“Her şeye kadir dış güçler”
Ekran görüntüsü @kilicdarogluk'un Twitter'da yayımladığı videodan alınmıştır
Ülkemiz dünya kapitalizminin bir parçası. Kapitalist-emperyalist dengelerin bir parçası olarak, yerli ve yabancı istihbarat teşkilatları ve bir takım karanlık yapılar geçmişimiz ve geleceğimiz üzerinde söz sahibi. Dünya çapında (kapitalizmin sınırlarını zorlayan) köklü bir demokratikleşme ve antiemperyalist mücadele dalgası yaşanmadan değişebilecek bir şey değil bu.
Karanlık yapıların etki alanı ve biçimi, güç dengelerine göre yer yer azalır, artar, şekil değiştirir. Bazen bu yapılar (isteyerek ya da istemeyerek) görünürlük kazanır kamuda. Susurluk hadisesinde istemeden olmuştu bu. 2023 seçimleri arifesinde ise, Yeşil ve Beyaz Toros pankartları göstere göstere açıldı. Böylesi dönemeçlerde bu güçlerle mücadele etmek her demokratın boyun borcu. Susurluk döneminde mücadele maalesef rayından saptırıldı. 2023’te ise bu odaklara karşı kitlesel ve gür bir ses yükselemedi. İki sınavda da çaktık diyebiliriz yani.
Gizli yapılar yine kamu gündeminde. Ancak komplocu bir bakış açısıyla. Demokrasinin düşmanları hakkındaki kamusal söylem, gizli kuruluşları (kapitalist-emperyalist) bağlamından koparıp, sırf ahlaki, kültürel ya da kişisel bir çerçeveye gömünce, özgürlük mücadelesinin önünde büyük bir engel haline geliyor. Son günlerdeki tartışmalar bunun acı bir örneği.
Malumunuz bu komplocu havaya Levent Gültekin’in Kılıçdaroğlu ile ilgili iddiaları vesile oldu. Gültekin’in Cansu Çamlıbel ile gerçekleştirdiği söyleşi, bu iddiaları iyice ayrıntılandırıyor. Sınıflardan, ideolojilerden, ekonomik süreçlerden azade, gizli güçlerin her şeyi kontrol ettiği ve insanları ahlaksızlaştırdığı bir dünya anlatılıyor bu metinde. Eğer bu gizli yapılar olmasa, bir de herkes kendi “mahalle”sinin ön yargılarını bir kırabilse, Türkiye demokrasiye yelken açacak. Ancak dış güçlerin maşası olan liderler bu değişimi engelliyor. En önde gelen liderlerin kendileri bile bir seçim yapamıyor gizli yapılar söz konusu olunca. Hepsi o yapılara hizmet etmeye mecbur. Gültekin çok önemli bir şey daha ekliyor bu kurguya. Yazarın söylediklerinden, bu yapıların varlıklarını bile ıspatlamanın neredeyse imkansız olduğunu anlıyoruz.
Türkiye’nin sorunları bu çerçeveyle tartışılınca, parti programlarının, kadroların, kalkınma modellerinin, örgütlenmenin, kurumsal ve sınıfsal ilişkilerin hiçbir önemi kalmıyor. Dolayısıyla seçimlerin öncesinde de, sonrasında da, bunların hiçbiri tartışılmıyor. Kişi odaklı siyasi kültür yeniden üretiliyor. “Bizi mahveden kötü adam Erdoğan” söylemi, bir de “dış güçlerin maşası Kılıçdaroğlu” söylemiyle yedekleniyor.
Komplocu dünya algısının diğer bir sonucu da şu: Komplocu kurgunun kendi temel varsayımlarıyla çelişen bir beklenti hakim oluyor topluma. Nasıl olacaksa, bu “her şeye kadir dış güçler”in kontrolüne girmeyen, ahlaklı bir kahraman “Bir yerden çıkacak” beklentisi.
Bir ironi daha var burada, ıskalamayalım. Bu kahraman bir zamanlar Erdoğan’dı bazılarının gözünde. Son birkaç yılda bu gerçek dışı beklentiyi Kılıçdaroğlu’nun sırtına yükleyenler oldu. Hiç şüpheniz olmasın, yarın da bir başkası bu role soyunacak ve çok geçmeden onun da dış güçlerin maşası olduğu ilan edilecek.
Bu döngüyü kırmanın sadece ve sadece bir tek yolu var. Türkiye’deki demokratik hareketleri besleyen ve ketleyen ekonomik ve diğer süreçleri tespit etmek. O süreçleri iyi okuyacak kadrolar yetiştirmek. Bunların ışığında, demokratikleşmeyi taşıyacak sınıfı ve müttefiklerini örgütlemek. Ancak mümkün olan en geniş halk kesimleri örgütlenirse, kurmaca olup olmadığı belli olmayan yapılar değil de (kontrgerilla ya da Gladio gibi) resmi iş tanımı demokratikleşmeyi engellemek olan odaklar deşifre edilebilir. Ancak o zaman bu odakların gerçekten hangi emperyal çıkarlara ve (yerli ve küresel) sınıflara hizmet ettiği idrak edilebilir. Ancak o zaman bunlarla etkili bir mücadele verilebilir.
Muhalefetin 2023 seçimlerindeki utanılası performansını belirli sınıfsal ilişkiler, kurumlar ve kırk yıldır bir erdem haline getirilmiş örgütsüzlük, ideolojisizlik -ve elbette bu denklemin olmazsa olmaz bir parçası olan kontrgerilla, JİTEM ve benzeri yapılar- ile açıklamak yerine, bir ya da birkaç kişinin sözde acizliği ve kuklalığı ile açıklamak, Türkiye’nin 1980’den beri girdiği yolu kemikleştirmekten başka bir sonuç getirmeyecektir.
Kılıçdaroğlu’nu Kılıçdaroğlu yapan, varlıklarını bile ıspatlayamayacağımız gizli eller değil. Piyasanın ve devletin görünür elleri. Bunlarla birlikte, gayet iyi bildiğimiz emperyal dengeler. Ve bazı yerli sınıf fraksiyonlarının bu dengelerde tuttuğu yer. Çoğumuzun ismini bile bilmediği bazı karanlık kişiler, Kılıçdaroğlu’nu başka liderlere (bir süreliğine) tercih etmiş olabilir ama, CHP’nin ve muhalefetin temel rotasını belirleyen sınıf, kurum, kişi, zihniyet ve süreçler bunlardan çok daha görünür ve tahlil edilebilir nitelikte. Yeter ki görmek isteyelim.
- Devlet ve riya 18 Ocak 2025 04:52
- Trump’ın ilk yenilgisi 04 Ocak 2025 06:20
- Göçmen karşıtı göçmenler 21 Aralık 2024 04:29
- Türk sağının Trump coşkusu 07 Aralık 2024 04:55
- Batı solunun açmazı 23 Kasım 2024 04:33
- İşçi sınıfına ihanetin bedeli 09 Kasım 2024 04:16
- Amerikan seçimlerini aşırı sağ kazandı 03 Kasım 2024 04:35
- Filistin, iklim değişikliği ve seçim olmayan seçim 26 Ekim 2024 04:45
- Amerikan aşırı sağı ne kadar örgütlü, ne kadar tehlikeli? 12 Ekim 2024 04:16
- "Kamyoncular", işçi sınıfı ve Amerikan seçimleri 28 Eylül 2024 05:10
- Türk-İslam tahakkümünün ve Netanyahu terörünün ortak kökenleri 14 Eylül 2024 04:51
- Dünyanın sonu mu geliyor? 31 Ağustos 2024 04:10