13 Temmuz 2023 05:00

Direnç ille de direnç!

İzmir 1 Mayıs'ı

Fotoğraf: Aliye Ceylan/Evrensel

Paylaş

Genel bir tanımlamayla söylenirse, devrimci ‘cephe’de yer alan kişi, grup ve partilerce döneme ilişkin olarak yapılan analizlerin hemen tümünde, halk kitlelerinin önümüzdeki dönemde çok daha kapsamlı siyasal-sosyal ve iktisadi saldırılarla yüz yüze geleceği; daha kötü yaşam koşullarıyla karşı karşıya kalacağı belirtilerek buna karşı mücadelenin önemine işaret edilmektedir. Sistematik gerici, faşizan ve Siyasal İslamcı saldırılara sahne olan içinde bulunduğumuz dönemde, bu saldırıların güçlü bir yönü olarak bir deformasyon, dejenerasyon, çürütme ve moralmen çökertme politikası ve kültürünün de egemen kılınmaya çalışıldığına da bu analizlerin bazısında değinilmektedir. Bunlar bir karşı duruşu da gerekli kılan ‘ortak yargılar’ ya da vargılardır.

İktidar gücünün sağladığı olanakları, karşı devrimci ve halk düşmanı bilgi ve deney birikimiyle kullanma yeteneği gösteren güncel yönetim, deprem gibi on binlerin can verdiği, yüzbinlerin evsiz kaldığı, yoksulluğun ve konutsuzluğun girdabına atıldığı bir durumu bile, ciddiye alabileceği bir tepkiyle karşılaşmadan atlatabildiğini gördü. 7 milyon aileye “sosyal yardım yapıldığı” belirtiliyor. 9.5 milyon emekli 7.500 liraya talim etme durumunda. CHP tarafından yapılan açıklamaya göre hane halkı borcu Haziran ayı sonu itibariyle 2 trilyon 211 milyar liraya yükselmiş durumda. Türkiye’nin büyük zenginleri kârlarını 2021’de yüzde 137; 2022’de yüzde 245 oranında artırdılar. 2021 net kâr toplamı 157 milyar; 2022 net kâr toplamı 545 milyar 138 milyon oldu. Yoksullar ise daha da yoksullaştılar. Zamlar birbirini izliyor ve izleyecek. Düzene tepkisi giyim-yaşam biçimi sınırlarında kalan sanatçılara dahi yasak konabiliyor. Polisiye saldırılar sistematik şekilde sürdürülerek ilerici-devrimci muhalif birey, topluluk ve partiler yıldırılmaya ve teslim alınmaya çalışılıyor.

Bunlar işin bir yanı; devamı devlet kurumlarında örgütlü oldukları artık gizlenmeyen tarikat-cemaat holdinglerinin ülke içi ve uluslararası alanda “köle avcılığı” dahil, bir halk sözüyle enva-i çeşit entrikalarıyla getiriliyor. Brezilya’dan çocuk kaçırıp tarikat evlerinde devşirme köleler olarak yetiştirilmeye çalışıldığı haberleri gazetelerde yer aldı. Afganistan, Sudan, Malezya, Bangladeş, Pakistan, Yemen, Irak ve Suriye’den akın akın gelmelerine yolların açık tutulduğu genç insanların bir yandan ucuz işgücü olarak kullanımı, diğer yandan “İslamın savaşçısı” olarak devşirilmesi plan ve politikası da ara-ara sözü edilir gelişmeler arasındadır. Bir yandan “yerli-milli” vaazıyla kitle avcılığı yapanlar, diğer yandan ülke kaynaklarını Körfez ülkelerinin petrol kralları-sultanlarıyla emperyalist büyük güçlere peşkeş çekmektedirler. NATO’nun ‘sivri kılıcı’ olmayı yetmiş yıldır sürdürenlerin, öyle kimilerinin, aktüel kimi pragmatik ilişkilere bakarak ileri sürdükleri gibi, kolayca “Rusçu” olmadıkları da ayan-beyandır. Ukrayna’daki savaşa, savaş araçları vererek dahil olan, Suriye’de toprak ilhakına girişerek yerel yönetimler oluşturan Erdoğan yönetimi, kitlelerin birbiri ardına yapılan ve devam edeceği de gizlenmeyen zamlara karşı olası tepkilerini önlemek için, yeni bir manevra süsü de vererek “AB’ye kabul edilme isteğini” yeniden piyasaya sürdü. ABD ve NATO’nun Rusya’yı çevreleme stratejisinde yer alarak İsveç’in de NATO’ya alınmasına onay veren Erdoğan, yönetiminin ABD’nin istemlerine boyun eğişini güya bu manevrayla örtmüş olacak!

Eklenebilecek yığınca başkaca gelişme ve olgusal etken, içeride ve dışarıda giderek sertleşecek bir dönemi işaret ediyor. İşçi emekçi kitleleri bu durum ve gelişmelerden rahatsız olsalar da, henüz bir kent, bir sektör, bir bölge ve giderek ülke ölçeğinde ortaya çıkan bir tepkinin olmadığı koşullarda, ileri işçi-emekçilerin, mücadeleye uyanmış gençlerin ve mücadele saflarında bir araya gelen kadınların tutumu; yani ileri kesimlerle daha geriden gelen ve ellerindekini de kaybetme korkusuyla ikircikli davranan kesimlerin ilişkisi, gelişmelerin yönü ve ivmesi açısından önem taşıyor. Burjuva düzen partilerinin emekçilerin talepleri için mücadele etme beklentisi yanılgıdan ibarettir. Bu mücadele ancak ileri örgütlü kesimleri başta olmak üzere emekçilerin kendileri tarafından yürütülebilir.

Mücadeleci tutum sadece kitlesel tepkilerin örgütlenmesi için yapılacak çalışma açısından önem taşımıyor. İçinde bulunulan durum ve dönem koşullarının oluşturduğu ve gerekleri yerine getirilmez ise eğer, tahrip edici-yıkıcı etkileri giderek artacak olan dağıtıcı-çürütücü, deforme edici eğilim, anlayış ve tutumlara karşı direnç açısından da tayin edici önem taşıyor. Devrimci sosyalist anlayış terkedilmediği sürece, mücadelenin hiçbir safhasında, mücadele ve onun gereği olan örgütlenmeye dair hiçbir şey kendiliğindenliğe bırakılamaz. Kitlelerin ileri kesimlerinin direnci ve daha geriden gelenlerle ilişkilerinin daha ileriden kurulabilmesi açısından da birleşik devrimci direnç tutumuyla kişi, grup, topluluk ve örgütlerin davranışı önem gösterir. Bu ama diğer yandan, karşı devrim güçlerinin, toplumsal koşullardan da güç alarak dayattıkları dağıtıcı-çürütücü-teslim alıcı ideolojik-kültürel ve siyasal saldırıları püskürtebilmek için örgütsel-politik zaaf ve eksikliklerin giderilmesini zorunlu kılıyor. Bu ikisi birbirini güçlendiren, başarılamadığında da zaaf ve eksikliklerin olumsuz etkisini artıran birbiriyle bağlı unsurlardır. Zor zamanlar devrimci dirençle ve safların sıklaştırılmasıyla aşılmıştır. Uluslararası ve ülkede sınıf güç ilişkileriyle de bağlı olan, ancak sadece ve sadece onunla açıklanamayacak sorun ve zorlukların aşılması da, sürecin gelişmeleri ve olgularından çıkarılan derslerin öğreticiliği ve desteğinde mücadeleci tutumla aşılacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa