Bölgesel pazarın tezgahında ‘asset’ler

Erdoğan (solda), Prens Muhammed bin Salman (ortada) ve Şeyh Temim bin Hamed Al Sani (sağda) | Fotoğraf: Murat Kula/AA
Hazine bomboş. İktidarın yazarlarına ve trollerine bakılırsa seçim döneminde 15 bin lira bayram ikramiyesi, yüksek emeklilik maaşı, yüklü asgari ücret vadederek AKP’yi popülist politikalara zorlayan Cehape sorumlu bundan. Diyorlar ki hazine halka para dağıttığımız için boşaldı. Oysa beşli çetenin başını çektiği büyük tekellerin, KOBİ patronlarının, irili ufaklı yandaş şirketlerin kasalarına hazineden akan paranın üstünü kapatmak için asgari ücretin yüksek olduğunu söylemek ahlaki bir vaziyet yaratır.
Hazine sonuçta bu yiyici takım tarafından boşaltıldı. Bu boş hazineyi doldurmak için 200 kişilik mevcuduyla Cumhurbaşkanı Körfez ülkelerini dolaşmaya çıktı. Maliye bakanının kamu harcamalarında kısıntıya gidileceğini söylediği bir sırada gerçekleşti bu gezi. Körfez çıkarmasına halkın cebinden ne kadar harcandı bilemiyoruz. Zaten hiçbir bilgi de yok. Tek bildiğimiz, hangileri olduğunu ancak CB’nin bildiği ‘asset’lerin satılacağı. Yani memleketin mal varlıklarının.
Geçtiğimiz yıl Ukrayna’daki savaş sayesinde petrol kârını katlayan ve dış ticaret fazlası veren Suudi Arabistan’ın ABD teşviki ve zorlamasıyla petrol dışı alanlara yatırım yapmaya yönelmesi yeni bir durum değil. 2016’da Maliye Bakanı damat Albayrak zamanında Aramco ile 18 şirket arasında yapılan anlaşmayı akamete uğratan konsolosluk cinayeti gibi bir ‘pürüz’ün halledilmesinden sonra ilişkilerin kaldığı yerden devam edebilmesi için seçim sonrası beklendi belli ki. O zamanlar damat Bakan Türkiye’nin bölgesel pazar ve ortak olacağını söylemişti.
Pazara açılan tezgaha mal varlıklarımız sıralandı. Tahminlere göre Varlık Fonundaki kamu kuruluşları, bazı özel sektör işletmeleri, enerji ve müteahhitlik hizmetleri, ilaç ve sağlık sektörü Suudi Sermayesine açılıyor. SADAT yöneticisinin de bu geziye katılmış olması başka ne satılacak diye sorduruyor. Paramiliter, mobilize insan gücü veya yasalarla kısıtlanmamış güvenlik nosyonu mu?
Suudiler ve diğer körfez ülkeler Türkiye’nin kıymetli varlıklarını satın alacak, Türk müteahhitler de Suudi Arabistan’a bina dikecek; ekipteki kimi profillere bakılırsa kayıt dışı, kara para, swap derken artık ne varsa karşılıklı ‘dayanışma’ gerçekleşecek.
Bu tabloya bir de emek transferini eklemek gerekir. Düzensiz göçe kapıları ardına kadar açılan ve böylece ucuz emek cehennemi olma yoluna bu şekilsiz, sınıf mücadelesi pratiğinden yoksun göçmen iş gücüyle devam edeceği görülen Türkiye Avrupa’ya eğitimli iş gücünü gönderirken, vasıfsız emek gücünün de Körfez inşaatlarında istihdamına hazırlanıyor.
Sadece sermaye transferi değil talepkar emek gücünün de pazara teklif edildiğini tahmin edebiliyoruz. Öyleyse sahiden gözleri yaşartan bir sermaye dayanışması olacağı kesin.
Evet dayanışma. Assetten sonra ikinci parlak sözcük bu. Geçtiğimiz hafta sonu Milli Dayanışma adı verilmiş ve Bakan Şimşek’in mali disiplin koşullarını içerdiğini iddia ettiği yasa torbası Meclisten geçti. Deprem bölgelerinde aylardır yoksulluk içinde, kıt imkanlarla hayatlarını sürdürmeye çalışan nüfusla dayanışma yapılacakmış gibi gösterilen torba, içerdiği ağır vergilerle halkın cebini bir kez daha hortumluyor. İğneden ipliğe, benzinden mazota her şeye zam gelirken bu arada KDV, MTV de artırıldı.
83 küsur milyar dolar tutarında 503 projeye verilecek yatırım teşvikine kaynak sağlama yükü de halka bindirildi. Yıl bitmeden alarm veren bütçeyi doğrultmak için yükün altında kalacak olanlar yine emekçiler. Ek bütçenin düzenlemesine bakılırsa; emekçiler kendi elektrik faturalarını ödeyemezken Erdoğan’ın kapitalistlerinin enerji maliyetini karşılayacak. Çoluğuna çocuğuna ilaç alamazken Sağlık Bakanının hastane teşvikini ödeyecek. Kredi kartı borcu altında ezilirken sermayedarın kredi faizini üstlenecek, üç kuruşluk ücretini alabilmek için devlete vergi verecek, bu vergi ücretleri ödeyebilsin diye, teşvik olarak kapitaliste akacak. Kriz ona teğet geçerken emekçiyi delip çıkacak.
Özetle Körfez ülkelerine parça parça satılan assetler, yok pahasına elden çıkarılan limanlar, halka yüklenen vergiler, ağır zamlar ama buna karşılık damlalıkla verilen ücretler sermayenin paşa gönlü incinmesin diye.
Önceki Bakan Nebati’nin Türk tipi ekonomik kalkınma diye tanımlamış olduğu, gerçekte zengini daha zenginleştiren program döneminde bütün ücretlerin asgari ücret düzeyine çekilmesinin yolu açılmıştı. Kur korumalı mevduat adı verilen, gecekondu faiz sistemi ekonomi ve finans çetelerini gerçekten kalkındırırken emekçi sınıfları çökertti. Avronun 30 TL’yi aştığı bugün Batı’nın ve körfez sermayesinin iştahını kabartacak ucuz emek coğrafyasının ateşi de bir kez daha harlanıyor. Son torba yasa ve körfez sermayesini tavaf bundan başka bir anlam taşımıyor.
Seçime kadar oyalanarak beklentiye sokulan, hareketsizleştirilen ve artık kendi göbeğini kendi kesmekten başka şansı kalmayan emekçilerin iş bıraktığı, kamyoncuların kontak kapattığı haberleri bu karamsarlığın uzun sürmeyeceğinin; 2021 ve 2022’deki, işçi sınıfının domino etkisi gösteren eylemlerinin kaldığı yerden devam etme potansiyeli taşıdığı görülüyor. Şimdiden başladı hareket.
Çünkü o iş bitmedi, bitmez de. Bu yollarda kim kiminle birlikte ıslandıysa onunla kol kola girecek.
Evrensel'i Takip Et