En ağır fatura

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel
Kapitalist devletin en temel gelir kaynağını halktan toplanan vergiler oluşturur. Bir ülkenin uyguladığı vergi sistemine bakarak iktidarın hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini ya da kimlerin çıkarlarını koruduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Vergilere ilişkin her karar, aynı zamanda siyasal olduğundan sınıflar arasındaki bölüşümü bir tarafın lehine ya da aleyhine değiştirmesi kaçınılmazdır.
7 Temmuz’da Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararnamesi ile vergi ve harçlarda daha önce görülmemiş şekilde artışlar yapıldı. Temel tüketim ürünlerinde farklı KDV oranları 2’şer puan, harçlar yüzde 50 oranında arttırılarak adeta yeni zam dalgasının fitili ateşlendi. Yeni asgari ücret ve memur maaş artışları daha emekçilerin cebine bile girmeden yüksek vergi artışları ve zamlarla geri alınmaya başlandı.
Türkiye’de vergiler ‘Kimden alınacak’ ya da vergiyi ‘Kim ödeyecek’ sorusu sorulduğunda verilen yanıtın her dönem aynı olması dikkat çekici. Verginin servetten, rant ve faiz kazancından çok tüketim üzerinden dolaylı olarak alınması, vergi yükünün zenginlerin sırtından alınıp halkın üzerine bindirilmesi anlamına geliyor ve vergi gelirlerinin asıl kaynağının yoksul emekçiler olduğunu net bir şekilde gösteriyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in sık sık vurguladığı ‘mali disiplin’ ve ‘Verginin tabana yayılması’ sözlerinin ne anlama geldiğini geçtiğimiz hafta vergi ve harçlara yapılan artışlardan sonra başlatılan ‘zam dalgası’ sonrasında gördük. Sermaye, faiz ve rant üzerinden elde edilen kazançlara envai çeşit vergi istisnası uygulanırken, geçimini zor sağlayan milyonlarca insanın en çok tükettiği ürünlerin vergilerinin insafsız şekilde arttırılmasına karşı gösterilen tepkilerin niteliği ve zayıflığı iktidarı ziyadesiyle memnun etti.
Seçimi finanse etmek için ülke tarihinin en maliyetli seçim ekonomisini uygulayan iktidar bütçe açığını göz göre göre adeta bir kara deliğe çevirdi. İki yıl süreyle uygulanan ‘yeni ekonomi modeli’ ve son olarak dev seçim ekonomisi uygulamaları üzerinden oluşan ağır fatura, daha önce görülmemiş bir yoğunlukta KDV ve ÖTV artışları ile vatandaşın sırtına yüklenmiş durumda. Üstelik bu durum daha başlangıç. Önümüzdeki aylarda dolar kuru kaynaklı üretici maliyeti artışlarının tüketiciye hissedilir şekilde yansıtılması bekleniyor.
Vergileri artırarak yanlış ekonomi politikaları sonucu oluşan dev bütçe açığını kapatmaya çalışmak göz göre göre yaratılan ekonomik enkazın yükünün tamamen halkın sırtına yıkılması anlamına geliyor. Vergilerde ve harçlarda yapılan son artışlar, TÜİK tarafından düşük açıklanan resmi enflasyon oranının üzerinde olduğu için önümüzdeki aylarda enflasyonun yeniden yükselişe geçmesi ve hayat pahalılığının artması şaşırtıcı olmaz.
Türkiye gibi az gelişmiş kapitalist ülkelerde uygulanan vergi politikaları doğrudan vergilerden mümkün olduğunca uzak dururken, ağırlıklı olarak herkesin eşit oranda ödediği dolaylı vergiler üzerinde yoğunlaşması, nüfusun büyük bölümünü kaçınılmaz olarak olumsuz etkiliyor.
Ülke tarihinin en ağır ve kapsamlı vergi düzenlemelerinin büyük sermayeye, faiz ve rant gelirlerine dokunmaması, doğrudan orta ve alt gelir grubunu hedef almasında şaşılacak bir şey yok. Şaşırtıcı olan vergi artışları ve zamların doğrudan muhatabı olanların sesinin yeterince çıkmaması, sendikalar, emek ve meslek örgütlerinin kendilerinden beklenen adımları zamanında atmaması. Bu durumun sürmesi halinde bugüne kadar oluşan ve yakın gelecekte oluşacak faturanın yeni vergi artışları ve yüksek enflasyon üzerinden tekrar tekrar halkın sırtına yıkılması kaçınılmaz olacak.
Evrensel'i Takip Et