27 Temmuz 2023 04:54

CHP’deki bozuşma CHP’yle sınırlı mı?

Ekrem İmamoğlu ve Kemal Kılıçdaroğlu

Fotoğraf: CHP

Paylaş

CHP’deki depresif gelişmelerin ‘seçim yenilgisi’yle bağı, ‘sol’dan ‘sağ’a hemen tüm siyasal oluşumların sözcü ve mensuplarınca kurulabilecek kadar açıktır. Seçimlerde Erdoğan yönetiminin “gönderileceği”ne dair beklenti düzeyi ile başarısızlığın etki alanı arasındaki oransızlığın, CHP’yi destekleyenlerle sınırlı olmayan milyonlarca insan, milyonlarca emekçi üzerinde umut kırıcı etki yarattığı da saklı-gizli değil. CHP yöneticileri tam da böylesi bir dönem ve ortamda kürsü iktidarı için iç kavgaya tutuştular. CHP ve yönetiminin bu halleri, kimilerince Erdoğan iktidarına, “saldırı politikalarını kolayca uygulama olanağı sağlayan sorumsuzluk” olarak nitelenirken bazı başkalarınca “yersiz, zamansız ve gereksiz” sayılıyor; üçüncü bir kesim tarafından da partinin yeniden güç toplaması için kaçınılmaz ve gerekli sayılıyor.  

Yorum çeşitliliğiyle sürdürülen kavga ve tartışmaların bir özelliği de kişi ve grupların “kişilik karakteri” aracıyla tarif edilmeleridir. İktidar yanlısı basın yayın organlarında “fırsat bu fırsat” mantığıyla sürdürülen salvo atışlar bir yana bırakılırsa, CHP yönetim kademelerinde yer alanların, partideki klikler arası rekabet kapsamında birbirini erdemsizlikle suçlayan açıklamaları giderek sıradanlaştı. Buna Cumhuriyet gazetesi yazarları da katıldılar. Onlardan en az üçü CHP’de yaşanan iç rekabet-kavga ile karakter bozuşması arasındaki ilişkileri konu edinen makaleler yazdı.

Burjuva siyasetin en genelde kapitalist sömürü sistemiyle bağlı olduğu; hizmet edilen güçlerin çıkarlarınca yönlendirilmesinin yanı sıra kişisel çıkar ve ikbal avcılığını da içerip ifade ettiği kuşkusuz liberalinden “solcu”suna, bu yazarlarca da biliniyor. Çürüme, bozuşma, çıkar avcılığı, entrika, bireyci fırsatçılık vb. kişisel kötülük özellikleri olarak tarif edildiğinde, bunları alenen benimseyip kabullenen fazla kişi çıkmaz. Ne ki bu gibi kötülük- karakter bozukluğu ifade eden özellikler her şeyden önce sömürü koşullarıyla daha fazla kâr arayışı ve bu ilişkiler tarafından yönlendirilen menfaat sağlama güdüsüyle bağlıdır ya da onların ürünüdür. Kapitalizm ve burjuva çıkarcılığı bu bozuşma ve çürüme göstergelerini üretir ve sömürenlerle-sömürülenler arasındaki ilişkilerin evrimine göre daha az ya da daha yaygın ve geniş şekilde etkili kılar. Fırsatçılık örneğin bir burjuva kavramıdır ve kişiyi kişinin kurdu konumuna sürükleyen sömürü ilişkilerinin ürünüdür. Mevki-makam avcılığı ve kariyerizm, yalan ve entrikacılık, burjuva çıkarcılığıyla bağlı olarak toplumun “hücrelerini” sardığında, çürümenin toplumsallaşması tehlikesi baş gösterir. Kapitalizm bu tehdidi üretirken, sömürü ilişkilerine karşı mücadelenin aynı zamanda çürümeye ya da daha ağır biçimiyle tefessüh etmiş haliyle çıkarcı erdemsizliğe karşı mücadele olarak şekillenmesi zorunlu hale gelir.

Karşı karşıya olunanın sadece CHP’deki ‘hileli harikalar’ olmadığı açık olmalıdır. Çıkar kürsüsüne yapışıp kalmanın değil sadece savunulan siyasetin de kirli-kara ve aynı nedenle de etik dışı olmasının en önemli etkeni, bağlı olunan ve kalınan çıkarların kimin-hangi sınıf ve güçlerin çıkarına olduğudur. Yalan ve entrikanın burjuva kurumların, parti ve örgütlerin en üst kademelerinden günlük olarak sergilenip servis edildiği; yolsuzluk, rüşvet ve yağmanın yetenek gösterme ve fırsatı değerlendirme olarak popülerleştirildiği; halk kitlelerini yoksulluğa sürükleyen uygulamaları pratiğe geçiren siyasetçilerle onların yedeğinde gazetecilik yapan holding beslemelerinin günübirlik ahkam kestiği yer ve dönemde, çürüme ve erdemsizlik boyları aşmış demektir.

