15 Temmuz 2023

Bitemeyen darbe

15 Temmuz darbe girişiminin bir tiyatro, gerçekleşmesine yol verilmiş bir vaka, bir danışıklı dövüş olduğuna ilişkin kuşkular, iktidarın şanlı zafer tablosunu yerinden oynattıkça kesintisiz tekrarlarla kurulan mağduriyet anlatısının şiddeti giderek arttı. Devleti ve toplumu içten içe kemiren, yaygın ve kontrol edilemez, bu nedenle tamamen ortadan kaldırılamaz düşman iktidar tarafından her gün biraz daha büyütüldü. 200’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan seferberliğe, olağanüstü hal ilanına, darbe günü okutulan selalara, üniversitelerde, güvenlik kuvvetlerinde, kamu çalışanları arasından yapılan tasfiyelere değer cesamette, korkutucu bir düşmandı bu. 

Türkiye’de darbeler ve darbemsiler toplumsal hayatın gidişatına müdahalenin yolunu açmıştır. 1960’da DP’nin siyaseti aşırı kutuplaştırmasının sonucunda rejimin kolonlarının sarsılması; 12 Mart ve 12 Eylül’de ‘Toplumsal gelişmenin iktisadi gelişmeyi aşması’ ve sınıf mücadelesinin şiddetlenmesi müdahalenin sebebiydi. 28 Şubat’ta ordunun bir numaralı güvenlik sorunu olarak gördüğü ‘gericiliğin’ RP şahsında tehdit oluşturması, aynı partinin ‘merkez sağ’ ortağı DYP’nin koruması altında palazlanan paramiliter yapıların ve derin devletin kontrolden çıkması postmodern, kansız darbenin kalkış noktası oldu.

Darbeciler iç düşmanları şiddet, hapis, işkence vb. her türlü yöntemle yola getirmeye çalışırken bir yandan da bütün bir toplum, devlet ve ekonomi yeniden mevzilendirildi. Kötü yöneticilerden, kardeş kavgasından, güvenlik tehdidinden, komünistlerden, terör örgütlerinden kurtarmak için sahneye çıkan komutanların ajitasyonu altında halk, gerçekte sahip olduğu haklarını da kullanamaz hale geldi. Zaten hem dünyada hem Türkiye’de gerçekleşen bütün darbelerin murat ettiği sonuç da buydu.

DARBE ŞOKLARI ALTINDA PAYLAŞIM SAVAŞI

Daha İkinci Dünya Savaşı henüz bitmiş ve Soğuk Savaş yeni başlatılmışken kapitalist devletlerin, kendi emekçilerine zorunlu olarak tanıdıkları ‘sosyal devlet’ nizamının sonrasını planladıkları biliniyor. Başını Chicago Okulu akademisyenlerinin çektiği teorisyenler arasında bulunan Milton Friedman ve Hayek ’70’li yıllardaki darbelerle başlatılan neoliberal projenin literatürünü oluşturmaktaydılar. Ne var ki özelleştirmeler, üretici sübvansiyonlarının, sosyal hakların kesintiye uğratılmasını içeren iktisadi serbestleştirmeler eski toplumsal ilişkiler sürerken hayata geçirilemeyecekti. Dünyaya lazım olan yeni ‘normal’in kuruluşu’ için şok dalgaları gerekiyordu!

Friedman yurttaşların artık, sosyal devlet zamanındaki gibi ‘Devletim benim için ne yapıyor’ diye değil ‘Ben devlet için ne yapıyorum’ diye sorması gerektiğini yazmaktaydı. Şok etkisi yaratan sert siyasi müdahalelerle muhalefetin susturulduğu darbe dönemleri, tekellerin kârlarının katlandığı, darbe yapılan ülkelerin emperyalizme bağımlılıklarının arttığı, sömürünün katmerlendiği dönemler oldu. Askeri yönetim altında emekçi hakları, örgütlenme özgürlüğü gasbedildi, sendikal faaliyetler yasaklandı. Seçilmiş iktidarlar indirildi. Bunun en hazin örneği 1973 Şili darbesinde Başbakan Allende’nin öldürülmesidir.

EL DEĞİŞTİREN DARBE

15 Temmuz’da ortaya çıkan şok tablosunu da AKP iktidarı kendi yararına kullandı. Öyle ki geriletilen askeri darbenin yerini işbaşına seçimle gelmiş olan hükümetin ‘sivil darbe’si almıştı. Hemen ilan edilen OHAL akışında Erdoğan’ı tek adam haline getiren anayasa değişikliği referandumu ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldı. Bir dizi yolsuzlukla anılan bu seçimlerden sonra Erdoğan yönetimi, devlet kurumlarının mimarisini hızla değiştirdi. Doğrudan doğruya sermaye temsilcileri arasından CB’nin atadığı teknokrat hükümet, yasama tartışmalarından geriye çekilen parlamento, tek adama bağlanan bürokrasi, yerel ile merkez arasında oluşan ve partizan bir çeteleşmeye yol açan bölüşüm ağı yeni düzenin şemasını oluşturur.

15 Temmuz AKP rejiminin müttefiklerini de yeniden saflaştırdığı bir dönemdir aynı zamanda. Çok sayıda tarikat, irili ufaklı sağ partiler AKP ile ‘nimet’ ortaklığında uzlaştılar. Mafya organizasyonları, yerel AKP eşrafı, ticarethaneye dönüşen yerel örgütler, sivil toplum kılıfına uydurulan vakıflar, AKP’li belediyeler vb. iktisadi ağın parçaları haline geldiler.

Suyun yüzünde, beşli çete olarak anılan ve devlet ihalelerinin kaymağını yiyen sermaye grupları görünse de aysbergin altında parti kartı taşıyan, eş dost akrabalık ilişkileriyle de kollanan ayrıcalıklı sermayedarlar çoğalmaktaydı. Tek adamı rejimi her mahallede partizan bir burjuva yaratmaya devam etti. Emekçilerin payına ise sosyal haklar ve ücretler tırpanlanırken yardım ekonomisine muhtaç kalmak düştü.

15 Temmuz’un bütün yükünün ‘millet’e taşıtıldığı tek adam sisteminin sözcüleri, darbe girişimiyle ilgili zorlayan sorulara yanıt vermedikleri gibi muhalif kesimleri kendi arkalarına takılmamakla sürekli olarak suçladılar 15 Temmuz Erdoğan’ın müttefiklerini olduğu gibi düşmanlarını da kendi yerlerine yeniden sabitlediği bir tarihtir aynı zamanda.  

AKP her zaman darbe etkisi yapan toplumsal olaylardan yararlanmıştır. Zamanın Başbakanı Davutoğlu’nun ‘Oylarımız artıyor’ diye sevindiği 100’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan 10 Ekim Katliamı bunlardan biridir. İnsanlar evlerine kapanmışken esnek çalışmayı, ücretsiz izinleri, işten çıkarmaları kolaylaştıran pandemi süreci de öyle. Darbe gerekçesiyle yapılamayan birçok şey pandemi döneminde çıkarılan orta vadeli programlar ve bütçe düzenlemesi sayesinde yapılmış. Halka eldiven dağıtmaktan kaçınan iktidar sermayedarlarının vergilerini sıfırlamış ve yüklü ihaleler ve teşvikler vermiştir.  

15 Temmuz’da rejime sahip çıkmak için sokağa çıkarılan tarikat mensuplarının pazarlıklı ‘sadakati’ bugün yükselen İslamofaşizmin kolonlarını inşa ediyor. İktidarın hatırı sayılır yancıları iktidar sebilinden faydalanırken kadın cinayetlerine, küçük kızların evlendirilmesine cevaz veren direktiflerin de paydaşları oldular.

15 Temmuz artık bir doygunluk noktasına gelen 12 Eylül’ün anayasal düzeninin ve sermayenin hız ihtiyacını karşılayamayan eski siyaset düzeneğinin ilgası; yasakların, baskıların, haksızlık ve hukuksuzluğun yolunun genişletilmesi sayesinde sınırsız sömürü imkanının elde edilmesinin imkanı, lütfudur sadece.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Kamu işçisi hedefte

Kamu işçisi hedefte

Ücretleri baskılayan Erdoğan-Şimşek programının yeni hedefi toplu sözleşme sürecine giren 600 bin kamu işçisi. Sendikal bürokrasi eliyle işçiden kaçırılan sözleşme taslağı, iktidar medyasına sızdırıldı. “Taleplerimizi karşılamıyor” diyen işçiler öfkeli. Ekonomide, iç ve dış politikada sıkışan Saray iktidarı, toplumu yönetebilmek için yasaklara, gözaltılara ve tutuklamalarla sarılıyor.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
'Heybeden’ her gün yeni bir soruşturma çıkıyor. Yargı sopasıyla topluma gözdağı verilmek isteniyor.

Evrensel'i Takip Et