Nokta
Fotoğraf: Pixabay
Takvimlere bakmayı sevmiyorum. Mevsimler, aylar hızla akıp gidiyor. Ama ardında bıraktığı acılar hiç eksilmiyor tersine çoğalıyor. Takvimler katledilen insanlarımızın, yok edilen gençlerimizin, yargısız infaz edilen delikanlılarımızın tarihidir de bir bakıma. Bu tarihleri takvimlerde görmek her defasında yüreğimizi yeniden kanatır. Mesela yazıya oturduğumda 10 Temmuz’u gösteriyor takvim. Bu tarih Ali İsmail Korkmaz isimli genç delikanlının güvenlik güçlerince dövülerek öldürüldüğü günü anımsatır bizlere. Baba olarak, anne olarak, kardeş olarak yüreğiniz kanar da kanar elbet. Sonrası bitmez tükenmez. Sivas Madımak’ını, Ankara Katliamı’nı, Susurluk cinayetini, Roboski Katliamı’nı ve de faili meçhul nice cinayeti nasıl unutur insan vicdanı. İçinde yaşamaya çabaladığımız bu zorlu ve tuhaf dönemde diyebilirsiniz ki, vicdanlı olmanın bir kıymetiharbiyesi kaldı mı ki? Hâlâ vicdanlı insanların vicdan taşımayanlardan daha çok olduğuna inanıyorum. Ve bu vicdanlılar er ya da geç vicdansızlardan hesap soracaklar diye düşünüyorum.
Bir ülke hayal edin ki, sabah evinizden çıkıyorsunuz, işinize gideceksiniz. Toplu taşıma araçlarından birine biniyorsunuz. Yolcuların yüzlerinde kederli bir ifade… Çoğunluk suskun, konuşanlarsa çarşı pazardaki pahalılıktan, birbirini izleyen bitmez tükenmez zamlardan laflıyorlar. Kimileri ise patlamaya hazır bir bomba gibi. Kazara bir yeriniz çarparsa üzerinize sıçramaya hazır. Yalnız bu kadar değil, bir de ellerindeki telefonlara gömülmüş dijital bağımlısı gençler var. Eskiden toplu taşıma araçlarında yolcuların bazıları kitap okurdu. Şimdi kitabın yerini telefonlar aldı. Böyle bir dönemde yaşarken bir yandan da düşünüyorsunuz. Eğitimin raydan çıktığı, açlık ve yoksulluğun dar gelirli yurttaşların yakasına yapıştığı, emek getirisinin yok sayıldığı, işçilerin çalışma haklarının patronların iki dudağı arasında kaldığı, işsizliğin günbegün arttığı bu ülkede yalnız varsılların mı dokunulmazlık hakları var? Galiba öyle.
Emperyalist ülkelerde pandemiyle beraber yaşlıların ve emeklilerin sermayeye yük sayıldığı bir döneme geçildi. Hatta yaşlılara ve emeklilere ödenen ücretler devletlere yük sayıldı. Devletlerin mali yüklerini artırdığı konusunda sermaye kesiminde kesin bir yargı oluştu. Adeta yurduna, toprağına ve uluslarına onca hizmet vermiş insanlar devletin parasını yiyen yararsız kimseler olarak görülmeye başlandı. Dünyada yaratılan bu algı üzülerek söylemeliyim ki, ülkemizde de fazlasıyla yer aldı. Nitekim pandemi döneminde Kovid-19’un bir laboratuvar virüsü olduğunu söyleyenlerin gerekçelerinden biriydi bu. Şimdilerde gerçekten tuhaf mı tuhaf, saçma mı saçma bir dünya üzerinde soluk alıp vermeye çalışıyor insanlık. Artık aydınlık, güzel, masmavi bir düş ancak gerçekleri görmekten alıkoyabilir bizi.
Karamsar bir yazıydı biliyorum. Ama her şeyin birbirine karıştığı karamsar bir ülkede başka türlüsü elimden gelmiyor. Yine takvimlere dönelim. (12 Temmuz) bugün yeryüzünün insanlığa armağanı Şair Pablo Neruda’nın doğum günü. Ustanın bir şiiriyle son verelim yazıya. Hilmi Yavuz’un Türkçeye çevirisiyle: “Nokta”
Acılardan daha büyük bir yer yoktur
Bir tek evren var, o da kanayan bir evren.
- Anılara dönmek 22 Ocak 2025 04:01
- Hayata bir de buradan bakalım 15 Ocak 2025 04:31
- Gemici Islığı 01 Ocak 2025 03:00
- Dünden bugüne 25 Aralık 2024 04:04
- Ellerinize ve yalana dair 18 Aralık 2024 03:18
- Eski dostlar 11 Aralık 2024 04:29
- Acılı ve ayıplı günler 04 Aralık 2024 06:35
- Korku üzerine 27 Kasım 2024 04:35
- Sabah esintileri 20 Kasım 2024 04:25
- Kayıp ülkem 13 Kasım 2024 04:05
- Samimiyetinizi sevsinler! 06 Kasım 2024 04:40
- Umut yaprakları 23 Ekim 2024 03:07