28 Temmuz 2023 05:03

Muhalefet sorunu ve sorumluluğu!

Akbelen'de 88 yaşındaki  Zehra Yıldırım ve torunu Esra Işık ağaça sarılarak kesimini engellemeye çalışıyorlar.

Fotoğraf: Seda Elhan

Paylaş

Erdoğan, seçim “zafer”ini ilan eder etmez, seçim sonuçlarını muhalefeti dağıtma ve iç tartışmalara sürükleme amacıyla kullanmaya yönelik bir politikayı uygulamaya koydu. Çünkü iktidar özellikle ekonomide ve dış politikada ciddi zorluklara karşı karşıyayken ve önünde yerel seçimler varken bu “zafer”in ömrü, muhalefetin ne kadar etkisizleştirileceğine dolaysızca bağlıydı.

Bugünkü tablo, en azından şimdilik Erdoğan için işlerin yolunda gittiğini gösteriyor. Asgari ücrete, işçi-emekçilerin ücretlerine yapılan zamlar daha cebe girmeden buharlaştı. İktidar, kaşıkla verdiğini iğneden ipliğe bütün tüketim ürünlerine getirilen vergi ve zamlarla kepçeyle geri alırken muhalefetten oldukça cılız sesler çıktı. Dahası Erdoğan, son NATO zirvesinde yatırımcıları (emperyalist tekelleri) ülkeye çekmek için Batılı emperyalistlere yeni tavizler vermeye hazır olduğunu açıklamış ve elde kalmış kamu şirketlerini pazarlamak için körfez turuna çıkmışken muhalefet yine kendi iç tartışmalarıyla meşguldü.

CHP’de parti yönetimi ve seçim yenilgisini sadece Kılıçdaroğlu’nun üzerine yıkmaya çalışan muhalefet arasında kongrenin ne zaman yapılacağı, Kılıçdaroğlu’nun kongrede aday olup olmayacağı üzerinden sürdürülen tartışma her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor. İktidar zam üstüne zam yapıp milyonlarca emekçiyi açlık sınırının altında yaşamaya mahkum ederken havuz medyasının manşetlerini CHP’deki bu tartışmalar süslüyor!

Akşener, seçim yenilgisi konusunda Kılıçdaroğlu ve CHP’yi suçlayarak parti içi tartışmaların önüne geçmeye ve güç kaybını durdurmaya çalışıyor. Millet İttifakının diğer bileşenleri Deva, Gelecek ve Saadet arasında ortak Meclis grubu oluşturma görüşmeleri, aslında bu partilerin nasıl bir varlık-yokluk sorunuyla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyordu-ki, bilindiği gibi bu görüşmelerden Saadet çatısında Gelecek ve Saadet ortak grubu oluştu.

Seçim sürecinde şeffaflık ve demokrasiden söz eden Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda ırkçı Zafer Partisi lideri Özdağ ile yaptığı gizli pazarlığı sahiplenmesi, Davutoğlu’nun Erdoğan’ın yeni kabinesi için “Bazıları Davutoğlu kabinesi diye espri yaptı” açıklaması, liberal-demokrat bir görüntü çizmeye çalışan Babacan’ın Menzil gibi devletin içine  çöreklenmiş karanlık bir tarikatın lideri için taziye mesajı yayımlaması gibi seçim yenilgisinden sonra burjuva muhalefete karşı güvensizliği arttıran birçok gelişmeden de söz edilebilir.

Dün toplumun geniş kesimlerinde beklenti ve umut yaratan muhalefetin içine düştüğü durum, bu kesimlerde moral bozukluğuna ve umutsuzluğa yol açıyor. Bu durum iktidarın saldırı politikalarını uygulamasını kolaylaştırmakla kalmıyor, İstanbul başta yerel seçimlerde kaybettiği büyük kentleri yeniden kazanma hesaplarını yapmasını sağlıyor.

Seçimlerden önce her türlü hak talebi ve mücadelesi karşısında “Provokasyonlara gelmeme ve sandığı bekleme” çağrısını yapan Kılıçdaroğlu, son zamlar sonrasında halkı sokağa çıkmaya çağırıyor. Ancak bu çağrıyı yaparken bile ana muhalefet olarak kendisine ve partisine görev biçmiyor. Dahası Mehmet Şimşek’in kendi ekonomi programlarını uyguladığını söylüyor ve son zamlardan sonra bile Parti Sözcüsü Öztrak, Independent Türkçe’ye verdiği röportajda “Allah, Mehmet Bey’e kolaylık versin” diyebiliyorken bu çağrının karşılık bulması mümkün görünmüyor.

Tam bu noktada burjuva muhalefetin içinde bulunduğu durum, işçi sınıfı ve emekçi halkın karşı karşıya kaldığı saldırılar karşısında sol-sosyalist güçlerin görev ve sorumluluklarını artırmakla kalmıyor, onlara yeni olanaklar da sağlıyor. Limak Holdingin Muğla Akbelen Ormanı’nı yok etmesine karşı gösterilen direniş, bu güçlerin sömürüye ve doğanın talanına karşı halkla birlikte mücadele ettikleri oranda toplumsal muhalefetin merkezi haline gelebileceklerini göstermesi bakımından öğreticidir. Akbelen’de jandarmanın Limak’ın çıkarlarını korumak için halkın karşısına dikilmesi, iktidarın halktan yükselecek tepkileri bastırmak için çıplak zora daha fazla başvuracağı bir döneme girildiğinin de habercisidir.

İktidarın yumuşak karnı da burasıdır. Çünkü işçi sınıfı ve emekçi halk kendi çıkarları etrafında birleşebildiği oranda, bugüne kadar kendisine dayatılan kimlik siyasetini, milliyetçilik ve şovenizm üzerinden bölünmeyi de aşabileceği bir yola girmiş olacaktır.

Ancak sol-sosyalist güçlerin karşı karşıya oldukları sorumlulukları yerine getirebilmeleri ve bir olanağa çevirmeleri için bugün öncelikle yaşananlardan dersler çıkararak ittifaklarını ve mücadele birlikteliklerini yenilemeleri ve güçlendirmeleri gerekiyor. Çünkü tek adam rejimi ve faşist inşaya karşı demokrasiyi, saldırı politikalarına karşı insanca çalışma ve yaşamı savunabilmenin yolu, işçi sınıfı ve halk güçlerinin en geniş mücadele birliğinin sağlanmasından geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa