17 Temmuz 2023

Göçün kısır döngüsü

Geçtiğimiz mart ayında Meksika’nın ABD ile önemli sınır kentlerinden biri olan ve uzun yıllar yaşanan şiddet olayları ve yüksek cinayet oranları ile tanınır hale gelen Ciudad Juárez’de göçmen toplama merkezinde çıkan yangında hayatını kaybeden 39 göçmenden sonra ülkedeki göçmenlerin durumu ve başkan López Obrador’un göçmen politikası daha da görünür bir hale geldi. Meksika hiç şüphesiz ABD’ye gerçekleşen illegal göçmen yolunun en önemli rotası konumunda. Son yıllarda ABD’nin vize rejimini değiştirmesi ve legal yönden alınabilecek vize işlemlerinin sürelerinin oldukça uzaması ABD veya Kanada’ya yasal olmayan yollardan göç etmek isteyenlerin Meksika rotasını daha fazla kullanmasına sebep oldu. Hatta Türkiye’den bile birçok yurttaşın ABD’ye yasa dışı yollardan ulaşmak amacıyla elektronik vize ile ziyaret edilmesi mümkün olan Meksika’yı seçtikleri artık herkes tarafından bilinen bir vaka.

Ancak özellikle 2022 yılından beri ABD’nin sınır bölgelerinde yakaladıkları göçmenlerin bir kısmını uzun yıllar sürecek olan işlemler devam ederken ikamet etmek üzere Meksika’ya iade ediyor olması, Meksika’dan tüm Latin Amerika ülkelerine kadar etki eden bir domino etkisi yaratmış durumda. Meksika güney sınırında yasal olmayan geçişleri artık daha sıkı bir biçimde kontrol ederken, Orta Amerika ülkeleri de Venezuela ve Haiti gibi ülkelerden gelen göçmen gruplarının sınırlarını geçmemesini sağlamak üzere askeri önemleri arttırma yoluna gidiyorlar. Meksika’nın başkenti gün geçtikçe artan sayıda arafta kalmış göçmenlerin oluşturduğu kamplara ev sahipliği yapıyor ve bu durum bazı örneklerde yerel popülasyon ile gerilimlerin oluşmasına sebebiyet veriyor. Özellikle diğer Latin Amerikalı göçmenler kadar kolay kabul edilmeyen Haitili göçmenler uluslararası ve yerel yardım kuruluşlarının ve göçmen dayanışması ağlarının desteğine ve korumasına muhtaç bir biçimde, belirsizliğe mahkum durumda akıbetlerinin ne olacağını kestirmeye çalışıyorlar.

Aynı durum Kolombiya’daki Venezuelalı göçmenler için de geçerli. İlginç bir biçimde solcu Gustavo Petro’nun başkan seçilmesinin akabinde bu ülkede yaşamakta olan milyonlarca Venezuelalı göçmenin ülkedeki çalışma ve oturum izinleri gibi konulardaki başvurularında bir yavaşlamanın yaşandığı tespiti yapılıyor. Bugün için yaklaşık 7 milyon Venezuelalı yabancı ülkelerde bulunurken bu sayının 2.5 ya da 3 milyon kadar önemli bir kısmı Kolombiya’da yaşıyorlar. İki ülkenin komşu olmanın dışında kültürel olarak ta birbirlerine yakın olması, Venezuelalı göçmenlerin bu ülkenin emek piyasasına daha kolay bir biçimde entegre olmalarını sağlamakta. Ancak Petro döneminde, Venezuela ve Maduro rejimi ile tekrar tesis edilen normal ilişkiler sonrasında hükümetin tam olarak açıklanmayan bir strateji ile bu göçmenlerin bir kısmının Venezuela’ya geri dönmesini öngördüğü anlaşılıyor.

Venezuelalı göçmenlerin 1 milyonu aştığı Peru ve yarım milyonu bulduğu Şili’de ise durum daha da güvencesiz bulunuyor. Özellikle Şili’de ortaya çıkan yeni güvenlikçi retorik ve aşırı sağ siyaset, ülkedeki göçmenlerin sık sık artan suç olayları ve uyuşturucu ağları ile tanımlanmaları ülkedeki göçmenlerin geleceği hakkında önemli soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Göçmenler üzerindeki bu baskılar daha fazla göçmenin Kuzey Amerika’ya yasal olmayan yollardan ulaşmayı hedeflemesine yol açıyor. Bu rotadan geçişler hızlandıkça da göçmenler üzerindeki askeri ve polisiye baskılar daha da artıyor suç örgütlerinin ve insan kaçakçılarının hedefi haline geliyorlar. Harcı insan olan bir kısır döngü sürekli olarak kendisini yeniden üretmeye devam ederken, milyarlarca dolarlık kamu kaynakları kriminal örgütlerin, askeri harcamaların ve güvenlik politikalarının yolunda heba edilmesi normalleşiyor.

Evrensel'i Takip Et