Kriz ortamında siyaset kurmak
Kaynak: Freepik
Son aylarda, ekonomideki istikrarsızlığın kısa ve uzun vadede üreteceği sorunların ötesine geçen bir endişeyi sıkça duymaya başladık. Saygın iktisatçılar içinden geçtiğimiz dönemin istikrarsızlık düzeyinin fiyat oluşumunu zorlaştırdığını ve bu durumun kalıcılaşmasının tehlikeli bir kilitlenmeyi beraberinde getirebileceğini ifade ediyor. Günde birkaç kez fiyat etiketi değiştirilen market örneklerini tedirginlikle izlediğimiz günlerden, fiyatın oluşamadığı, iktisadi hayatın durduğu noktaya gelinir mi bilinmez. Ancak savaş ve doğal afetin en yıkıcı örneklerinde gündeme gelen böylesi bir tehlikenin konuşuluyor olması bile önemli.
Uzmanlardan öğrendiğimize göre ‘fiyat istikrarı’, yatırım ve tasarrufa ilişkin karar alınırken enflasyon oranının dikkate alınmayacak kadar düşük olduğu bir durumu ifade ediyor. Oysa Türkiye’de bırakın fiyat istikrarını, ‘klasik kapitalist normlar’ bile işlemez oldu. Yaşanan savruluşlar, toplumsal hayatın dinamiklerinin “iş”i merkeze alarak tanımlandığı neoliberal dönemin bile fersah fersah gerisinde. Bu türden bir ortamda, satış yerine stoklama, üretimi kısma veya durdurma, önceden yapılmış olan sözleşmelere uymama eğilimi giderek artıyor. Kapitalist üretim zinciri, en altta kalanın canını çıkartarak kırılmaya devam ediyor.
Türk lirasının aşırı hızlı değer kaybı karşısında piyasada fiyatın oluşamadığı, üretim-ticaret ilişkisinin koptuğu, piyasa faizlerinin Merkez Bankası faizlerinin üzerinde seyrettiği, dövize yapılan yatırımın önünün alınamadığı kaos ortamında muhalif siyasetin nasıl kurulacağı sorusu önümüzde duruyor.
* * *
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’a Belediye Meclisinde su şişesi fırlatmasıyla hatırlanan Hacer Çınar, bu kez yaptığı bir basın açıklamasıyla gündeme geldi. HAK-İŞ’e bağlı Öz-Sağlık İş Sendikası Bolu Şube Başkanlığı görevini yürüten Çınar, sağlık emekçilerinin geriye dönük haklarının hızla ödenmesi talebini içeren basın açıklamasında, yapılan zamları ve hayat pahalılığını sert sözlerle eleştirdi: “Ev kiralarımız 10 bin liranın üzerine çıktı. Vergi oranları arttı, akaryakıta dev zam geldi. Akaryakıta gelen zam, aynı gün başta gıda olmak üzere tüm sektörlere aynı oranda yansıdı. Biz sabırla beklerken beslenme, barınma, ulaşım gibi temel ihtiyaçlarımız yüzde 200’e varan oranlarda artış gösterdi. Kimsenin almaya cesaret edemediği altın-döviz fiyatları fırladı, herkesin yemek zorunda olduğu domatesin, biberin yüzünü göremez olduk. Tüm bunlar olurken bizler, ekonomik krizle uğraşan devletimizin yanında olup sabretmeye devam ettik. Ama bitti. Sabrımız bitti.”
Haber iktidara eleştirel yaklaşan yayın organlarının pek çoğunda, bu kişinin 2016 yılında ‘5. Uluslararası Kadın Emeği Buluşması’nda yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan’a hitaben kurduğu “Rabbim, lütfen benim ömrümü ona ver. Ömrüm size annemin ak sütü gibi helal olsun Cumhurbaşkanım” cümlesi öne çıkarılıp, deyim yerindeyse dalga geçilerek verildi. Açıklamadan birkaç gün sonra partisi tarafından Çınar’ın belediye meclis üyeliğinden istifasının istenmesi, haberi bu şekilde yapanlara öğretici bir cevap gibiydi.
* * *
Geçen hafta yitirdiğimiz Kadir Cangızbay yaşamı boyunca sosyolojinin ‘muhafaza etme’nin değil özgürleşmenin bilimi olduğunu savundu ve bu doğrultuda bilgi üretti. ‘Toplumların tarihsel süreç içinde devamlılıkları’nı merkeze koyan ve toplumsal yaşamın işlev, yapı ve dayanışma boyutlarına odaklanan yaklaşım tarzına karşı Kadir Hocamız, sosyolojinin asıl meselesinin ‘toplumsal değişme dinamikleri’ olduğunu vurguladı. Sosyolojik anlama faaliyetinin işlevinin toplumda olup bitene sabit bir durum gibi yaklaşıp muhafazakâr yaklaşımları bunun üzerinden meşrulaştırmak olmadığını belirtti. Toplumsal ortamda insanın bir özne olarak emeğine, tarih yapma gücüne ve bundan doğan sürekli değişime kulak kabartılması gerekliliğinin altını çizdi. Üretim ilişkilerinden kaynaklanan çelişkilere ve bunların dönüştürme kapasitesine vurgu yaptı.
Ekonomik kriz dönemleri siyasal davranış ve tercihlerin hızla değişebildiği dönemler olarak biliniyor. Toplumsal mücadeleler tarihi, krizin kitleleri siyasete küstürdüğü örnekler yanında, hareketlendirip geleceğini kendi elleriyle kurmaya yönelttiği umut verici deneyimlerle dolu. Demokratik işleyişin ağır darbeler yediği, siyasal istikrarsızlığın derinleştiği, ulusal paranın değerini hızla yitirdiği, borç dinamiklerinin bozulduğu, ana muhalefetin darmadağın olduğu bir krizin ortasında, sol/sosyalist muhalefetin beklenmedik sorumluluklara ve standart dışı yoldaşlıklara hazır olması gerekiyor.
Yukarıda andığımız “Sabrımız bitti” diyen sendika şube başkanının kriz ortamında gözündeki bağı yırtıp atmayı başaran bir bilinçlenme mi yaşadığını, yoksa ismini parlatmak için yeni bir çaba içinde mi olduğunu bilemeyiz; bu bizim işimiz değil. Ancak Kadir Cangızbay’dan öğrendiğimiz üzere toplumsal yaşamı emek ile oluşturulmuş dönüşümlerle dolu bir inşa faaliyeti olarak algılıyorsak bu ve benzeri örneklerde daha kucaklayıcı bir dil tutturulması gerektiğini belirtmeliyiz. Hele de bu ses bir işçiden geliyorsa.
Düşünceleriyle aramızda olmaya devam edecek olan Prof. Dr. Kadir Cangızbay’ın anısına saygıyla.
- İç ve dış siyasetin baskılar eşliğindeki dansı 26 Ocak 2025 04:50
- Yeni çözüm sürecinde tarihe düşülmesi gereken not 19 Ocak 2025 04:45
- Adı konulmamış süreci izlerken... 12 Ocak 2025 04:19
- 2025’te erdem, dayanışma ve örgütlülük biriktirmek 29 Aralık 2024 05:11
- Gündem dayatmasına karşı siyaset 22 Aralık 2024 04:40
- Başarısız devletin yıkılışı mı, yeni bir felaketin başlangıcı mı? 15 Aralık 2024 04:03
- Suriye’deki gelişmeler ve çözüm sürecinin akıbeti 08 Aralık 2024 05:14
- Baskıların haritası bize ne söylüyor? 01 Aralık 2024 04:56
- 150. Yazı - Üçüncü Mektup 24 Kasım 2024 03:01
- Biber gazını 40 yaşından sonra tadanların muhalefetini zenginleştirmek 17 Kasım 2024 04:25
- Demokrasi karşıtlığının kitlesel tabanı 10 Kasım 2024 05:26
- Ahmet Özer'in tutuklanması ve Kolombiya barış sürecinden dersler 03 Kasım 2024 04:32