CHP’deki gelişmelerin; bu partinin yönetim kademelerinin izledikleri politika ve sergiledikleri tutum ve davranışların emekçi kitlelerinin Erdoğan iktidarına muhalif kesimleri açısından ilgi çekici olması ve tepkiyle karşılanmasının nedeni, bu partinin “Pirüpak olması” değildir. Nihayetinde bir düzen partisi olan CHP’nin, kitlelerin küçümsenemez bir kesimi tarafından sistemin faşizan ve İslamist gerici, şoven ve gaddar diğer partilerinden farklı görülmesi ve aynı nedenle de bazı beklentilerinin olması, onun siyasal-sosyal ve iktisadi koşulları, kitlelerin az çok nefes alabilecekleri bir reformasyona tabi tutacağı yönündeki iddia ve vaatleridir. Bu beklentileri karşılayamayacağı günümüze dek sergilediği pratiğinde açık hale gelmekle birlikte, onu hâlâ “sosyal demokrat” gören ve halk yararına bazı değişiklikleri yapabilir gören milyonlarca insan vardır. Tek adam yönetiminin ülkeyi sürüklediği uçurum, kitlesel yoksulluk ve günden güne daha da yoğunlaşan baskı-yasak politikasının yol açtığı tepki, CHP yönetiminin “muhalefeti”nin desteklenmesini sağlamış, ancak Kılıçdaroğlu yönetimi-ve parti içi klikler bu ilgiye uygun hareket etmeyip, parti yönetimi kavgasına tutuşmuşlardır.

Ecevit gibi kitlelerin önemli bir kesimi tarafından “halkçı”lığıyla tanınmış bir ‘devlet adamı’nın burjuva devlet iktidarı tarafından ölümünden önceki halinde mümkün en kötü duruma düşürülmesi anımsanır ve sermaye düzeniyle devletinin arada geçen zamanda katettiği mesafe göz önüne getirilirse CHP’nin bugünkü ‘görevlileri’nin “hali pürmelali” daha iyi görülebilir! Zira güçler ilişkisi de o zamandan bu yana çeşitli ara kasislerden aşarak tekelci sermaye yararına ve din istismarcısı şoven gericiliğin kademe ve mevzi atlamalarıyla halk kitleleri aleyhine ciddi değişim göstermiştir. Kılıçdaroğlu başta olmak üzere CHP yönetiminin, düzen muhalefetinin diğer partilerini, Erdoğan yönetiminin saldırı politikalarına karşı tepki ve tutum ortak paydasında birleşen halk kitlelerinin başı üzerinden parlamentoya taşımakla kalmayıp sermayenin çıkarlarına işleyen politikalarını Ü. Özdağ-A. Davutoğlu platformuna adapte ederek içine sürüklendiği açmaz, bu durum ile de bağlıdır. Ve bu partinin yara-bere içinde kalmadan içine sürüklendiği kaotik durumu aşması mümkün değildir. Bu partide yaşananlar ve partinin çeşitli kademelerinde yer alan bazı yöneticilerin tutumları işaret edilerek üzerine yazılıp-konuşulan fırsatçılık, bozuşma, karakter yoksunluğu, mevki-makam düşkünlüğü vb. ise kapitalist sömürü-çıkar sistemiyle bağı atlanarak doğru sonuçlara bağlanamaz. Düzen partilerinin içinde bulundukları çürüme, düzenle kurumsal ve çıkarcı bağlılıklarının da sonucudur. Onların halk kitlelerinden uzaklığı, tutarsız politikaları, çıkarcı iç kavgaları halk kitlelerinin yanılgıya dayalı beklentilerinin zayıflayıp son bulması gibi bir gelişmeye de kaçınılmazca yol açacaktır. Kitlelerin milyonlarcasının halihazırda CHP’yi destekliyor olması ve fakat bu partinin kitleleri kuşatan zorbalığa ve vahşi koşullara karşı ciddi bir tepki göstermeyip yönetim kürsüleri için iç dalaşla zaman geçirmesi, halkın aleyhine-Erdoğan yönetimiyle sermaye kesimlerinin yararınadır. Emekçilerin kurtuluşu için mücadele eden devrimci sosyalistler, CHP gibi sistem partilerinin politikasını, halk kitlelerinin aleyhine içerdiği tehlikeler ve ‘kötülük’ler nedeniyle eleştirmektedir. Bu eleştiri ama diğer yandan sistemin çürütücü, bozuşturucu, hımbıllaştırıcı etkilerine karşıdır.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa