Bizden çaldıklarınızı geri verin
Fotoğraf: Evrensel
15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminin üzerinden yedi yıl geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Allah’ın lütfu’ olarak nitelendirdiği darbe girişiminin iktidar tarafından kullanım değeri devam ettiği için döneme dair birçok kritik soru karanlıkta bırakılıyor. Gülen Cemaati ise, AKP iktidarının bu darbe girişimini iktidarını tahkim etmek ve muhalefeti derdest etmenin enstrümanı haline getirmiş olmasının sağladığı avantajla, kendisini de mağdur gösterme gayretini sürdürüyor.
Cemaat, darbenin faili değil, mağduru olarak davranmayı hakim bir strateji olarak benimserken, o cenahtan çok az isim görece farklı eğilim gösterdi. Zaman gazetesinin İstanbul’daki haber merkezinde gazeteciliğe başlayan ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yurt dışına çıkan gazeteciler arasında yer alan Ahmet Dönmez, kendi adını taşıyan sitesinde, “Cemaat, içeriden adım adım 15 Temmuz’a nasıl sürüklendi?” başlığıyla kaleme aldığı uzun dizide, darbe girişiminde yer alan birçok kilit isme yer verirken, bazılarına sorduğu soruları ve aldığı yanıtları da paylaştı. Dönmez, dizinin 28 Ekim 2021 tarihli son bölümünde şu saptamayı yapıyordu: “Erdoğan’a ‘bastırabileceği’ bir ‘darbe’ lazımdı; Cemaate de
Erdoğan’ı indirecek herhangi bir şey… Bu bence artık çok net.”
Kendi saptamalarımızla devam edelim. 15 Temmuz darbe girişimi Gülen Cemaati açısından bir sapma değildi. Kendisini dini alanla sınırlamış, politika, iktidar ve mal mülkle arasına mesafe koymuş bir ‘hizmet hareketi’ hiç olmadı.
Şule Gürbüz’ün iki ciltlik harika romanı Kıyamet Emeklisi’nde Gülen’in memleketi Erzurum önemli bir yer tutuyor. Romanın temel kahramanlarından Melami Piri Hilmi Baba’nın, iktidar, mal mülk gibi şeylerle arasına koyduğu mesafe ve yaşam felsefesi, romanın baş kahramanı Aziz’i bir ömür boyu etkisi altında bırakıyor. Kuşkusuz kurmaca bir romandan bahsediyoruz. Ancak yine de Gülen ile Hilmi Baba’yı, Erzurumlu iki dini kişilik olarak karşılaştırmaya kalksanız araya efsanevi bir fark çıkıyor.
Gülen, bir üyesi olduğu Komünizmle Mücadele Derneğinden itibaren dini, politikanın içinde düşünmüştür. ABD’nin Sovyetler Birliği’nde temsilini bulan ‘kızıl tehdidi’, yeşil bir kuşakla çevreleme politikasının Türkiye’deki ayaklarından biri olan Komünizmle Mücadele Derneği gibi yapılanmaların ardından, ABD’nin radikal İslam’ı bölgesel çıkarları bakımından bir tehdit olarak görmesiyle birlikte yöneldiği ‘Ilımlı İslam’ formülü içinde yine Gülen’in stratejik bir pozisyonu oldu. Ortadoğu üzerine kurduğu stratejilerle tanınan ve 1961-1987 yıllarında CIA’in etkili pozisyonlarında yer alan Graham Fuller, bir dönem Müslüman Kardeşler’i bir dönem de “Gülen hareketini” Ilımlı İslam modeli çerçevesinde desteklenmesi gereken akımlar arasında saymıştı.
15 Temmuz darbe girişimi sürecine gelen dönemde, ABD’nin özellikle bölge politikasındaki taktik hattında AKP ile sorunlar yaşadığı hatırlandığında, bu darbe girişiminin ABD politikalarıyla uyumlu bir karakter taşıdığı açıktır.
Erdoğan da bir dönem iktidarını paylaştığı Gülen’in ilişkiler silsilesine hakim olduğu için darbenin ABD ayağını sürekli vurgularken, zaman içinde ABD ile sorunlu ilişkisini onarıp, Gülen’in iadesi talebini güncel tutmayı tercih ediyor. ‘Onu sevme, beni sev’ ekseniyle sınırları belirlenen bir ‘milli politika’(!)
