’den beklenen, asıl olarak sosyalistlerin, sınıf siyasetinin işi değil midir? Ne kadar yapılabiliyor? Neden yapılamıyor?

İktidar partisinin yüzde 7 gibi bir oy kaybı var. Ama kaybettiğini önemli ölçüde kendi ittifakı içinde tutabildi. Bu sonuçtan burjuva muhalefet mi sorumludur yalnızca? Sol, sosyalist, demokratik güçler AKP’deki “kayıp kaçaklara” asgari ölçülerde de olsa neden adres olamadı, olamıyor? Burada mesele, seçimlerde adres olmak değil elbette. Seçim sonuçları bir ayna sadece. Asıl sorun toplumsal yaşam içerisinde, toplumsal mücadele alanlarında kapsadığın yerle, etkiyle ilgili. Oradaki pozisyonun neyse, seçimlerdeki performansın da o kadar oluyor. Yani? Seçimlerin sandıkta değil de öncesinde, toplumsal siyasal yaşamın bizzat içinde kazanılabileceğine dair denklemi tersinden de kurabiliriz: Seçimlerde karşılaşılan başarısızlık da toplumsal siyasal mücadele içindeki pozisyonunla, düzeyinle ilintilidir. Sevgili Alper Taş’ın “Seçim biz sosyalistlerin ayarını bozuyor” sözü bu bakımdan epeyce ironiktir. Taş, karnından konuşmayan, samimi, en açık sözlü sosyalistlerden biridir. Bu ‘ayar bozumu’ tespitini seçim dönemlerinde yaşanan ittifak tartışmaları üzerinden yapıyor. Oysa biraz daha açık sözlü olmaya ihtiyaç var. Ayarı bozan seçimler değil, tersine, zaten ‘bozuk’ olan ayarlar seçim sonuçlarıyla teyit ediliyor! İşler yolunda gidiyor da seçimler bozuyor değil, yolunda gitmeyen şeyler seçimlerde daha bir somutlanıp göze batıyor.

Açık konuşmak gerekiyor, (TİP’in, öyle ya da böyle gösterdiği özgün ve istisnai performans hariç) Türkiye solunun seçimlerdeki başarısızlığını, ‘esas mücadele alanı seçimler değil, dolayısıyla bizim için seçim kıstas değildir’ şeklinde izah etmeye çalışmak, gerçekçi sayılamaz. Başarısızlık seçimlere özgü değildir aslında, seçim sonuçları ‘olana’ ayna tutmuştur sadece. Durum iç açıcı değildir ve sosyalist hareketin zayıflığı, işçi emekçi kitlelere nüfuz etme kifayetsizliği, yeteneksizliği bakımından handikaplar içermektedir. Bu durumu görmezden gelmek, gerçekliği kabul etmeyip ötelemek olur ki bunun da geleceğe dair ihtiyaç olmadığı açık olsa gerek.

Nitekim seçim sürecinde çokça bahsedilen ‘milliyetçiliğin belirleyici gücü’ konusunun da bu gerçekle ilgisi var. Sol-sosyalist örgüt ve güçlerin hayat içerisindeki yerlerinin giderek daralmakta oluşu, sol siyasetin toplumsal karşılığının da buna bağlı olarak büzülmesi, milliyetçilik de dahil gerici ideolojik hegemonyaların alanını genişletmektedir. CHP’nin bu kadar sağa kırmasının bir nedeni de soldan baskılanmıyor oluşu değil midir?

Söylediklerimizden sol-sosyalist siyasetin doğru şeyler içermediği sonucu çıkarılmamalı elbette. İndirgemeci olmayalım. Mesele, esas olarak içerikten öte biçimlerle, tarzlarla ilgili. Çok önemli bir konu aslında ve burada sadece bir giriş yapmış olalım. Siyaset yapma pratiği, biçim ve tarzları başlı başına bir sorun durumunda. Sadece soldan sola hitap edebilen siyaset dili, üstten çağrılar, yıllardır hiç değişmeyen fabrikasyon bildiriler, ‘sokak mücadelesi’ diye bellenen ve artık gına getirmiş üç beş kişilik açıklamalar, rutin ve geleneksel ajitasyon ritüelleri, keskin sloganist üsluplar, vs… Daha da çoğaltılabilecek bu listedeki bir dizi ‘klişe’ hiç bir karşılık üretememektedir. Seçim döneminde de öncesinde de çokça tanık oluyoruz, megafonlarla sokaktaki insana seslenmeye çalışmak mesela… Bir bakın çekilip paylaşılmış videolara, insanlar nasıl da kayıtsız, ilgisiz gelip geçmektedirler, ‘sesli ajitasyon’ denilen çalışmanın yanından yöresinden. Burada bir metafor olarak kabul edersek megafonla seslenmeyi, sesin desibeli değildir emekçiyi etkileyebilecek olan, sözün etkisi, dokunaklığı, yeri ve zamanıdır. İstediğin kadar emekçinin kulağına sokalım o megafonu, bu gerçeğimizle, sarfettiğimiz sözü duymuyor, duymaz!

Şöyle bir indirgemecilik de pek rahatlatıcı değil maalesef: ‘Önümüzdeki süreç işçi emekçi kitleler açısından dayanma eşiği aşılacak. Emek ve demokrasi güçleri de bu sürecin önüne geçip motor gücü olacak!’ Mutlaka böyle mi olacak? Dayanma eşiğini aşmış işçi emekçi kitleler yok muydu zaten? Dönem dönem uç veren kendiliğinden ivmelenmeler de yaşandı ve fakat sosyalistler ‘motor gücü’ olamadı hiç. O momentlerde gerçekleşmemiş olanların yarın gerçekleşeceğine dair nasıl emin olunabilir ki? Hiç değişmeyen tarz ve söylemlerle, siyaset yapma biçimleriyle devam edeceğiz ve ayağa kalkacak kitleler o güne kadar hiç farkına varmadıkları bizleri keşfedecek! Umarım yanılırız ama bu denli bir iyimserlik gerçekçiliğin ihmali gibi geliyor insana…

Seçimler gerçekliğimizi, değişmeyen ve hiçbir getirisi olmayan rutinlerimizi gözden geçirip sorgulama fırsatı veriyor. Görmezden gelmeyelim. ‘Hep aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek’ kıssasından sosyalistlere daha özgün bir hisse de düşmez, bilelim.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa