11 Temmuz 2023 04:23

Yapılması gereken ‘yapısal reformlar’ değil halkçı bir ekonomi için mücadeledir

Mehmet Şimşek ve Cevdet Yılmaz Katar ziyaretinde

Fotoğraf: AA

Paylaş

Tek adam rejiminin ekonomide yol açtığı yıkımın faturasının halka çıkarılması için bir yandan Mecli’ten “torba yasa” (AKP’ye göre “milli dayanışma yasası”ymış) çıkarılıyor öte yandan da Cumhurbaşkanının kararlarıyla vergi ve zam yağmurunun önünü açan kararlar yayımlanıyor.

Nitekim KDV’lerde yapılan artışların ilk yansıması sigara ve akaryakıtta oldu. Sigaraya paket başına 5 TL zam gelirken benzine litrede 40, motorine 38, otogaza da 13 kuruş zam geldi! Tabii KDV söz konusu olduğunda iğneden ipliğe bütün mallara KDV zammı da dün itibarıyla yansıdı.

Zamlar sadece KDV’lere zam yapılmasıyla da sınırlı kalmayacak. Dolar başta olmak üzere başlıca döviz türleri karışışında TL’nin yüzde 30 düzeyinde değer kaybetmesi de var. Bu değer kaybının enerjiden gıdaya, giyim kuşamdan barınmaya, ulaşımdan eğitime, sağlığa; emekçilerin her alandaki ihtiyaçlarına zam olarak yansıyacağını yaşayarak öğrenmiş bulunuyoruz.

Nitekim, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek imza ile zam yağmuru başlatan kararları sonrasında yaptığı değerlendirmede Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek amaçlarını şöyle açıkladı: “Önümüzdeki dönemde bütçe açığını kontrol altına alarak mali disiplini yeniden tesis etmek suretiyle kamu maliyesi göstergelerinde kalıcı bozulmalara geçit vermeyeceğiz. Cari açığı azaltacak adımları atarak ülkemizin risk primini de düşüreceğiz!”

ŞİMŞEK, YENİ VERGİ VE ZAMLARA DEVAM DEDİ!

Sözlerinin arkasındaki gerçek gözden kaçırıldığında; “Şimşek ne güzel konuşmuş. Ekonomiyi düze çıkarıp enflasyonu kontrol altına alacak, hayat pahalılığını ortadan kaldıracak” diye düşünülebilir. Ancak Şimşek’in bu “Yapacağız” dediği şeylerin arkasında sistemin ekonomik enkazının faturasının halka yıkılması amacı olduğu dikkate alındığında Şimşek’in “rasyonalitesi”ni yapmalarının tek yolu faturayı halka çıkaracak önlemlerdir. “Acı reçete” dedikleri de bu faturadır!

İktidar zaten enflasyona ezdirdiği halk yığınlarını yeni vergiler ve zamlarla bir kez daha ezerken milyarlarına miyarlar katan, bugün de buna devam eden en zenginlere, “kurumlar vergisi”ni artırma dışında bir yük getirmedi. Ki, kurumlar vergisindeki artıştan çok daha fazla destek vererek büyük sermaye sahiplerini üzmeyeceklerini biliyoruz. Çünkü bugüne kadar hep öyle yaptılar.

Bugün de bunu yapıyorlar. Bundan sonra da aynı yolda yürüyeceklerdir. Çünkü “rasyonaliteleri” sermayenin rasyonalitesidir. Onları bu yoldan döndürecek olan ise işçi sınıfı ve emekçilerin kendi talepleriyle sahneye çıkarak sistemin krizinin yükünü reddetmeleridir.

Bunun nasıl olması gerektiğini önceki gün bu köşede tartışmıştık.

LONDRA’YA GİDECEK DİYE GÖREVE GETİRİLEN ŞİMŞEK KÖRFEZ’E GİTTİ!

İktidarın ekonomik programının diğer bir ayağı da “Cari açığı kapatmak” adına, dış sermaye desteğini sağlamaktır.

Erdoğan Rusya, Suudi Arabistan, Katar ve BAE ile yaptığı ve içeriği belli olmayan kimi anlaşmalarla kendisine 14 Mayıs seçimini kazasız belasız atlatacağı bir destek sağlamıştı!

