"Anlatılan senin hikayendir"
Kolaj: Evrensel
"Birlikte iş yaptığımız insanların bize davranış biçimleri karşısında şok oldum. Açıkçası, pek çok konuda birbirimizden bu kadar uzak olduğumuza, CEO'larına yüz milyonlar verirken sağda solda para kaybettiklerini söyleyerek yoksulluğu savunmalarına inanamıyorum. Bu iğrenç bir şey."
Yukarıdaki sözler Ekran Oyuncuları Birliği - Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (SAG-AFTRA) Başkanı Fran Drescher’a ait. Sendika 160 bin oyuncuyu temsil ediyor, üstelik 1960’tan beri ilk kez Hollywood oyuncuları ve senaristleri birlikte greve çıktılar. Perşembe günü başlayan grev, Oppenheimer filminin Londra galasında yönetmen Christopher Nolan ve oyuncuların greve destek açıklamaları ve galayı bu nedenle erken terk etmeleriyle dünya medyasında gündem oldu. Ama nasıl? Uluslararası medyayı, en prestijli gazeteleri taradığınızda karşınıza benzer haberler çıkıyor: ‘Bunun sektöre maliyeti ne olacak?’, ‘Hangi yapımlar etkilenecek?’, ‘Pandemi yüzünden zora giren sektör…’
Hollywood yapım şirketlerini “hayal kırıklığına” uğratan grevin ne kadar süreceği belirsiz ancak açık olan şu ki, ‘yıldızların ihtişamlı hayatlarıyla’ araçsallaştırılan düzen alarm veriyor ve gerçekler hiç de magazin sayfalarında anlatıldığı gibi değil. Üstelik bu sefer bir başka tehdit de var: Yapay zeka. Patronlar, Black Mirror dizisinin son sezonun ilk bölümünde pespaye bir şekilde tasvir edildiği üzere, emekçileri yapay zeka ile tehdit ediyor. Seçim döneminde endüstri 4.0’ı öve öve bitiremeyen muhalefetle, üniversitesinin açılış konuşmasını kendi sesini simüle eden yapay zekâyla selamlayarak başlatan Güler Sabancı’yı düşününce bir tarafıyla komik geliyor ancak diğer taraftan bu grev, kaynakların ve gelirin adaletsiz bölüşümünü gözümüze sokması açısında kayda değer. Ama gerçekten böyle anlatılırsa…
Seçimler, seçim sonrasının bunalımları sonrası siyasetsizleştirilen siyasi ortamda, eve, gazetecilik klişesiyle, ‘sıcak ekmek gibi’ gelen “Anlatılan Senin Hikayendir: Evrensel’in İnadı ve Direnişi” kitabını yazmaya ancak fırsat bulabiliyorum. Hakan Güngör’ün editörlüğünde yayımlanan kitap, Evrensel’e emek veren insanların deneyimlerini ve 7 Haziran 1995’te yayın hayatına başlayan, bugün 28 yılını dolduran bir gazetenin tarihini anlatıyor. Ben Evrensel ailesine 2015’in aralık başında katıldım. İlk konuşmamız dün gibi aklımda: ‘Ben köşe yazarlığını beceremem’, ‘Yalnız Türkiye’deki medya sahipliği/sorunları konusunu yazmak istemiyorum, uluslararası bakışa ihtiyaç var…’ Hatırladıkça gülüyorum, aradan geçen sekiz buçuk senede neler oldu, neler atlattık ve ben çoğunlukla Türkiye’yi yazmak zorunda kaldım. Lakin diğer taraftan global sorunlar da, son Hollywood örneğinde görüldüğü üzere, Türkiye’nin özgül zannedilen, başta emek sorunu olmak üzere, sansür, otosansür, Fransa’da Bolloré örneğinde olduğu gibi patronaj ilişkilerine odaklandı. Güngör beni arayıp ‘sen de yazar mısın?’ dediğinde cesaret edememiştim.
Kitapta da anlatıldığı üzere Evrensel’in arkasında güçlü bir yayın tarihi ve eğilip bükülmez bir politik duruş var. Kuruluşundan bugüne emek veren herkes gibi, dışarıdan bir yazarı olarak Evrensel beni eğitti, dönüştürdü. Her zaman yanımda oldu. Medya eleştirisinin salt teknik bir eleştirinin ötesinde politik bir duruş gerektirdiğini öğretti. Çok eleştirdiğim de oldu, halâ da oluyor. ‘O haber öyle verilmeseydi’, ‘Şu konu niye görülmedi’, ‘Bu haber daha iyi yazılabilirdi’. Hepsini de söylüyorum bu arada, ama bu bana özel bir ayrıcalık değil, siz de söylüyorsunuz, biliyorum. Evrensel okuyucusuyla böyle ilişki kuran bir gazete. Şimdi Hakan diyecek ki ‘keşke yazsaydın’. Haklı.
Kitaba gelirsek; Evrensel’i ve şimdi Yeni e olan Evrensel Kültür’ü yayın hayatlarının başından beri satır satır okuyan, ‘zamanında bunu yazmıştınız’ diye hatırlatan okuyucusunun olduğu bir mecra bu. Ancak Evrensel’le bu düzeyde bir ilişkisi olmayan okur için de bir gazetenin nelerle nasıl mücadele ettiğini anlamak için kütüphaneye konulması elzem. Çünkü kollektif hafızamıza çok önemli bir katkı yapıyor. Medyanın yakın tarihine ilişkin kitap yazan bir arkadaşım söylemişti: ‘Bir olayı hatırlamaya çalışırken arşivine en güvendiğim gazetelerden biri Evrensel oldu’. Çünkü 28 yıldır orada, eski sayıları patronu gereksiz ve riskli bulduğu için kapatılmıyor ya da Cumhuriyet gazetesi örneğindeki gibi arşivinin NFT gibi para getirecek bir sermayeye dönüştürülme riski yok. Şöyle bir örnekle izah etmek daha doğru belki. Zamanında Beko’dan işçi mektupları geliyor. Fabrika yönetimi gazeteyi arayarak haberi yapan muhabirle konuşmak istiyor. Diyalog şöyle devam ediyor:
“Muhalif gazeteleri okuyan işçiler gördüm…”
“Okuyabilirler, en doğal hakları, karışmayız.”
“Ya Evrensel?”
“İşten atarım” (s.101)
Koç’un reklam vererek işçi mektuplarını engelleyemediği bir gazetenin 28 yıllık tarihini okumak çok şey öğretiyor. Ankara gazetecileri arasında çok saygı duyulduğuna tanık olduğum, beni de yapıcı eleştirileriyle besleyen Sultan Özer’in Meclis akreditasyonunun, bugünün muhalifi Akif Beki tarafından nasıl iptal edildiğini de öğreniyorsunuz; Mehmet Özer ve İsmail Gökhan Bayram’ın daha fazla gelir getirmesine rağmen kullanıcıların verilerini Google’a satmamak konusundaki kararlılığını da. Google’da kamp sandalyesi aradıktan sonra Evrensel’de haber okurken bütün sayfanın sandalye reklamlarıyla dolmamasının arkasında okuyucuya böyle ince bir saygı yatıyor.
Kitaba dair tek eleştirim, gazeteye mesafenin çoğu yazıda kaybolması, kişisel anılara yoğunlaşılması. Çok eğlenceli, çok üzücü nice yaşanmışlık var ama bunlar gazetenin tarihi ve anlamıyla daha iyi harmanlanabilirmiş. Kitabın sonunda işçilerden Evrensel’e gelen mektuplardan alıntılar var. Biterken aklıma şöyle bir fikir geldi. Evrensel’e gelen işçi mektupları, ki çoğu ülkeyi anlamak adına beni çok beslemiştir, Türkiye siyasi tarihi ile derlenemez mi? Kağıt fiyatları, döviz kuru bunların hepsi yayıncılığın önünde çok büyük engeller ancak yakın dönem siyasi tarihini, bağlamıyla birlikte Evrensel’e gelen işçi mektuplarından okumak bugünü yorumlamak adına çok faydalı olabilir. Başta Hakan Güngör olmak üzere kitaba katkı sunan, bu gazeteyi 28 yıldır ayakta tutmak için çaba gösteren, bizim hikayemizi anlatan herkese çok teşekkürler.
*Anlatılan Senin Hikayendir: Evrensel’in İnadı ve Direnişi, der. Hakan Güngör, Kor Yayınları, 2023
- Haberin telifi meselesi 03 Aralık 2024 06:30
- Marx’ın vampirleri ve medyanın yeni sermayedarları 26 Kasım 2024 06:48
- Gazetecileri yargıdan kim koruyacak? 18 Kasım 2024 04:30
- Etki ajanlığı: Muhalefet 'casusluk' sayılacak 12 Kasım 2024 05:00
- Etki ajanlığı: Tek yasayla çok yasak 05 Kasım 2024 05:02
- ‘Cesur Yeni Dünya’nın çocukları 13 Ekim 2024 04:22
- “Sınır hattı çok sıcak” 06 Ekim 2024 04:42
- Medya bir çocuğa kanat takıp ağladı, diğerini çöpe attı 29 Eylül 2024 05:05
- Narin’in kanatlarından melek olmaya çabalamak 15 Eylül 2024 04:53
- Özak Direnişi bitmedi 13 Eylül 2024 05:20
- Gazeteciliği S-400’lerle aynı kutuya mı koyalım, ayrı mı saralım? 01 Eylül 2024 04:52
- Kâr-zarar hesabıyla ‘dijital faşizm’ 10 Ağustos 2024 06:50