Anayasa meselesi

Fotoğraf: Pixabay
Hakim ve savcılar için düzenlenen kura töreninde konuşan Erdoğan “Türkiye’nin darbe ürünü mevcut Anayasa’dır. Cumhuriyetimizin 100. yılını darbe anayasasıyla karşılamış olmayı içimize sindiremiyoruz. Sivil, özgürlükçü ve kuşatıcı bir anayasa ile taçlandırmak istiyoruz. Önceliklerimizin en başında Türkiye’yi darbe anayasasından kurtarmak vardır. Tuttuğumuz tüm sözler gibi bu idealimizi de hayata geçireceğimizden yürekten inanıyorum” demiş. Bu sözlerin anlamı bugün anayasa, yasa tanımadan fiilen yaptıklarımızı anayasal hüküm haline getireceğiz demektir.
Anayasalar genellikle toplumsal altüst oluşlar sonrası veya ciddi değişikler sonrası yapılır. Bu mücadeleden üstün çıkan taraf kendi anayasasını yapar, topluma dayatır. 12 Eylül anayasası da böyle yapılmıştır. ABD çocukları faşist generaller darbeyi gerçekleştirmiş, faşizm ve diktatörlük koşullarında yaptıkları anayasayı topluma dayatmışlardır. O zamandan bu yana, AKP iktidarı da dahil olmak üzere bu anayasada 100’den fazla değişiklik yapılmıştır. Ancak bu değişiklikler mevcut Anayasa’nın antidemokratik ve iş birlikçi tekelci burjuvazinin işçi ve emekçi halk üzerindeki diktatörlüğünün niteliğini değiştirmemiş, ülkede demokratikleşmeyi sağlamamıştır.
O halde mevcut Anayasa ile zaten tek adam diktatörlüğünü sürdüren Erdoğan’ın şimdi yeniden Anayasa’yı gündem yapmasının, değiştirmeyi hedeflemesinin anlamı nedir? Erdoğan ve onun arkasında saf tutmuş olan faşist, gerici güçler son seçim kazançlarını dinci-faşist bir anayasa ile “taçlandırmak” istemektedirler. Onların hedef tahtasında zaten -başından beri doğru uygulanıp, uygulanmaması bir tarafa- her geçen gün saldırıya uğrayıp, delik deşik edilen laiklik bulunmaktadır. Türbanın yasa ile düzenlenmesini isteyen CHP’nin bu atağına, anayasa hükmü haline getirelim diye karşı hamle ile yanıtlayan Erdoğan, sosyal yaşamdan eğitime, devlet kurumlarına, hukuka kadar her alanda dini hükümleri yeni anayasanın maddeleri haline getirmek istemektedir. Erdoğan’ın her “demokratik çıkışının” yeni bir gerici hamlenin habercisi olduğu artık tecrübelerle bilinmektedir.
Erdoğan bu hedefini gerçekleştiremeyecektir! Bunun nedeni açıktır: genellikle tarihi seçim olarak kabul edilmiş olan son seçimin sonuçları ülkenin yarısının tek adam yönetimine karşı olduğunu ortaya koymuştur. Üstelik bu tesadüfi, bir kerelik bir sonuç da değildir. Bu sonuç son üç seçimde istikrarlı olarak kanıtlanmış bir gerçektir. Ülkenin yarısının iktidarın mevcut uygulamalarına karşı olduğu, Erdoğan’a oy veren -seçimin hangi koşullarda kazanıldığı üzerine çok şey söylendi- kitlelerin de milli, dini, dış güçlerin müdahalesi vb. gerekçelerle ikna edildiği bilinmektedir. Seçimler sonrasında başlayan zam ve vergi yağmuru işçi ve emekçi halkın tüm kesimlerini vurmuş, iktidarın halk düşmanı yüzünü bir kez daha açığa çıkarmıştır. Seçimler sonrasında iktidar bir moral üstünlük elde ettiyse de, bu gelişmeler bu üstünlüğün hızla aşınmakta olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu durum dikkate alındığında iktidar anayasa konusunda iki yönden bir zorlama içine girecektir. Bunun bir yolu baskı ve şiddeti artırmak, diğer yolu muhalefeti dağıtmaktır. Mevcut Meclis cumhuriyet tarihinin en gerici Meclisi olmakla birlikte bu gerici ittifak kendi içerisinde ciddi çıkar çelişkileri de barındırmaktadır. Muhalefet ise başta CHP olmak üzere kendi içerisinde kitleler üzerinde olumsuz yansımaları olan bir post kavgası yürütmektedir. Ama şunun da altının kalınca çizilmesi gerekir ki: Meclisteki başta düzen içi muhalefet olmak üzere, anayasa değişikliği konusunda iktidarla iş birliği yapma konusunda atacakları her adım halka ihanet etmek anlamına gelecektir.
Her şeye karşın işçi ve emekçi halkın öfkesi büyümekte, mücadele eğilimleri güçlenmekte, protestolar yapılmakta, bir çıkış yolu arayışı yaygınlaşmaktadır. İşçi ve emekçi halkın ihtiyacı onun çıkarlarını savunacak, güven duyacağı mücadeleci bir merkezdir. Halkın bu arayışına ancak demokratik hak ve özgürlükler için mücadele eden emekten, barıştan, demokrasiden yana güçler karşılık verebilir. Bugün işçi ve emekçi halkın uğradığı ekonomik ve politik saldırıya karşı girişilen her protesto oldukça değerlidir. Ancak kabul etmek gerekir ki bunlar henüz çok zayıf karşı çıkışlardır. Demokrasi ve özgürlük güçleri birlikte hareket etme, sermayenin ve iktidarın saldırılarını püskürtme için işçi ve emekçi kitleleri harekete geçirebilecek daha geniş güçlerle mücadeleye atılma görevi ile karşı karşıyadırlar. Faşist-dinci bir anayasayı engellemenin, demokratik bir anayasa yapmanın yolu bu mücadelenin başarısından geçiyor.
Evrensel'i Takip Et