Mehmet Şimşek bu Körfez merkezli dış sermaye akışının ötesine geçerek batılı finans merkezlerinden az çok istikrarlı bir sermaye akışını sağlayacak süper ekonomist olarak tek adam rejiminin ekonomisinin başına getirilmişti. Ama görevi devralan Şimşek ilk dış ziyaretini, yanına Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ı da alarak BAE’ye yaptı. Ziyaretin arkasından BAE ile iş birliğini ilerletecek anlaşmalar yapılacağı açıklandı. Ama görüşmelerin bir anlaşmaya dönüşmesinin sonuçlanmasının Erdoğan’ın önümüzdeki günlerde BAE’ye yapacağı ziyaretle olacağını açıkladılar.

Bu ikili önceki gün de Katar’a gitti. Katar şeyhiyle yapılan görüşmeden sonra Cevdet Yılmaz varılan görüş birliğini “Bugün gerçekleştirdiğimiz ziyaretimizde ele aldığımız yeni projelerin yanı sıra özellikle savunma sanayi ve enerji alanlarında iş birliğimizi derinleştirmeyi hedefliyoruz” diyerek açıkladı.

Açıklamalarda yok ama İzmir Limanının Katar’a satılacağı haberleri çoktan beri ortalıkta dolaşıyordu. Şimşek’in Katar ziyareti öncesinde bu haber ulaştırma bakanı tarafından da doğrulandı!

ERDOĞAN EKONOMİNİN DÜMENİNİ BIRAKMIŞ DEĞİL!

Böylece Şimşek ve Yılmaz’ın BAE ve Katar ziyaretleri sonrasındaki açıklamaları;

  • Şimşek’ten beklenen batılı finans kurumlarının Şimşek’e güvenerek Türkiye’ye kesenin ağzını açacağına dair umutların boşa çıktığını,
  • Körfez ülkelerinin de sonucu Erdoğan’ın ziyaretine bırakarak (Ya da Erdoğan’ın isteği ile bırakarak) aslında Şimşek ve Yılmaz’ın ekonominin başına getirilmesinin ekonominin yönetiminin Şimşek ve ekibine bırakılmadığını,
  • Körfez sermayesinin İzmir Limanı başta olmak üzere BOTAŞ, THY, ÇAYKUR gibi ülkenin önemli firmalarını “batan geminin malları” faslından üç otuz paraya kapatmayı amaçladıklarını göstermekte, övünülen “iş birliğinden” kastedilenin de bu olduğu anlaşılmaktadır.

Körfez sermayesinin özelleştirmeler ya da başka yollardan gelecek olması Erdoğan ekonomisinin derdine çare olmayacaktır. Bu yüzden de Erdoğan eninde sonunda Şimşekli ya da Şimseksiz IMF’nin kapısına gitmek zorunda kalacaktır!

YAPISAL REFORMLARDAN KASTEDİLEN NE?

Muhalefetin ekonomistleri ve siyasetçilerinin Şimşek’e eleştirileri; mallara, hizmetlere ve vergilere yapılan zamları “yapısal reformlar”la desteklememesidir.

Bu eleştiri aslında sadece şimdi değil geçmişte de muhalefetin iktidara yönelik eleştirisidir.

Oysa “yapısal reformlar” denilen uygulamalar emekten, halktan yana önlemler değildir. Tersine IMF’nin Kemal Derviş eliyle uyguladığı “güçlü ekonomiye geçiş programı”ndan biliyoruz ki, bu reformlar aslında karşı reformlardır. Bu reformların başında gelenler şunlardır:

  • Özelleştirme: Ülkenin yer altı ve yer üstü servetlerinin özel sermayeye aktarılması
  • Esnek çalışmanın esas olması: İşçi sınıfının mücadelesinin kazanımı olan kuralların kaldırılarak esnek çalışma yöntemlerinin yaygınlaştırılması
  • Merkez Bankasının bağımsızlığının güvenceye alınması: İktidarların MB’nin imkanlarını kendi siyasi amaçları doğrultusunda kullanılmasının engellenmesi. Ancak bu bağımsızlık tekellerin çıkarlarından bağımsız bir ekonomi politikası anlamına gelmediği gibi, tersine uluslararası tekellere olası siyasi istikrarsızlıklar ve dalgalanmalar karşısında güvence verilmesinin ifadesidir.
  • Kamusal harcamalarda tasarruf: Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi sermayenin gereksiz masraf gördüğü harcamaların önlenmesi amaçlı “reformlar”dır. Ki bu reformlar, sermayenin çıkarları önündeki bütün engelleri kaldırma amaçlıdır.

Bu yüzden de savunulması gereken; sisteme payanda olacak “yapısal reformlar” değil, tam tersine işçi sınıfı ve halkın kazanımlarını savunup halkçı bir ekonomi için mücadeledir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa