14 Temmuz 2023

NATO, 15 Temmuz ve Erdoğan'ın rotası!

Tek adam rejiminin başlangıç noktası olan 15 Temmuz darbe girişimi, yarın 7 yılını  dolduracak. Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta düzenlenen NATO liderler zirvesinde ABD Başkanı Biden ile görüşen Erdoğan, 2016’daki darbe girişiminin hemen ardından bu girişimin “üst aklı” olarak ilan ettiği ABD ve arkasındaki güç olarak gösterdiği NATO’yla yeni bir sayfa açmaya hazır olduğunu söylüyor.

Aradan 7 yıl geçtiği halde 15 Temmuz darbe girişimi konusunda bu darbe girişimiyle ilgili ihbar aldıktan sonra Genelkurmay karargahında görüşme yapan Dönemin MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın bu girişimi engellemek yerine neden her şey normalmiş gibi davrandığı başta olmak üzere yanıtlanmamış birçok soru bulunuyor. Ancak bu sorular, darbe girişimini eniştesinden öğrendiğini söyleyen Erdoğan başta iktidar temsilcileri tarafından engelleniyor. Çünkü Erdoğan, “Ne istediler de vermedik” dediği ve iktidarı 11 yıl boyunca birlikte paylaştığı Gülenciler/FETÖ’nün darbe girişimiyle ilgili gerçeklerin araştırılmasının bu süreçte kendi iktidarının rolünü ortaya çıkaracağını biliyor ve bunun önüne geçmeye çalışıyor.

15 Temmuz darbe girişimi karşısında ABD ve NATO’nun aldığı pozisyona geçmeden önce şu noktaya işaret etmek gerekiyor: Ukrayna savaşından sonra daha görünür hale gelen emperyalist güçler arasındaki egemenlik/paylaşım mücadelesi, bu mücadelenin devam ettiği alanlardaki bölgesel aktörlere bunu kendi çıkarları temelinde kullanmak üzere sınırlı da olsa manevra yapabilme olanağını sağladı. İktidar sözcüleri ve medyasının “Erdoğan’ın başarısı” olarak propaganda ettikleri pozisyonun arka planında bu gerçek bulunuyor -ki, Erdoğan en son Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği konusunda yaptığı manevra ve pazarlıklara rağmen kendi iktidar ve temsil ettiği tekelci güçlerin çıkarları temelinde ciddi hiçbir kazanım elde edemedi. Çünkü pazarlıkları, pazarlık yapan güçler arasındaki güç dengesi belirliyor ve daha önce kabul etmeyeceğini ilan ettiği İsveç’in NATO üyeliğini onaylaması, aslında Erdoğan’ın manevralarının da sınırlarını gösteriyor.

Kaldı ki, Erdoğan’ın ABD (AB) ve Rusya (Çin) arasındaki egemenlik mücadelesinin yarattığı dengeler üzerinden bazı manevralar yapması “siyasi ustalık” ise, herhalde ABD’nin uydusu olarak bilinen S. Arabistan’ın Rusya ve Çin ile ciddi çıkar ilişkileri kurmasını sağlayan veliaht prens Muhammed bin Selman’ı “siyasi deha” olarak görmek gerekiyor!

Peki, ABD ve NATO’nun 15 Temmuz darbe girişimi karşısındaki pozisyonu neydi ve bugün Erdoğan’ın bu güçlerle yeni bir sayfa açmak istemesi ne anlama geliyor?

ABD ve NATO’nun 15 Temmuz darbe girişimi karşısındaki pozisyonunu anlamak için öncelikle Erdoğan ve Gülencilerin 2000’li yılların başlarında ABD ve Batı’lı emperyalistlerin bölge politikasıyla bağlantılı olarak iktidara geldiğini/getirildiğini akılda tutmak gerekiyor. Erdoğan ve Gülenciler siyasi rakiplerini tasfiye etmek ve iş birliği halinde bulundukları sermaye gruplarını güçlendirmek için hamleler yaparken bu batılı güçler tarafından destek gördüler. Bu güçler, bugün “despot/diktatör” dedikleri Erdoğan kendisine bu yolu açan hamleleri yaparken onu “Türkiye’nin gerçek demokratı” ilan ediyorlardı.

Erdoğan ve Gülenciler kendi rakiplerini tasfiye ettikleri oranda kendi aralarındaki iktidar mücadelesi de görünür hale geldi. İran’la ilişkiler ve Gülencilerin MİT operasyonu, İsrail ile ilişkiler konusunda Gülencilerin Erdoğan’dan farklı tutum almaları, Suriye savaşında IŞİD ve Nusra ile ilişkilerin ABD’nin çıkarlarına dokunmaya başlaması ama Erdoğan’ın bölgesel emelleri temelinde bu ilişkileri sürdürmesi gibi gelişmeler Erdoğan ve Gülenciler arasındaki iktidar mücadelesinin hızla ilerleyip keskinleşmesine ve bir darbe girişimine sahne olmasına yol açtı.

ABD ve NATO’nun ordu içindeki dayanakları oldukça sınırlı kalan ve etkisiz bir girişim olarak kalan 15 Temmuz darbe girişimini desteklediklerine dair hiçbir somut veri bulunmuyor. Ancak bu güçlerin Gülencileri kendi politikaları için daha kullanışlı gördüklerine de şüphe yok. Zaten Gülenciler de bu nedenle Erdoğan yönetimi ile ABD ve NATO arasındaki makasın açılmasını darbe girişiminin dayanağı haline getirmeye çalıştılar ama başarısız oldular.

Erdoğan da nasıl her sıkıştığında “Normalleşme” adı altında kendi pozisyonunu koruyabilmek için karşıt güçlere taviz verme politikası izlediyse o dönem de Suriye sahasında karşı karşıya olduğu Rusya’ya yanaşarak ABD ve NATO’yu dengelemeye çalıştı. Şimdi ise, ekonomik sıkışmışlık ve siyasi manevra alanının daralmaya başlaması karşısında kendi iktidarını desteklemeleri karşılığında ABD ve NATO’ya daha fazla hizmet etme, onların politik eksenine daha fazla bağlanmayı vadediyor.

Burada kısaca özetlenen gelişmelere bakarak şu sonuçları çıkarabiliriz: 15 Temmuz darbe girişimi, iktidarı paylaşan emperyalizm iş birlikçisi iki gerici güç arasındaki egemenlik mücadelesinin bir sonucuydu. Bu nedenle darbe girişiminin bastırılması “demokrasi bayramı” ilan edilse de darbeyi bastıranlar ülkeyi demokrasiye değil, dikta rejimine götürdüler.

İkinci olarak, emperyalistlerin iş birlikçi bölge gericilikleriyle ilişki ve tutumlarını bu güçlerin kendi çıkarlarına ne kadar hizmet edip etmediği belirliyor. Bu nedenle ABD ve NATO’nun, Erdoğan’ın yeni sayfa açma önerisine nasıl bir yanıt vereceğini yine Erdoğan’ın onların politik eksenlerine bağlanma yönünde atacağı adımlar gösterecektir.

Açıktır ki bu politikadan Türkiye halklarının lehine çıkartılabilecek bir ‘övünç’ de yoktur.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et