14 Temmuz 2023 04:57

Türkiye ve dünya

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

AKP iktidarı içeride işçi ve emekçi halka yönelik ekonomik ve politik saldırısını tam hız devam ettiriyor. Seçimler sonrasında yapılan bazı değerlendirmelerde Erdoğan iktidarının seçimleri kazanmasına rağmen özellikle ekonomide halkın yaşamını daha da zora sokacak adımları hemen atmayacağı, yaklaşan yerel seçimler nedeniyle kontrollü gideceği yönünde değerlendirmeler yapılıyordu. Ama ekonominin içinde bulunduğu çöküntünün boyutu vakit kaybedilmesine izin vermeyecek boyuttaydı ve iktidar zamları ve vergileri peş peşe bindirirken maaş ve ücretleri de yoksullaşmayı hızlandıracak bir sınırda tuttu. Bu durum işçi ve emekçiler arasında hoşnutsuzluğu ve mücadele eğilimlerini daha artıracak ve yaygınlaştıracaktır.

Erdoğan iktidarının halka yönelik ekonomik saldırısı, politik alanda da saldırıların kapsamının genişleyerek şiddetlenmesini de beraberinde getirdi. TELE 1’in Genel Yayın Yönetmeni, Gazeteci, Aydın Merdan Yanardağ uydurma bir suç yaratılarak tutuklandı. Diyarbakır’daki gazetecilerin tutukluluk halleri ancak 13 ay sonra ve adli kontrol uygulamasıyla kaldırıldı. Artık 14 yaşındaki çocuklara da cumhurbaşkanına hakaretten ceza verilebiliyor. Gerçekleri dile getiren görsel ve yazılı basın üzerindeki baskı yoğunlaşıyor. Zamları, politik baskıları protesto edenlere yönelik saldırılar artan bir hızla devam ediyor. Festivaller yasaklanıyor, sanat sergileri basılıyor, çocuklar dinsel eğitim almaya zorlanıyor. İktidarın hedefi, suskun, uyuşuk, boyun eğen, sadaka niteliğinde yardımlara el açan bir halk yaratmak. Rüzgar ekiyorlar ama fırtına biçecekler.

İçeride bunlar yaşanırken uluslararası planda da önemli gelişmeler yaşandı. Vilnius’taki NATO zirvesi bir savaş örgütü ve dünya jandarması olan NATO’nun dünya çapında kışkırtmalara ve çatışmalara yol açma konusunda “kararlı” davranacağını bir kez daha ilan etti. Ülke basınının her ne kadar Türkiye’nin İsveç’in üyeliği konusunda tutumu öne çıkmış olsa da bu konu zaten zirve öncesinde ikili görüşmelerle çözüme kavuşturulmuştu. Erdoğan’ın iç politikada prestij kazanma ve güç toplamaya yönelik demagojik çıkışları ABD’li ve Batılı emperyalistler karşısında sona erdi ve ayaklar suya erişti, demagoji bitti, gerçekler egemen oldu. Arada bir yaramazlık yapmasına izin verilen, uslu ve söz dinleyen çocuk İsveç’in NATO’ya kabulünün altına imzasını attı, dış ve iç politikadaki sayısız dönüşlerden birisi daha gerçekleşti.

Son NATO zirvesinin en önemli konularından birisi uzak doğudan dört ülke liderinin de NATO toplantısına katılmasıydı. Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda ve Avustralya da toplantıya çağrıldı ve Çin ve Rusya’yı kuşatma üzerine stratejiler için adımlar atıldı. NATO bildirisinde Çin açıkça saldırgan politikalar uygulamakla suçlandı. Zaten Ukrayna üzerinden Rusya ile savaşan NATO, benzer saldırgan politikalarını Çin’e karşı da uygulama konusunda kararlılık gösterisinde bulundu. ABD emperyalizminin Tayvan konusundaki Çin’e karşı son dönemdeki kışkırtıcı politikaları hatırlandığında, bu son adımın gösteri olma niteliğinden fazlasını ifade ettiğini, Avustralya’yı nükleer denizaltılarla donatacak anlaşma ile girilen yolda ilerleneceğinin kararlılıkla bir kez daha ilan edildiğini vurgulamak gerekir.

NATO’ya son katılımlarla Baltık Denizi bir NATO gölü haline geldi. Uzak Doğu ve Pasifik’te atılan adımlar orada da Çin’e ve Rusya’ya karşı bir kuşatmanın yürütüldüğünü gösterdi. ABD’nin Karadeniz’i de bir NATO gölü haline getirmek istediği bir sır değil. Bütün bu adımlar atılırken Rusya ilk tepkisini Medvedev üzerinden verdi. Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Medvedev, NATO’nun Ukrayna’yı daha fazla silahlandırma adımını sert bir şekilde “Bu bir çıkmaz sokak. 3. Dünya Savaşı yaklaşıyor” ifadesi ile değerlendirdi. Bu çılgınca silahlanma, kışkırtma ve kuşatmanın sürecin bir anında daha büyük kapışmalara dönüşeceğini öngörmek için zaten kahin olmak gerekmiyor. Tarihin kanıtladığı gerçek şu ki; emperyalistler silahları müzelere koymak için üretmiyorlar.

Ülkede ve dünyada bugün görünen politik tablo kalın çizgileri ile böyle. Emperyalist burjuvazi uluslararası planda attığı bu saldırgan adımları tek tek ülkelerde iç gericilikleri güçlendirerek, cephe gerisini sağlama alarak sürdürmek istiyor. Avrupa ülkelerinde mültecilik ve yabancı karşıtlığı temelinde gerici, faşist hareketler teşvik ediliyor, destekleniyor, onlara iktidar, ya da koalisyonlara katılma yolu açılıyor. Erdoğan iktidarı da dini kullanarak, “milli ve yerlilik” demagojilerine sarılarak kitle temelini sağlama alma peşinde. Bütün bu gelişmeler tek tek ülkelerde ilerici ve devrimci güçlere büyük sorumluluklar yüklüyor. İşçi sınıfının ve emekçi halkların mücadelesini ilerletmek daha fazla sorumluluk ve inisiyatif almaktan, daha büyük bir enerji ve yetenekle çalışmaktan geçiyor. Emperyalist saldırganlığı, savaşları önlemenin, büyük sermayenin iktidarını devirmenin başka bir yolu bulunmuyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa