Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
19 Temmuz 2023

Kemal Kılıçdaroğlu

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından çoğumuz hâlâ depresyonda, ne yapacağını bilmez bir haldeyiz ve en önemlisi de yarına dair son derece karamsarız. Seçimin birinci turundan önce duygusal olarak zirveye çıkarıldık ve sonra da sanki uçurumdan aşağıya atıldık, bir kayaya çarptık ama bunun çarpacağımız tek kaya olmadığının da bilincindeyiz. Hatta ben kendimi, taş zemine vura vura öldürülmeye çalışılan bir ahtapot gibi hissediyorum. Ölsem de bu yerden yere vurmalar bitse duygu durumundayım. Birtakım radikal kararlar verilmesi gereken bir kavşakta olduğumu görüyorum ama hiçbir zaman radikal kararların insanı olamadım. Eminim ki birçoğunuzla da duygudaşım.

Coğrafya kader ve kederdir. Bu kadere ve kedere isyanlardayım şu sıralar… Mayıs sonundan beri seçim sonuçlarına da! Anlamaya çalışıyorum, anlamak için sahada olmak istiyorum. Bir gazeteci arkadaşımın sözlerini de unutmadan tabii: “Sahada olanlar ne derece anladı, seçim sonuçlarını öngördü ki hocam?!”

Gerçi kim ne kadar sahadaydı o da ayrı bir tartışma konusu. Özellikle de particilerden. Parti içi iktidar hesapları nedeniyle sahaya inmeyen, çalışmayan ve çalıştırmayan bazı particilerin seçimlerden sonra CHP’de isyan bayrağı açmasını da en az seçim sonuçları kadar dehşet içinde takip ediyorum. Geleceğe dair umudumu en az seçim sonuçları kadar söndürüyor bu tartışmalar. Tüm politik ve stratejik hatalarına rağmen yalnız adam olarak canla başla mücadele edip çalışan Kemal Kılıçdaroğlu’nun böyle bir saldırının hedefi olmasını da aynı duygu durumuyla izliyorum. Oysa bu konuda yaptığım çalışmaları hatırlasam, dönüp Particiler’i (Oğuz Topak ile, İletişim Yayınları, 2010) yeniden okusam bu kadar güçlü duygularla karşılamayacağım yaşananları. Siyasal partilerin nasıl bir güçler ve mücadeleler alanı olduğunu, herkesin herkesin kurdu olduğu bir cadı kazanı olduğunu hatırlamam yeterli bu kadar şaşırıp dehşete düşmemem için.

Tartışma kişiler değil, politikalar üzerinden yürüse etkisi de başka olacak halbuki. Politikalar da siyasal stratejiler de her zaman tartışmaya açık konulardır. Partilerin ideolojisi net ise stratejilerin çerçevesi de bellidir, aksi durumda bir uçtan diğer uca savrulmalar da artar. CHP’nin seçim stratejisi ve kampanya dili de seçimin birinci turundan ikinci turuna önemli bir değişim gösterdi. Bu çerçevede benim sıradan bir seçmen olarak Kemal Kılıçdaroğlu’ndan beklediğim tek bir açıklama var. Seçmen olarak olduğu kadar bir bilim insanı olarak da bu açıklamayı kendisinden talep ediyorum. Zira özellikle yurt dışında, konferanslarda, panellerde, medyadaki söyleşilerimizde hatta sokakta da istisnasız maruz kaldığımız bir soru bu. 14 Mayıs gecesinden itibaren seçimin iki turu arasında neden aniden demokrasi vaadini terk edip göçmenler özelinde yabancı düşmanı bir söylemi merkeze aldığını içtenlikle ve dürüstçe açıklamasını rica ediyorum. Bu açıklama yapılmadan yolun yürünemeyeceği kanaatindeyim.

Seçimlerin ardından Avrupa’ya -muhtemelen başka coğrafyalara da- seyahat edenlerimizin sık sık maruz kaldığı bir soru bu aynı zamanda. Fransa’da neredeyse her gün bu minvalde bir soruyla ya da değerlendirmeyle karşılaştım. Bindiğim taksinin şoförü “l’autre il n’est pas terrible non plus!” (Diğeri de az korkunç değil) diyerek meseleye parmak bastı. Diğeri dediği iki adaydan biri olarak Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Kastı da Kılıçdaroğlu’nun göçmenlerle ilgili sözleriydi. Ertesi gün de bir meslektaşım aynı noktaya dikkat çekti. “Böyle ani politika değişikliği yapan bir kişiye bundan sonra güvenemezsiniz herhalde” diye de ekledi. Örnekleri çoğaltabilirim ama bu iki örnekle derdimi anlatabildim sanırım.

Kemal Kılıçdaroğlu şayet yola devam edecekse, tam da buradan başlamalı. Kampanya devam ederken gerçekleşen bu ani söylem değişikliğinin nedenini açıklamalı. “Herkesi yakalamak”, “kampanya ekibinde değişiklik”, “ikinci tura dair öngörüsüzlük” vs. Eğer durum buysa, şunu bile dürüstçe diyebilmeli: “Ben aslında gençlerin demokrat amcası falan değilim, içimde bir faşist var.” Ya da böyle bir çizgiye kaymış olmaktan üzüntü duyuyorsa bunu da ifade etmeli. Hem yabancı düşmanı hem demokrat olunmaz. Buradaki duruşunu netleştirmeli. Bu açıklamaya göre herkes yolunu çizer, herkes nasıl bir siyasi profil ile karşı karşıya olduğunu bilir. Naçizane. Düz yolda ilerlerken aniden sağa sapıp ana yoldan çıkarsan başına ne geleceğini bilemezsin. Kaybolabilirsin, arkandan gelenleri kaybedebilirsin, çıkmaz sokağa sapabilirsin. Onca yol yürümüş bir siyasetçinin bunu iyi biliyor olması gerekir, değil mi?

Bir de belki bu kadar sorumluluğu tek başına yüklenmesindense, tüm seçim sürecine dair şeffaf bir açıklama yapmasında fayda olabilir. Herkes yaptığının sorumluluğunu üstlensin, öz eleştiri yapabilsin diye. Böyle bir kolektif hesap vermeye yol açmak adına şeffaflık önemli.

Evrensel'i Takip Et