Aslında bu, AKP’nin kendini kurma biçimiyle de örtüşen bir politikadır. Diğer yandan 15 Temmuz’un içeride örgütlenme dinamiklerine dair bugüne kadar çeşitli yorum ve analizler yapıldı. Yedi yıllık bir zaman, içinde yer alan aktörlerin güncel pozisyonları sıcaklığını koruduğu için tüm detayların ortaya çıkması bakımından henüz erken sayılabilir. Zaman içinde darbenin örgütsel bağlamına dair fotoğrafı detaylarıyla daha net görmemiz mümkün olacak.
Darbe girişiminin iktidar cenahı açısından anlamı ayrıca önemli. Çünkü AKP, tüm siyasal alanı kendi etrafında kurma ve muhalefetin diri unsurlarını ezmek açısından 15 Temmuz’u bir bahane olarak kullandı ve kullanmaya devam ediyor.
Tam burada TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un, 10 Temmuz 2023 günü Sabah gazetesinde ‘Darbelerin en alçağı 15 Temmuz’ başlığıyla manşet olan açıklamalarına bakalım. Kurtulmuş, Gazeteci Yavuz Donat’a yaptığı açıklamalarda “Hem milli iradeden ve demokrasiden söz edeceksiniz hem de milli iradenin merkezi Büyük Millet Meclisine bomba atacaksınız” diyor.
Numan Kurtulmuş, darbe girişiminin gerçekleştiği dönemde Başbakan Yardımcısı görevini yürütüyordu ve medya alanı ile ilgili kurumlardan da sorumluydu. Darbe girişiminin ardından çıkarılan 27 Temmuz tarihli 668 sayılı KHK çerçevesinde; ulusal çaptaki CihanHaber Ajansı dahil olmak üzere toplam 3 haber ajansı; 3’ü ulusal, 1’i çocuk kanalı (Yumurcak TV) olmak üzere toplam 16 TV kanalı, 23 radyo kanalı, ulusal nitelikli Millet, Bugün, Meydan, Taraf, Zaman, Today’s Zaman gazeteleri dahil olmak üzere toplam 45 gazete, 15 dergi ve 29 yayınevini kapattı.
Ancak, o süreçte uygulamaya sokulan OHAL’in darbe ile mücadeleyi amaçladığı söylense de, Cemaat ile birlikte anılan basın kurumlarıyla sınırlı kalınmadı. 29 Eylül 2016’da, yine OHAL kapsamında çıkarılan bir başka kararnameyle Hayatın Sesi Televizyonu ile İMC’nin aralarında bulunduğu 12 televizyon kanalı ve 11 radyo kanalı kapatıldı. Ardından 29 Ekim 2016 yılında çıkarılan bir başka kararname ile 1991 yılından beri yayımlanan sosyalist kültür dergisi Evrensel Kültür’ün de aralarında olduğu bir dizi başka kapatmalara tanıklık ettik.
Televizyon kanallarımızın kapılarına mühür vuruldu, bir kanalın yayın yapmasını mümkün kılan ne varsa el konuldu. Kararname ile çöküldü demek daha doğru.
Yeniden soralım: 15 Temmuz darbe girişimi gecesi darbeye karşı yayın yapmış olan ve Cemaat ile uzaktan yakından ilgisi olmadığını dünya alemin bildiği bu kanallar neden kapatıldı? O dönem basın alanı ve ilgili kurumlardan sorumlu başbakan yardımcısı olan Numan Kurtulmuş bugün TBMM Başkanı sıfatıyla 15 Temmuz’a karşı açıklamalar yapıyorsa, o darbeyi bahane ederek, ilgisiz bir sürü basın organının hukuksuzca kapatılması ve mallarına çökülmesine dair de konuşmalıdır.
Talebimiz açık: Bizden çaldıklarınızı geri verin!
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00
- ‘Yerli ve milli muhalefet’ tuzağı 07 Ekim 2024 05:13
- Bu sadece bir İsrail savaşı değil 30 Eylül 2024 05:00
- Savaş satanların yarışında söz sahibi olmak... 23 Eylül 2024 05:00
- Önce ölüm fermanını imzaladı, sonra kurbanıyla kağıt oynadı 16 Eylül 2024 05:30
- Çürüyen sınıfın adaletine karşı… 09 Eylül 2024 05:35